Bilgi



Adam, Harvard'da öğretim görevlisiydi.
35 milyar dolarlık servete hükmeden üniversitenin School Of Government bölümünde DEKANDI. Oturdu bir makale yazdı. "Amerikan dış politikası tamamen İsrail lobisinin ve dolayısıyla Tel-Aviv'in tutsağı oldu.
ABD yönetimlerini İsrail boyunduruğundan kurtulmaya çağırıyorum
" dedi.
Vay sen misin bunu yazan. ABD dış politikasını boyunduruğu altına alanlar için, o okul sadece bir çerezdi.
Çünkü o okulda boyunduruk altındaydı, tıpkı diğer dünyaca ünlü ABD okulları gibi. O makaleye imza atan Dekan derhal istifa ettirildi. İşte o Harvard'da ders veren bir Türk öğretim görevlisi ile beraberdim dün. Ülkesini seven, muhafazakar bir eğitimciydi. Harvard'da Özbekistan'dan tutun Kazakistan'a kadar Türk cumhuriyetleri ile ilgili muazzam bilgi hazinesini aktarıyordu öğrencilerine. "Okul İsrail lobisinin elinde. Adamlar için kim olduğun önemli değil.
BİLGİN varsa, geliyorlar dünyanın bir ucundan alıp götürüyorlar seni
" dedi. Hemen sordum uzman öğretim görevlisine. "Üniversitelerimizde Türk Cumhuriyetlerine Harvard kadar ilgi var mı?" diye. Yüzüme baktı ters ters... "Türkiye'de akademsiyenler BİLGİ ile değil, Ankara'yı ele geçirme İLGİSİ ile yoğunlar" dedi. Bilgi ülkeleri büyüten en önemli hazinedir. Adamlar taa 1870'lerde kalktılar bir Haber ajansı kurdular New York'ta. Bilgiye ulaşalım, dünyaya istediğimiz neyse onu verip yönetenlerden olalım dediler.
Tam 120 ülkede yüzlerce ofis açtılar. ABD'de 1500 gazete ve 5000'den fazla radyo-tv istasyonunu kendilerine abone yaptılar.
Dünyada binlerce yayın organını kendilerine bağladılar. Bilgi dünyası artık ABD'den yönetiliyordu. O kurumun adı; yeryüzündeki üç büyükten biri olan Associated Press haber ajansıydı. Guardian gazetesi dün bir haber yayınlıyordu. "1930'lu yıllarda Associated Press haber ajansı Hitler rejimiyle RESMİ işbirliğinde bulundu. Amerikan gazetecilerine Nazi propaganda bakanlığının ürettiği malzemeleri temin etti." diyordu. Evet, dünyanın en ünlü ABD ajansı, ikinci dünya savaşı patlamadan önce tüm yayınları ile HİTLER'e hizmet ediyordu.
Amerikan kamuoyunu NAZİ hayranı, HİTLER ve Alman aşığı yapıyordu. Öyle yayınlar yaptılar ki, ABD'de Yahudileri işe alan ajanslar, gazeteler ya kapatıldı ya da batırıldı. Guardian'daki haber şöyle bitiyordu dün; "Associated Press haber ajansı Hitler Almanyasında ayakta kalan tek Batılı haber ajansıydı ve çalışmalarına ABD 1941'de savaşa girene kadar devam etti." Yani ABD savaşa girene kadar HİTLERCİ olan bir Amerikan ajansı vardı karşımızda. Washington Avrupa'ya ilk askerlerini gönderdiği anda da Hitler düşmanı oluyordu. Ajans, ülkesinin çıkarları için gerektiğinde NAZİ kolluğunu bile takıyordu.
Yayın yaptığı ülkeyi yöneten Beyazsaray da ona sonsuz destek atıyordu. Çıkarlar için gerektiğinde de ne Hitler'le ne de başkasıyla ortaklık kalırdı. Şimdi yeryüzünde BATI şeytanları PKK ile ortaklık yapıyor. Avrupalı şeytanlar çadır kurduruyor, ABD'li olanlar ise teröristten kara ordusu kuruyor. Ancak şeytanlara meze olanlar şunu göremiyor; Hitler'le bile ortaklık yapanların, NAZİ'lerin başını nasıl sattığını! Adamların Kürtleri zerre kadar sevdiği yok. Sadece çıkarları var. Bakın ABD'deki Düşünce kuruluşu Washington Enstitüsü, Kuzey Irak ile ilgili dün bir rapor yayınladı. Washington ile IMF'in, Irak'a yapılan maddi yardımların adil dağıtılması hususunda ciddi bir şekilde denetlemesi önerildi. Adamlar CIA ile kurdukları DAEŞ'le savaştırıyorlar Kürtleri. Sonra ekonomik olarak çökertip IMF ile giriyorlar ve gırtlaklarını sıkıyorlar. DAEŞ ile savaş Kuzey Irak'taki Kürtlere ayda 197 milyon dolara maloluyor. Petrol 60 doların üzerine çıkmazsa Kuzey Irak memurlarına asla maaş ödeyemeyecek. Küçücük Kuzey Irak'ın şu andaki borcu tam 25 milyar dolar. O 25 milyar dolarlık borçla 80 milyonluk Türkiye'yi IMF şefleri ile yönetip, bir gecede kanunlar çıkartmışlardı. Kuzey Irak'ın durumunu siz düşünün. Dediğimiz gibi BİLGİ çok önemlidir.
Cahil kalırsanız, perde arkasını göremezsiniz.
Gidip terörist elbisesi bile giyer, IMF için ölen bir zavallı olursunuz!

NOT; DAEŞ BOMBALARI sayesinde Paris'ten 7 bin, Roma'dan 5 bin, mülteci göçü yüzünden Atina'dan 2000 milyonerin kaçtığı açıklandı. Kaçanlar ABD'ye, İngiltere'ye, İsrail'e, Kanada ve Avustralya'ya koştu... Sıra Belçika ve Alman milyonerlerde... Paranın gittiği yerlere bakın... Nasıl operasyon ama!


Bekir Hazar

Barack!


Terörle mücadele hız kesmeden devam ediyor. Temmuz'dan bu yana 5 bini aşkın terörist etkisiz hale getirildi.
Nusaybin'de pazar günü askeri timin arama için girdiği evde meydana gelen patlama sonucu bina çöktü. 5 asker yaralanırken enkaz altında kalan bir yüzbaşımız da şehit oldu.
Yaklaşık birbuçuk ay önce de aynı olayın benzerini Diyarbakır Sur'da yaşadık.
Güvenlik güçlerimiz bir binaya girdiklerinde tuzaklanmış bir bomba patlayınca çöken evde 3 askerimiz şehit oldu. Ve bu iki olayın aynısı Kobani'de de sık sık yaşanıyor. Mesela bir yıl önce DAEŞ'in Kobani'de ele geçirdiği Mıştenur Hastanesi, aynı yöntemlerle YPG tarafından içindekilerle birlikte havaya uçuruldu.
Yukarıdaki bilgileri alt alta sıralayan Amerika'nın Sesi VOA internet sitesi şu soruyu gündeme getiriyor; "Peki Türkiye'nin Güneydoğu'sunda güvenlik güçleriyle çarpışan PKK'nın gençlik örgütü YPS bu taktikleri nereden öğrendi?" Kobani ile Güneydoğu'da yaşanan olaylar arasında başka benzerlikler de olduğunun altını çiziyor ve şöyle sıralıyor;Sokakların tuzaklanması, keskin nişancılara karşı perdelerin çekilmesi... Bu uygulama DAEŞ'e karşı ilk Kobani'de denendi, kayıplar önlendi. Evlerden evlere geçiş için gedikler açılması, havadan keşfe karşı yatay perdelerin çekilmesi de Kobani yapımı. Amerika'da hükümete yakınlığı ile bilinen bu internet sitesinin sorusu ve açıklamaları adeta itiraf gibi... Tabii durumu kurtarmak için, eğitimin Halep'ten gelen bir grup tarafından Kobani'de verildiğinin altını çizerek "ABD'nin hiç suçu yok" demeye getiriyorlar. Satır aralarında ise Kobani'ye savaşmaya gidenlerin, geri gelerek Sur, Nusaybin, Yüksekova gibi ilçelerde savaştığını ve eğitim verdiğini anlatıyorlar. Yani tuzaklama ve bina çökertip, askerlerimizi şehit etmenin PATENTİ Kobani'ye ait. İşte Amerika'nın anlayıp da trene bakan anlamaz göründüğü nokta bu. Suriye'deki PKK'lıları çok seviyorlar. Suriye tarafına geçip eğitim alan her PKK'lının üniformasına PYD kamuflajı yapıştırıp, "Bizim müttefikimiz" diyorlar. "Görmüyor musunuz, Suriye'ye geçersen adın PYD-YPG oluyor" diye de bir yutturmaca sarmalını öne sürüp aklımızla alay etmeye kalkıyorlar. Güya biz safız ya! Kobani'de eğitim alıp, gelip Sur'da, Nusaybin'de terör estirene de "Aaa ayıp, bizim PYD ile bunların alakası yok" diyecek kadar trene bakan öküz takılıyorlar.
Bakın ne diyor Beyazsaray'a yakın internet sitesi; "YPG'nin IŞİD'e karşı kullandığı taktikleri, şimdi Türkiye'deki YPS güvenlik güçlerine karşı kullanıyor.
Yetkililerin söylediği gibi Türkiye'de çatışanlar Kobani'den gelen YPG'li mi ya da YPG tarafından mı eğitildi?
" Evet, siz ne kadar "Halep'ten gelen bir grup öğretti" diye kılıf bulsanız da, Türk askerini tuzaklanmış evlerde şehit eden bombaların yapımından, kurulmasına kadar tüm eğitim KOBANİ'DE VERİLDİ. Kobani'de kim var?... PKK'nın Suriye kolu PYD-YPG...
Peki o PYD ve YPG ile müttefik olan kim?
Tuzaklanmış bomba, perde germe, hendek açma eğitiminin verildiği Kobani'ye toz kondurmayan Amerika Birleşik Devletleri.
Bak senin internet siten yazıyor Başkan Obama!!! Adamlar Kobani'de tuzaklanmış bomba OKULU kurup, mezun ettiklerinin bir bölümünü Türkiye'ye ihraç etmişler.
Şimdi bize şu soruyu yöneltmek düşmez mi? "Müttefikin Türkiye'ye terör ihracatına mı başladın?" Bize yardımcın Joe Biden'i gönderip, insan hakları ve hukuk dersleri vermeye kalkıyorsun! Peki tuzaklanmış bomba eğitimlerinin verildiği Kobani'deki terör okullarından ülkemize ÖLÜM makineleri gönderen PYD'ye nasıl sahip çıkıyorsun? Bu mudur İnsan hakları ve hukuk? Bak senin siten yazıyor... "Sur ve Nusaybin'de bina çökertip, asker öldürten eğitimler Kobani'de verildi" diye. Hani o çok sevdiğin PYD'nin Kobani'si ha... Sakın şimdi de "Şeyy orası Tel Abyad" demeyin. Bize eski adıyla gelmeyin... Kelimelerle, harflerle "MÜTTEFİKİM" dediğiniz Türk halkını kandıracağınızı mı zannediyorsunuz?
Çünkü komik oluyorsunuz. Gülünecek durumlara düşüyorsunuz. Kobani'deki, o Sur'a, Nusaybin'e, Cizre'ye, Yüksekova'ya saldıranların eğitildiği terör okullarını ABD Savunma Bakanlığı'nın SAVAŞ UÇAKLARI korumuyor mu? Ne diyorsun sayın Obama? Sakın bana "Benim adım Barack" deme!
Barack bu harflerle, teröre branda germe ayaklarını!


Bekir Hazar

Sorulmayanlar



Brüksel'deki patlamalar Avrupa'da hayatı resmen bitirdi. İnsanlar evlerinden çıkamaz hale geldi. Charlie Hebdo ile başlayıp Paris katliamıyla devam eden terör rüzgarı Brüksel'de hedefe ulaştı. Peki, IŞİD, DAEŞ ya da ISIS elini kolunu sallayıp Brüksel'deki bir mahalleyi mesken tutarken koca Avrupa istihbaratı ne yapıyordu?
CIA'yı kuran Almanlar ne ile meşguldü? CIA'ya akıl veren efsane İngiliz casus Kim Philby'nin ekolü ne yapıyordu? MI6 neredeydi?
Ferguson'da siyahiler üzerinden Amerika'ya operasyon yapan Fransızlar'ın en etkili istihbarat teşkilatı DGSE neden görünmüyordu?
Herkes neden bu kadar çaresiz kalıyordu? Ortada sorulması gereken sorular yok muydu?VARDI! Zaventem Havaalanı'nda iki patlama olduktan sonra Maelbeek metro istasyonu bombayla sarsıldı. Gariptir, 11 Eylül'deki gibi görgü tanıkları "Teröristler Arapça bağırıyordu!" dedi...
Gariplikler peş peşe geliyordu! Gelin isterseniz hem soralım hem cevap arayalım...
Anlamak için sormak şart!
 Saldırılar duyulduktan sonraki ilk açıklama neydi?
Saldırganlar Suriye, Irak ya da Yemen'den geldi... Hepsi IŞİD üyesi...
Oysa ortada daha hiçbir kanıt yoktu!
Ama belli ki önceden karar verilmişti!
 Saldırganlar yani Avrupa'yı kan gölüne çevirenler kimlerdi? Ve bu isimlerden emin miydik?
Halid ve İbrahim Bakravi kardeşler ile Necim Laşravi... Yanlarında iki kişi daha vardı. Onların kimlikleri belli değildi.
Oysa olaydan hemen sonra havaalanında el arabasıyla fotoğrafı yayınlanan bombacıların hangi zaman diliminde orada oldukları bilinmiyordu.
Hatta orasının Zevantem Havaalanı olup olmadığı bile meçhuldü!
 Peki, biz niye hemen inanıp satın aldık bunu?
Medya sayesinde! Bir el servis yapıyor, anında bütün medya satın alıyordu. Dolayısıyla herkes inanıyordu.
İnanmak zorunda kalıyordu!
 Kardeşlerin fotoğrafı neden hemen servis edildi?
İhale onlara kalsın diye...
Ancak fotoğrafların üzerinde saat ve tarih gösteren rakamlar yoktu!
Ne zaman ve nerede çekildiği belli olmayan fotoğraflarla operasyon yürütülüyordu.
 Peki, o zaman kardeşler yani Bakraviler'le Laşravi neredeydi?
Büyük ihtimalle önceden ele geçirilip infaz edildiler. Ölü adamlar üzerinden fotoğrafla gittiler. Ölüleri bir kez daha öldürdüler! Hem de 31 kişi ile birlikte!
 Saldırganlar neden Molenbeek'teydi?
İşin püf noktası burası olduğu için!
Paris katliamında tıpkı buradaki gibi teröristlerin ismi ortaya atıldı. Koca koca manşetlerle... Fotoğraflarıyla birlikte. Salih Abdeslam bunlardan biriydi. Paris katliamını gerçekleştiren ekibin lideriydi ve olaydan sonra Molenbeek'e kaçmıştı. Paris gibi bir şehirde tek kaydı bulunmamasına rağmen öyle söyleniyordu. Polis küçük bir mahallede onu arıyordu, bulamıyordu! Ama Salih'in silah taşıdığını ve katliam yaptığını gören tek kişi yoktu! Bütün veriler onu işaret ediyordu. Katil oydu! Medya böyle diyordu çünkü! Ayrıca görgü tanıkları konser salonunu kana bulayanların ARAPÇA konuştuğunu söylüyordu!
 Operasyondu yani?
Evet! Salih'in ismi beyinlere kazındı. Brüksel'de olduğu söylendi.
Patlamalardan sonra biri ele geçirildi.
Ya Salih Abdeslam zaten polisin içindeki biriydi ya da hayatta değildi!
Bir vesikalıktan başka bir şey görenbilen yoktu!
 Peki saldırıların ortak özelliği neydi?
AZ kayıp vermek için düzenlenmiş olmaları...
 Nasıl yani?
Eğer havaalanındaki iki canlı bomba, metroda da bir canlı bomba varsa doğal olarak bunların kendilerini oradaki kalabalığın içinde patlatmaları gerekir. Ama üç patlamada da özellikle az insanın olduğu noktalar seçildi.
Eğer istenseydi metroda yüzlerce kişi ölebilirdi. Amaç korkutmak ve yönetmekti. Zarar vermekten öte, etkisinin büyük olması önemsendi.
Eylem böyle planlandı. Boş noktaları seçmek IŞİD'in işine gelmezdi! Ama böyle yapıldı!
 Görünmez başka ayrıntı var mıydı?
Vardı! Mesela havaalanında el arabasıyla giden iki bombacının sol ellerini eldivenle kapatmış olduğuna nasıl inanacağız. MONTAJ olma ihtimali o kadar yüksek ki! Tek eldivenle yürümek polise adeta "Beni alın!" demektir. Dikkat çekmek isteyen birinin bile yapmayacağını iki bombacı yapıyordu!
 Türkiye bombacıları bildirdi? Gereği neden yapılmadı?
İbrahim El Bakravi, 17 Haziran 2015'te Gaziantep'ten Suriye'ye geçmek isterken yakalandı. Sınırdışı edildi. 11 Ağustos 2015'te Antalya Havalimanı'na indi. Turist olarak Türkiye'ye giriş yapmak istedi.
Yakalanıp tekrar sınırdışı edildi.
Halid El Bakravi, 4 Kasım 2014'te turist kılığında İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı.
14 Kasım'da çıktığı anlaşıldı.
Necim Laşravi, 17 Şubat 2013'te turist olarak Antalya Havalimanı'na geldi. Türkiye'ye giriş yaptı. Ancak çıkış kaydına ulaşılamadı... Yani bombacıların görüldüğü en son tarih bunlardı. Fotoğraflar da bu tarihlerde çekilmişti. Sonra gören-bilen olmamıştı.
Oturdukları sokakta aylardır bu çocukların görülmediği bilenlerin bildiği bir "SIR"dı!
 Neden Brüksel seçildi ölü teröristler üzerinden?
Çünkü Avrupa'nın merkezi burasıydı.
Bu gençleri kullanan akıl mesajı doğrudan vermek istiyordu. "Ciddiye alın yoksa merkezinizi değil tümünüzü yıkarım!" diyordu.
 Peki sonra?
Merkezi yıktıktan sonra direnen olursa ikinci adım en büyük şehir olurdu! Burası da Londra'ydı!
 Hedef neydi?
500 milyondan fazla insanın yaşadığı ve zengin bir KITA olan Avrupa'nın dağılmasıydı. Terörle, ölmüş teröristle bunu yapacaklardı.
Kararlılardı. Bunu da görüyorduk.
 İyi de nasıl?
IŞİD'in yetiştirdiği 400 canlı bomba sadece kendilerinin bildiği HÜCRELERE ulaştı. Artık emir veren her kimse onun "Patlatın!" kelimesine ihtiyaç vardı. Tek kelimeye yani. Korku büyüktü.
 Neden IŞİD kullanılıyor da başka bir örgüt değil?
Sykes Picot Anlaşması'nın 100. Yılı...
Avrupa 100 yıldır Ortadoğu'yu istediği gibi yönetti. Şimdi sıra Amerika-Rusya ikilisinde. Bu nedenle Ortadoğu'nun haritasını çizmek için meydana getirilen IŞİD, Ortadoğu'nun sınırlarını çizenlerin sınırlarını çizecek! Çok kullanışlı, iki taraflı bir yapı!
 Başka?
Kullanılan bütün isimler AVRUPA içinde yaşıyor. Dışarıdan gelen yok!
Müslüman da olsa Avrupalı... Bu, kalkan sınırların tekrar geri gelmesine yol açacak. Avrupa'da herkes kendi canının derdine düşecek. YAPI dağılacak. Herkes kendi çıkardığı kanunla ayakta kalmaya çalışacak.
Güvenlik tehlikesi HUKUK birliğini bitirecek. Arkasından PARA birliği dağılacak. 1950'lerdeAMERİKA'ya karşı KÖMÜR-ÇELİK BİRLİĞİ olarak yola çıkan yapı şimdi polis devletine dönüşecek.
 İyi de IŞİD'e bu kadar anlamlı görev verilmesi doğru mu?
Belki IŞİD'i meydana getirenler, IŞİD ile Ortadoğu'yu 100 yıl yönetenlerden rövanş alıyordu! Müslüman coğrafyasını yıkanlar Müslüman coğrafyasının içinde oluşturulan bir dize getiriliyordu.
Bilinmez ki!

Ergün Diler

İnlerinde İnliyorlar



İngiliz medyası, Suriye'de DAEŞ bitirildiğinde ne olacak sorusuna cevap aramıştı geçtiğimiz günlerde. Suların asla durulmayacağını, DAEŞ'in başkente ilan ettiği Rakka'dan atılması için Kürtlerin ölüme gönderileceğini iddia etmişlerdi.
Daha da ötesi, PYD ile karadan Rakka'ya girilse bile, Kürtlerin asla bu şehirde kalamayacağının altını çizmişlerdi.
Çünkü Rakka tamamen Arap şehriydi. Bitirilen DAEŞ karşısında Arap aşiretler ayaklanacak ve PYD ile savaş girip silip süpüreceklerdi.
Bu kaçınılmaz sondu. Çünkü bir gün orada ne ABD, ne de onları kollayacak bir Rusya olacaktı.
DAEŞ'i geçene kadar arkalarını sıvazlayıp "DAYI" diyorlardı. Ve derken dün bir haber geldi. Şanlıurfa'da bir araya gelen 45 Arap aşireti, Suriye'nin kuzeyinde PYD'nin federasyon ilan etmesini "İhanet" olarak nitelendirdiler. Doğu Aşiretler Ordusu adıyla bir Arap ordusu kurmaya karar verdiler. Finalde ise "Bu ordu PYD bitirilene kadar asla dağılmayacak" diye açıklama yaptılar. Onlar için imha edilecek ilk düşman artık Suriye'yi arkadan hançerleyen PYD... Öfke dağ gibi, nefret kabına sığmıyor. Ve bir başka çarpıcı açıklama da Barzani'den geldi.
PYD'den kaçanların kendilerine sığındığını belirten Barzani, "Suriye'deki Kürtler arasında büyük ihtilaflar var. Esat tarafında mısın yoksa karşısında mısınız dedim. Tren kaçtı. Oradaki Kürtlerin geleceği ne olacak artık bilemiyorum" diyerek kapkaranlık bir manzara çizdi. Daha bitmedi. "Kürtleri bizim halkımızdır. Rejime destek için bu insanların kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Esad'ı destekleyenler Kürt değildir, olsa olsa rejimin ve Esad'ın ajanları olabilirler" diye açıklama yapan yeni bir ordu kuruldu. Adı "Selahattin'in Torunları..." "Kürtleri Esad'in elinde oyuncak olmaktan kurtaracağız, Halep'te, Afrin'de her yerde askerlerimiz var" diyorlar.
Cerablus ve Azez'de DAEŞ'in elinden bazı kasabaları aldılar. Tamamı Kürtlerden oluşan bir ordu. Onların da hedefinde artık Suriye'nin kuzeyi var. Ve "PYD'yi bitireceğiz" diyorlar, buna and içtiler.
Ve Kobani'den Ankara'ya canlı bombalar gönderen o PYD'nin karşısında bir de NATO'nun en büyük ikincisi ordusuna sahip Türkiye var. Suriye'de DAEŞ'le birlikte sıra PYD'ye gelecek, silahların onlara çevrilmesi artık kaçınılmaz bir son. Yeni Türkiye artık boş durmuyor. Şu kadarını söylemeliyim: Acaba kaç intihar bombacısı, eylem hazırlığındayken etkisiz hale getirildi?
Ülkemize elbirliği ile çullanan, dünyanın en gaddar ve kalleş istihbarat örgütlerine, hem de anında, nasıl "etkili cevaplar" veriliyor? Sadece Gezi'de kaç yabancı ajan operasyonla buharlaştı? Ait oldukları ülkeler neden gıklarını çıkarıp arayıp soramadı?
Soruların hepsinin cevabı var... Ancak ilan edilmiyor; davul zurna çalınmıyor, onun için belki bilmiyoruz. Zaten farkında olmamıza da gerek yok. Bilmesi gerekenler, "Bedel ödeyenler" çok iyi farkındalar!
Çünkü artık gereğini yapan yiğitler, askeriyle siviliyle, derini ve görüneni ile birbirine kenetlenmiş "Devletimiz" var!
Alicenap milletimiz var! Bütün dünyadan sağanak gibi ülkemize akan dua selleri var. Ortadoğu'da, Afrika'da, Kızılelma'da "üslerimiz", hristiyan ülkelerden bile "Mehmetçiğe ısrarlı davetler" var!
Bazıları çıldırıyor. Aynen cennetmekan Sultan Abdülhamit Han'a, rahmetli Turgut Özal'a yaptıkları ve saldırdıkları gibi, Erdoğan'a da bütün güçleri ile vuruyorlar.
Yerli işbirlikçileriyle, NeoConlarıyla, kirli ve acımasız medyalarıyla, paraleliyle, siyonisthaçlı ittifaklarıyla geliyorlar. Yeni Türkiye'yi durdurmak için var güçleri ve entrikalarıyla terör dahil her argüman ve içimizdeki maaşlı elemanlarla saldırıyorlar. Herkes rahat olsun... Bölgede oyun kuranlara oyuncak olanlar düşünsün artık. Çünkü, yukarıda bahsettiğimiz yeni gelişmeler bölgeyi en iyi tanıyan Türkiye'nin artık savunmadan çıkıp, yeni organizasyonlarla hücuma geçeceğinin ayak sesleri olarak karşımıza çıkıyor.
Şehirlerde yüzlerce terörist, iğne deliğinde bile aranıp bulunuyor, etkisiz hale getiriliyor.
Artık sıra liderlerine geldi. Ve korkuyorlar, bunun işaretlerini İngiliz medyasına röportajlarda veriyorlar. Cemil Bayık boşuna "PKK kaybederse, Erdoğan kazanır" demiyor. Artık kaybetmeyi konuşuyorlar, düşünüyorlar ve kabuslar görüyorlar.
Türkiye'nin nasıl oyun kuracağını gördüler...
Hiç merak etmeyin... Sıra terörist liderlerin İNLERİNE geldi. Onun için İN'lerinde kaybetmeyi konuşarak inliyorlar!


Bekir Hazar

Göremiyorlar


ABD askeri istihbaratı NSA'da yıllarca ajan-subay olarak ÇALIŞAN Wayne Madsen, haftasonu ahaberde Yaz-Boz programımızda konuğumuz oldu. Bölgedeki tüm karışıklıkların en çok İsrail'in işine yaradığını söyledi. Her türlü iç savaş ve bölünme Tel-Aviv'i sevindiriyor.
Suriye'nin Golan Tepeleri İsrail'in işgali altında. Madsen, o tepelerde İsrail vatandaşlarının çekirdek çıtlatarak aşağıda olanları izlediğini söyledi. Aşağıda ne mi oluyor? Fitne tohumlarını yutan Müslüman, Müslüman'ı kesiyor.
Çekirdek çıtlatanlar işgal altındaki Suriye topraklarında canlı canlı öldürme olaylarını zevkle seyrederken, aynı yerde Tel-Aviv sondaj yapıp petrol buldu.
İsrail Savunma Bakanı Yaalon da Suriye'deki parçalanmadan çok mutlu.
Önceki gün Suriye'nin artık tek Devlet gibi düşünülemeyeceğini söyledi. "Türkler üzülse de bu böyle olmalı" dedi. Federal sistem olmasını, Kürtler-Aleviler'in yanısıra Dürziler'in bile federatif bir sistemde kendi yönetimlerini kurmaları gerektiğini söyledi.
Adamlar haritaları çizmişler bile. Merakla ABD'de yapılacak seçimi ve yeni başkanı bekliyorlar. Başkan adaylarından Donald Trump CNN'de "Kızım, damadım, iki torunum da Yahudi. İsrail'i çok seviyorum" demişti. Aynı oturuma katılan diğer iki başkan adayı da İsrail'e olan aşklarını haykırmışlardı. İşte o İsrail'in "İran yerine bölgeyi DAEŞ'in yönetmesini isterim" şeklindeki açıklamasını hatırlattı NSA ajanı Wayne Madsen. O DAEŞ'e militan taşırken sınırımızda yakalanan Kanada ajanını da gündeme getirdi. "Zübük kadar Kanada istihbaratı bile bölgede cirit atıyor" dedi Wayne.
Kanada İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in topraklarıdır, Valisi yönetir, orada herkes Londra'ya çalışır. Yani Londra'dan gelen DAEŞ militanlarını sınırdan Rakka'ya İngiliz istihbaratı götürüyordu. O DAEŞ de Kobani'ye saldırıyor, ardından Türkiye'de HDP insanları sokağa çağırıyor, 52 kişi ölüyordu. Her yol, her çağrı, her türlü terör, fitili ateşleyen Londra'ya hizmet ediyordu.
İsrail'in kurucusu İngiltere, geçtiğimiz yıllarda Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyordu. Çünkü Ankara'da istedikleri gibi cirit atıyorlar, gizli Valilerle yönetiyorlardı bu ülkeyi. İngiltere Maliye Bakanı önceki gün "Türkiye'nin AB üyeliğini veto eder, engelleriz" dedi. İşte o İngiltere'nin İndependent gazetesi çok üzgündü dün. "Türkiye, Ankara saldırısını PKK'nın yaptığını açıklayarak erken ve çabuk tavır aldı" diyerek ağlıyordu. Bir de örnek vererek güya Türkiye'yi rezil ediyordu. O örnekte "Geçen ay yapılan saldırıyı da Ankara erken davranarak YPG diye açıkladı. Halbuki daha sonra saldırgan PKK'nın yan kolu TAK çıktı" diyordu. Sanki YPG'yi, PKK'dan farklı bir şeymiş gibi okuyucularına sunuyor, bizi de aptal zannediyordu. Bir de kendine yalancı şahit buluyor, New York'taki St. Lawrence Üniversitesinden Howard Eissenstat'ı konuşuyordu. Lawrence üniversiteli adam, Lawrence'in torunlarına ait gazeteye "Son Ankara saldırısını PKK'dan ayrılan küçük bir grup yaptı" diyerek terör örgütünü aklamaya çalışıyordu. PKK'dan ayrılmakmış.
Ayrılmaya kalkanları, Cizre'de, Sur'da infaz ederek toprağa gömdüler. Dedik ya adamlar bizi aptal zannediyor. Hepsinin tek derdi var. Bombalarla sarstıkları Ankara'yı ele geçirmek... Bunun yolu Erdoğan'ı devirmekten geçiyor. HDP, "CHP ile işbirliği yapmalıyız" diyor, kendisine yakın hissediyor. O HDP'nin bağlı olduğu PKK'da Cemi Bayık dün açıklama yaptı, "Artık hedefimiz Erdoğan'ı indirmek" dedi.
Aynı gün geçmişte darbelerde yer aldığını açıklayan şanlı bir yazarımız "Erdoğan'la istikrar da olmaz, barış da" tweet'i attı.
PKK ağzıyla konuşması normaldi çünkü senenin yarısını Kandil'de geçiriyordu.
Aynı hedefi bir hafta önce Türkiye'de elçilik yapmış, ABD'li iki Neocon da geçtiğimiz hafta açıklıyor, "Erdoğan istifa etmeli" diyordu. İkisinin çalıştığı düşünce kuruluşunu dünya para imparatorlar Rotschild ve Rockfeller finans ediyordu. Demek ki Erdoğan'ı "Dünyayı sömürmeye doymayan" iki Baron da istemiyordu. Aynı hedefe tıpkı İngilizler, Avrupa ülkeleri, İsrail, ABD'li Neoconlar, Şam gibi muhalefet de kilitleniyor, PKK ile ittifak yapan sol örgütler ve paralel de onlara iştirak ediyordu. Cemil Bayık'ın açıklamasıyla resmen PKK ile aynı hedefte buluşmuş oldular. Ankara'yı teslim etmek istiyorlar. Bu millet kirli ittifakları artık çok net görüyor. Yaptıkları herşey bumerang oluyor, Ankara'nın yanında hergeçen gün saflar sıklaşıyor. Terör ittifakçıları ve maşaları göremiyor!


Bekir Hazar

8 füze



ABD ile Eğit-Donat Projesi çerçevesinde 500 civarında Özgür Suriye Ordusu üyesini eğittik. Washington'dan gelen CIA uzmanları, eğitilen ÖSO komutanları ile toplantı yaptı. "Eğitiminiz başarı ile tamamlandı. Sizden tüm birikim ve gücünüzle DAEŞ'e saldırmanızı istiyoruz" dediler.
ÖSO komutanları "Hayır biz Esad'la savaşacağız" diyerek talebi reddetti.
Sonrasında Suriye'ye girdikleri anda o ÖSO komutanları El-Nusra tarafından kaçırılıverdi.
Tüm dünya medyası "Yeni eğitilen komutanlar cepheye yola çıktıkları anda hiç savaşamadan paçayı fena kaptırdı" diye dalga geçti adeta. Hiç kimse fotoğrafın arkasına bakmadı. Terör örgütü DAEŞ ile savaşması istenen yeni eğitilmiş muhalifler, "Benim hedefim Esad" cevabı verince bir başka terör örgütü El-Nusra tarafından hiç savaşmadan tuzağa düşürülüveriyordu. Yani bu olayla birlikte Ankara El-Nusra'nın da arkasında CIA'nın olduğunu görmüştü. Önceki gün Türk topraklarına bir füze düştü. "El- Nusra" bölgesinden geldiği açıklandı. Çok ilginçtir dün de DAEŞ bölgesinden 8 füze Kilis'e düşüyordu. Geçtiğimiz hafta Esad'ın bir tek mermi atmadan DAEŞ'e hediye ettiği Palmira başsavcısının açıklamalarına yer vermiştim. O başsavcı "DAEŞ bölgesi Palmira'da Rus teknisyenler petrol kuyularını onarıyor, Esad o petrolü terör örgütünden alıyor. Alım satımı yapanlar ise Rus işadamları" diyordu.
DAEŞ'in içinde de tıpkı PKK-PYD'de olduğu gibi hem Washington hem de Moskova vardı. Onu da Suriye'ye, Ortadoğu'ya hatta Afrika'ya yerleşmek için kullanıyorlardı.
Suriye'yi hallettiklerinde Libya'ya yerleşmek üzere geçiş yapıp DAEŞ sayesinde oralara da çörekleneceklerdi. Nitekim DAEŞ iki ve üç numaralı komutanlarını Libya'ya kaydırıyor, şehirler alıyor, Nijer'den Tunus'a her taraftan binlerce gönüllüyü toplayıp Kaddafi'nin eski ülkesine taşıyor, buradaki aşiretler arasındaki sorunları da çözüp kendisine katıyordu.
Afrika'dan Avrupa'ya en kolay geçiş yolu yeryüzünde Libya'ydı. Avrupa mültecilerle batırılacak, BİRLİK dağıtılacaktı. Önceki gün Almanya ve Türkiye oturdu, ortak bir anlaşma taslağı hazırladı. Mülteci akınını durdurmak için Berlin ve Ankara anlaşmış, şimdi geriye diğer Avrupa ülkelerinin iknası kalmıştı. İkna da artık AB lideri Almanya'nın Başbakanı Merkel'in göreviydi. Avrupa ile anlaşma noktasına gelip, mülteci akınını durdurmaya kalkarsan ertesi gün DAEŞ tarafından 8 füze gelirdi. Halbuki geçen hafta burada "Ruslar mülteci akını ile kendilerine yaptırım uygulayan AB lideri Merkel'i devirmek, müeyyideleri kaldırtmak istiyor" diye yazmıştım.
Benden 48 saat sonra aynı açıklama NATO komutanı General Philip Breedlove'dan geldi,"Moskova mültecileri kullanarak Merkel'i indirmek, ambargoyu kaldırtmak istiyor" dedi. Biz masada AB ile vizeleri kaldırma, neredeyse AB üyesi olma yoluna girip, onları mülteci hücumundan kurtarmaya kalkarken bundan en çok rahatsızlığı tabii ki Washington ve özellikle Moskova duyacaktı. Adamlar sadece Türkiye'den Avrupa'ya geçen mültecileri yeterli bulmayıp, aylardır Libya'da DAEŞ'e yatırım yapıyorlardı. Avrupa'ya en kolay yoldan ikinci kapıyı açmak için TERÖR YOLU inşa ediyorlardı. Sadece Libya değil, tüm Afrika kıtası için Libya-İtalya arasında bir Moskova-Washington yapımı bir göç KÖPRÜSÜ kurulacak. Ayrıca bu geçiş yolu sayesinde Avrupa başkentlerine DAEŞ patentli daha fazla terör ihraç edilecek.
Moskova, Avrupa'ya yakınlaşan ve mülteci akınına çare olacak Türkiye'den son derece rahatsız. Zaten bir de düşen uçak krizi var.
Bu nedenle Kilis'e düşen füzelerin perde arkasında yer almanın yanısıra PKK-PYD ikilisini de Türkiye'ye daha fazla terör ihraç etmek için ter döküyor. Hedef'te Merkel ve Erdoğan var... Ankara tüm bunları görüyor ve asla boş oturmuyor.
İngiltere'deki baronların gazeteleri de dün Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a saldırıyor.
Satır aralarında ise baklayı ağızlarından çıkarıyorlar; "Türkler'e mültecileri durdurmak için İngiltere'nin cebinden iki defa 250 milyon sterlin çıkacak" diye... Herkes ülke çıkarlarının peşinde, her türlü argümanı kullanıyor. Ve dün Erdoğan'a saldıran o İngiliz gazeteleri"Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ne yapacağı öngörülemiyor. Ülke çıkarları için sürekli karar değiştiriyor" deniyor. Evet "Ülke çıkarlarını korumak" Erdoğan için Londra'da "SUÇ" olarak görülüyor. Demek ki Ankara doğru yolda!

Kırmızı Kart



Almanya'da bir kasaba... Adı Bautzen... Cumartesiyi pazara bağlayan gece yangın çıkıyor. Çok sayıda meraklı yanan binanın etrafını sarıyor.
Alkışlar ve sevinç çığlıkları dumanla birlikte gökyüzüne yükseliyor. Olay yerine itfaiye geliyor ve yangını söndürmeye başlıyor. Alevlere sevinç çığlıkları atan kalabalık, itfaiyeyi yuhalıyor. Çünkü yanmakta olan bina Suriye'den gelen mültecilere ayrılmış durumda."Bırakın yansın" diye feryat ediyor kalabalık.
İtfaiyeye saldırıyor. Polis mültecilere ayrılan o binanın ırkçılar tarafından kundaklandığını açıklıyor. Yılbaşı gecesi Almanya'da binlerce kadın polise başvurdu."Suriyeli mültecilerin taciz ve tecavüzüne uğradık" diye. Polis yaklaşık iki aydır tüm başvuruları tek tek inceledi. Ve önceki gün Alman Savcılığı tüm tecavüz iddialarının "YALAN" olduğunu açıkladı. Önceki gün Almanya'nın Lausnitz şehrine 150 mülteci getirildi. Bir yurda yerleştirilmek üzereyken bir anda ağzından salyalar akan bir grup peydahlandı. Ve mültecilere saldırdılar. Saldırgan grup nereden haber aldı? Mültecilerin o yurda geleceğini nereden biliyordu? Mültecileri ite-kaka otobüsten indirip toplama kampına sokar gibi davranan polisten açıklama geldi; "Şeyyy... Mültecileri yerleştireceğimiz yurdun müdürü Alman Irkçı parti AFD üyesi... O haber vermiş aşırı ırkçılara..." Avrupa'nın lideri Almanya'da hergün bu ve benzeri insanlık dışı manzaralar yaşanıyor. Türkiye'ye Cumhurbaşkanları Gauckları gönderip, insanlık dersi vermeye kalkanlar, Avrupa çökecek korkusuyla, polisiyle, istihbaratı ile mültecilere yapılan saldırılara göz yumuyor.
Suriye'de Ruslar önüne geleni bombalayıp, Avrupa'ya kaçmaları için mücadele ediyor.
Suriye'de Rus bombalarından, DAEŞ-ESAD-PKK-PYD-Tahran füzelerinden ölümden kaçanlar, Avrupa'nın göbeğinde ÖLÜM KORKUSU yaşıyor. İnsanlığın bittiği yereyiz. Birleşmiş Milletler dün yeni bir rapor yayınladı. Avrupa'ya kaçış yolunda Aylan bebeğin öldüğü Eylül ayından bu yana her gün iki bebek daha aynı şekilde hayata veda ediyor. Bugüne kadar tam 369 Aylan bebek Suriye'deki katillerden kaçarken denizde boğularak can verdi. İnsanlığı toprağa gömenlerin, harita cetvelleriyle oturdukları masalarda daha çok öldürme planları yaptığı bir dönemde, çocuklarını kaybeden anaların feryadı göklere yükseliyor.
Aşağıdaki aşağılıkların ise umurunda değil.
Rusya ve Amerika kol kola vermiş, "Nasıl Avrupa'yı çökertiriz" diye ölümlere ve korku dağlarına, mülteci akınlarına yol veriyor. Peki bu gözü dönmüşlerin planı başarıya ulaşır mı? Londra'ya bakın, İngiliz sinsiliğine bakın anlarsınız. Evet İngilizler Haziran ayında referanduma gitmeye hazırlanıyor. "Avrupa Birliği'nden çıkalım mı" sorusuna halka soracaklar. "Çıkın" cevabı gelirse topuklayacaklar.
Yani İngilizler Avrupa Birliği'nden kaçmaya hazırlanıyor. ABD-Rusya'nın "Suriye'de ölüm, Avrupa'da çöküş" planına Londra'dan hemen "Biz de bu oyunda varız" cevabı geliyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün önceki gün bir rapor yayınlıyor. Rapora göre, silah ticareti son 4 yıl içerisinde yüzde 14 arttı ve küresel silah ticareti pazarının %33'ünü elinde bulunduran ABD, dünyanın en büyük silah ihraç eden ülkesi unvanını bu yıl da elinde tuttu. ABD'nin Suriye'deki KANLI PLAN ortağı Rusya ikinci sırayı aldı. Sonra Çin ve satışlarını katlayan Almanya geliyor.
Almanya'daki yasalara göre silah şirketlerinin izin almadan sıcak çatışmaların yaşandığı veya insan hakları ihlallerinin olduğu ülkelere satış yapması yasak. Ancak birçok Alman firması ikinci ve üçüncü ülkeler üzerinden silah ticareti yapıp, yasağı deliyor. Ya da KANüzerinden gelecek PARA uğuruna Alman Devleti, ÖLÜM TARLALARINA silah satışına göz yumuyor. Para ve çıkar uğuruna ülkeleri dizayn etme ve katliamlara yol verme operasyonları yapan Batı'nın Çakalları, böyle bir ortamda GEÇİŞ YOLU Türkiye'yi yanına almak için birbiriyle çatışıyor. Çünkü Türkiye olmadan bölgede hiçbir plan hayata geçirilemez. Ankara böyle bir ortamda hem Çakallarla boğuşuyor hem de dünyadaki mazlumların HAMİSİ olmak için kendini yırtıyor. Dışarıya karşı müthiş bir mücadele verirken, içerideki taşeron kokarcalar Ankara'yı sırtından vurmak için pis kokular yayıp, sahiplerine hizmet ediyor.
Kim ne yaparsa yapsın, kim kime çalışırsa çalışsın önemli değil. Ankara hepsinin hakkından gelecek. Çakallara ve kokarcalara kırmızı kart gösterecek.

Büyükelçilere verilen dosyada neler var?



28 kişinin hayatını kaybettiği Ankara'daki canlı bomba eyleminden sonra 7 ülkenin büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına çağrılarak bilgilendirilmişti. Büyükelçilere sunulan dosyada PKK-PYD arasındaki hiyerarşik ilişki ve Ankara'daki canlı bomba eyleminde yaptıkları işbirliği yer aldı.

Büyükelçilere, İngilizce olarak hazırlanan ve 49 sayfadan oluşan kapsamlı bir dosya sunuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Başkan Obama ile görüşmesinde, “Bu konudaki bilgileri Ankara'daki büyükelçinize aktardık dediği dosya.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın PKK-PYD ilişkisine dair sözlerinin yer aldığı dosyada PYD'de yönetici konumunda yer alan 109 PKK'lıyla ilgili mahkeme kararları yer alıyor. Çeşitli tarihlerde PKK terör örgütünün eylemleriyle ilgili olarak Türkiye'deki mahkemelerde açılan davalardan karar örneklerine yer veriliyor. PKK kadrolarında çeşitli kademelerde yönetici pozisyonunda olup, PYD'de görev alan 109 isim arasında Suriyeli ve İran uyruklu teröristler de var. Bunlar daha çok PKK'da sözde eyalet komutanı olarak görev yapan militanlar. Suriye'deki çatışmalarda PYD'lileri sevk ve idare ettiler. Bunlardan 9'u Avrupa'da PKK adına faaliyette bulunurken Suriye'ye gelen isimler. Daha çok PYD'nin dış ilişkilerinde rol üstlenmişler. Bunlardan ayrı olarak Kandil'in Arapça dış ilişkilerini yürüten militan da şu anda PYD'nin yönetim kademelerinde görev yapıyor. PYD'de görev üstlenen PKK'lılardan 27'si Suriyeli, 16'sı ise İranlı. Geri kalanı, Türkiye vatandaşı olan ve PKK saflarında terör eylemlerine katıldıkları mahkeme kararları ile sabit olan isimler. Bunların bir kısmı PYD'nin kontrolündeki kantonların güvenlik ve istihbarat birimlerinin başında bulunuyorlar. Dırbasiye, Afrin, Cizre, Kamışlı'da güvenlik ve istihbarat birimlerinin başında Türkiye'den giden PKK'lılar bulunuyor. Büyükelçilere sunulan dosyada bunların isimleri ve görevleri tek tek sıralanıyor. Ayrıca PKK'nın çatı örgütlenmesi olan 53 kişilik KCK yönetiminden 17'si bir süredir Suriye'de. PYD'nin örgütlenmesi, Esed rejimi, İran, Rusya ve ABD ile ilişkilerde karar merciinde yer alıyorlar. Mustafa Karasu, Sofi Nurettin ve Behoz Erdal en tepedeki üç isim. Bir süredir paylaşmaya çalışıyorum. Özellikle Mustafa Karasu ve Sofi Nurettin Şengal'de ikinci Kandil kurulması çalışmasını yürütüyorlar. ABD hemen Şengal'in dibinde El Hacer'deki havaalanı pistini bir buçuk kilometre uzattı, orada kendine savaş uçaklarının iniş kalkış yapabileceği bir hava üssü kurmanın peşinde. PKK'yı Şengal'e yerleştirerek Barzani'nin Peşmergelerine ve daha ileri aşamada DEAŞ'a karşı tampon bölge oluşturuyor.

Suriye'de kanton yönetimlerinin oluşmasıyla birlikte PKK ve PYD'nin önünde, Kandil, Şengal ve Kuzey Suriye gerçeği oluştu. ABD ve Rusya'nın katkıları, Esed rejimi ve İran'ın akıl hocalığı ve alan açmasıyla.

Büyükelçilere verilen dosyada yer alan ve PKK ile PYD arasındaki organik ilişkiyi ortaya koyan bir başka kanıt ise, PKK kamplarında PYD'ye, PYD kantonlarında ise PKK'ya açılan eğitim üssüyle ilgili.Derik ve Dırbasiye'de PKK'ya ait silahlı eğitim kampı bulunuyor. Türkiye'den götürülen militanlar burada, “şehir savaşları” eğitiminden geçiriliyor. Suriye'deki iç savaşta pratik yapıyor, ustalaştıktan sonra Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, Nusaybin'de,İdil'deki çatışma alanlarına sevk ediliyorlar.

PKK ve YPG yönetimlerinde ortak isimler yer alıyor. Eylem kararları birlikte alınıyor. Bölgesel aktörlerle ilişkiler birlikte yürütülüyor. Burada karar mercii konumunda elbette ki PKK var.

PKK kamplarında da YPG'nin eğitim üsleri var. En önemlisi PKK'nın en eski kamplarından biri olan Hakurk kampında, YPG yöneticilerine eğitim verilen üs.

PKK ile YPG zamanla Rus Matruşkasına döndü. PKK'nın içini açıyorsun YPG çıkıyor. YPG'nin içini açıyorsun PKK çıkıyor. YPG, Suriyeli bir örgüt olmasına rağmen esas patron PKK…

Büyükelçilere sunulan dosyada yer alan ilişki ağını sadece biz bilmiyoruz. Dosyayı sunduğumuz büyükelçilerde bu ilişkiye dair daha çok bilgi olduğundan adım gibi eminim. Ama uluslararası ilişkiler böyle yürüyor.

Ankara'daki patlamadan sonra PYD'li Salih Neccar'ın kimliği belirlendiği ve PKK-PYD ilişkisine dair kapsamlı dosya kendileriyle paylaşıldığı halde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kirby, “Kimin yaptığı bizim için karanlık” demedi mi? Karanlık olan Kirby'nin açıklaması değil, karanlık olan ABD ile PKK ve PYD arasındaki ilişki.

Bakın AB Türkiye raportörü Kati Piri, 28 vatandaşımızın hayatını kaybettiği canlı bomba eyleminden bir gün sonra Türkiye'ye geliyor.

Ankara'ya uğrayıp en azından acımızı paylaşması gerekirken Diyarbakır'a gitmeyi tercih ediyor. Sonra PKK'nın çözüm sürecine son verip şehir savaşları konseptine geçtiği bir süreçte, Sur'da çatışmaların sürdüğü bir dönemde bir rapor hazırlıyor. Raporda PKK'dan terör örgütü olarak dahi söz edilmiyor. Oysa PKK, AB'nin terör örgütleri listesinde en başta yer alıyor. PKK'ya terör örgütü denilemezse dünyada hiçbir örgüte terör örgütü denilmez.

2 Ay önce Brüksel'deydim. Otellerin içinde, sinemaların önünde, alışveriş merkezlerinin kapısında silahlı askerler nöbet tutuyor. Brüksel'in meydanlarında zırhlı askeri araçlar duruyor. Belçika'nın Sur, Cizre, Silopi, İdil, Nusaybin ilçelerinde çatışmalar mı sürüyor? Yok. Sadece Paris'teki saldırıdan sonra tedbir almışlar. Biz burada tedbiri geçtik, 300'e yakın şehit vererek bir mücadele yürütüyoruz.

Brüksel'de 28 kişinin hayatını kaybettiği canlı bomba eylemi olsa, 81 Belçika vatandaşı yaralansa, Belçika'nın bazı yerleşim alanlarında terör saldırıları nedeniyle çatışmalar devam etse Piri aynı raporu düzenler miydi?

Ya da Başkan Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmesinden sonra ortak açıklamada YPG yer alırken, daha sonra Türkiye'den habersiz olarak bu ibare metinden çıkarılır mı?

Niye yapıyorlar?

Çünkü niyetleri bozuk.

Çünkü suçu ortak işliyorlar.


Abdülkadir Selvi

Utanacaklar



Suriye'de hemen sınırımızın dibinde al-gülüm, ver-gülüm savaşı yaşanıyor.
DAEŞ'i kurarak onun üzerinden bölgeye gelen güçler harita oluşturmak için birlikte ter döküyor.
Sınırımızda yakalanan Kanada, İngiliz ajanlarının DAEŞ'e militan taşırken yakalanması çok çabuk unutuldu. Bir diktatörlüğe karşı başlayan özgürlük mücadelesi, fırsatçıların ve akbabaların hücumu ile bugün toplu mezarlar ve ölümden toplu kaçışları ortaya çıkaran bir trajediye dönüştü.
CIA-KGB-MI6-MOSSAD, İran istihbaratı, Alman BND, Avrupa'dan, Kanada'dan istihbaratçılar hemen yanımızda kol geziyor.
ABD, Suriye'de var gözüküyor ama yok.
Rusya'yı adeta davet ederek yaşanan yangına adeta körük oldular. Moskova, Washington ile yaptığı mutabakatla bölgedeki terör örgütlerini cesaretlendirdi.
Terörist gruplar "Yaşasın ABD, Yaşasın Rusya" diye sloganlar atıyor. İki ülkeden aldıkları silahlarla Türkiye'ye saldıran teröristlere Ana kucağı olan ülkeler var bugün. "PYD terör örgütü değil" diyerek uzun süredir PKK güdümündeki katillere kol-kanat geren ABD bölgede her geçen gün daha da saçmalıyor.
Öptükleri PYD-YPG bugün Halep'te ABD'nin desteklediği muhalifleri öldürüyor.
Washington "Halep'e saldıran PYD bizimki değil. O başka PYD " diyerek komik duruma düşüyor, aklımızla alay ediyor. Yanlış kararlar, teröristlerden medet ummalar işi öyle hale getirdi ki, hem mezhep savaşlarını körükleyen, hem de Ortadoğu ülkelerini karşı karşıya getiren, Rusya ile bölge ülkelerini gerginliğe taşıyan, kanlı bir tablo ortaya çıktı. Olayların çıkılmaz noktaya gelmesinde ABD'nin ürkekliği, teröristlerle işbirliği ve Rusya'ya çıkardığı davetiye başrol oynadı. Dünya basını dün "ABD'nin Suriye politikası İÇLER ACISI duruma geldi" diye yazıyor. Milyonlarca insan ölümden Türkiye'ye kaçıyor. O milyonlar Avrupa'ya geçmek için fırsat kolluyor. Bugün mülteci sorunuyla karşı karşıya kalıp "Çöküyoruz" diye panik yapan Avrupa, Suriye'deki savaşı yıllardır öküzün trene baktığı gibi seyrettiği için, sınırımızın dibinde ortaya çıkan bataklığın bir başka sorumlusu.
Moskova ve Washington güdümündeki teröristler, "Durumdan nasıl bir devlet" çıkarabiliriz diye avuç ovuşturuyor, önüne gelene saldırıyor, savaşı Türkiye'ye taşımak için kendini yırtıyor. Türk askerine, polise, sivillere, şehirlere saldırıyor. Böyle bir ortamda içimizden birileri çıkıyor, terörden ve Suriye'deki kaostan medet umuyor.
Acaba Ankara düşer mi diye hayaller kuruyor. Terör örgütlerine sahip çıkanlar, sosyal medyada bir alkışlamadıkları kalanlar... Her terörist saldırısında şehitlerle yüreği yanan bir halkın Devlet'ine sırf siyasi görüşleri ve ideolojileri uğuruna saldıranlar...
Her terör bombası sonrası kendi Devleti'ne karşı imza kampanyası toplayanlar...
Müthiş bir gözü dönmüşlük var ortada...
Terör örgütlerini Kürt halklarının haklarını savunuyor diye övecek duruma geldiler.
Etrafımızda olanların hiçbirinin farkında değiller. Kürt halkının haklarını savunuyor diye gördükleri o PKK ve PYD bakın ne yapıyor; Kuzey Irak'ta Kürtlere saldırıyor.
IKYB parlamentosu Enerji komisyonu Başkanı Cevdet dün "Kuzey Irak'taki petrol boru hattını PKK vurdu. Bunu Rusya aşkına yaptı" diyor. O petrol boru hattı Türkiye'ye geliyor, Kuzey Irak petrolleri bu şekilde pazarlanıyor. Kuzey Irak'taki Kürtler, DAEŞ'e karşı savaşıyor. Ve bu savaşta maaşları bile ödemekte zorlanırken, cepheye giden mermiden ekmeğe kadar tüm masraflar o petrol boru hattından sağlanıyor. Ancak ABD ve Rusya'nın çok sevdiği PKK-PYD teröristleri, Kuzey Irak'ta Kürt petrollerini vurarak Türkiye'ye zarar vereceklerini zannediyor. Aslında en büyük zararı Kuzey Irak Kürtlerine verip, adeta DAEŞ'e çalışıyor. Ortada Kürt haklarını koruma diye bir şey yok. Bu koca bir yalan. Tek gerçek var o da uluslararası güçlerin tasma takarak sınırımızın dininde dolaştırdığı teröristlerin PİYONLUK aşkı...
Nereye çekerlerse oraya gidip azgınca saldırıyorlar. Ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu azgınlara, bu ülke topraklarında yaşayıp sahip çıkan aydın görünümlü karanlıklar çıkıyor. Kim ne yaparsa yapsın...
Kim teröre kalkan olup Devleti'ne saldırırsa saldırsın, Türkiye taşeronlara ve onların ardındaki GÜÇLERE asla boyun eğecek bir ülke değil. Ve birgün bölgemizdeki bu hain emellere hizmet eden savaş bitecek. İşte o gün teröre arka çıkanlar utanacak!

Son Kale



AMERİKA, Irak'ı hedef alarak iki kez operasyon yaptı. Saddam'ı da, Esad'ı da, Kaddafi'yi de pek sevmezdi.
Asıl hedef ise BAAS anlayışıydı. Baas baskıcı ve SOL bir mekanizmaydı!
Pek çok özelliğinin yanı sıra en yüksek sesle söylediği şey AMERİKAN KARŞITLIĞIYDI!Irak'a yapılan iki operasyonun ciddi bir maliyeti vardı. BAAS'ı bitirmek ilk adım olsa da asıl amaç bölgede yeşeren ve İSLAM'IN belirleyici olduğu alanda filizlenen MARKSİST PKK'ydı. Irak Saddam'la hedefteyken, hızla büyüyen Marksist PKK, Washington'un uykularını kaçırdı.
Endişelerini artırdı!
Avrupalı güçler başından itibaren PKK'nın içine sızdı. SOL örgüt olarak ilerleyen PKK aslında Türkiye'deki diğer SOL örgütler gibiydi. Temel motivasyonları Amerika'ya şiddetle karşı çıkmalarıydı.
Çıkıyorlardı da...
Bu operasyonu SOVYETLER yapıyor görünüyordu. Onların hiç etkisi yoktu ama karizmayı çizdirmemek için görmezden geliyorlardı. Sol hareket İngilizler'in güdümünde gidiyordu.Bunun üzerine Amerika olaya müdahil oldu! Bu adımdan sonra PKK bir anda ETNİK MİLLİYETÇİLİK yapan bir örgüt haline geldi.
Amerikalılar için KARŞILARINDA duran Arap sosyalizmi kadar PKK da tehlikeliydi. İçine gidip DNA'sıyla oynadılar. Başkalaştırdılar. Sonra peş peşe gelen eylemlerle araya kan davası soktular. Tarih ve din birliği bizleri yan yana tutuyordu ama gözyaşı bir türlü dinmiyordu.
Eski Ankara da olayı TANIMLARKEN sıkıntı çekiyordu. Hepimizde az çok olan BÖLÜNMEkorkusu ağır basıyordu.
Oysa Amerika baştan beri Kürtler'i ARAPLARIN İKLİMİNDEN koparmak istiyordu.
Saddam'ı Kürt gardiyanlara astırmasının nedeni buydu! Ancak Washington'un en büyük korkusu, bize söylemeseler de TÜRKİYE'nin KARŞILARINA ÇIKMASIYDI. Kürt kartı Ankara'yı rahatsız ediyor ve bunu biliyorlardı. Ankara da BAAS gibi karşılarına geçtiği an bölgede hiç şansları yoktu. Bu nedenle Kürtler'e ASLA ve KAT'DEVLET KURDURMAYACAKLARDI!
Kurduramazlardı...
Irak'a yapılan iki operasyon sonucu ülke bölünecek ve sınırlar değişecekti.
Plan buydu.
Ama Türkiye'nin istemediği hiçbir şey olmayacaktı. Bize rağmen bir şey yapamazlardı.
Bütün bunlara rağmen KÜRTLER'i aynı çatı altına toplamak gibi çok uzun zaman alınmış kararları vardı.
Ortadoğu'daki ailelere ve BAAS'a dayalı sistemi değiştireceklerdi.
İngilizler'in kurduğu sistemi kaldırıp çöpe atacaklardı. GÖÇ DALGASI ile Avrupa'yı dağıtacaklardı. Yeni bir dünya kuracaklardı. Bunları yaparken, Ankara'yı karşılarına almamaya özen göstereceklerdi. Avrupa'yı saf dışı bıraktıktan sonra bütün güçleri ile ÇİN'e saldıracaklardı. Pekin de Tahran ile çok iyi ilişki kurmuştu. Çin'in önce Ortadoğu sonra da Afrika'ya atlamak gibi bir amacı vardı. İki ülke ile iyi geçinmek zorundaydı.
Önce İran sonra Türkiye... 17 ARALIK aslında İran ile dolayısıyla Çin ile ilişki kurulduğu için tertiplendi. Orta ve uzun vadede Çin ile baş etmek için yollar aranıyordu.
Şimdi araları bozuk görüntüsü verseler de Amerika-Rusya ikilisi bu oyunu oynuyordu! Rusya'nın en büyük kabusu Çin'di! Bu tehlikeyi bertaraf etmek için Ortadoğu'ya "PAT" diye indi!
Haritayı alıp baktığınızda "Kim, kiminle dost diye sorgulayın!" Şaşırıp kalırsınız! İnanılmaz bir KAOS var!
Bölgedeki kavganın nedeni Salih Müslim, PKK, PYD, YPG, Esad, Barzani, DAEŞ, Irak ya da İran değil...
Bunlar Amerika-Rusya için gerçekten ciddi rakip değiller...
Bunları tasfiye etmek için birleşmelerine gerek yok! Önce Avrupa'yı dağıtacaklar sonra da Çin'e çökecekler...
Bilmemiz gereken bizim KİLİT ülke olduğumuz! Avrupa'ya ya da Çin'e yanaştığımızda oyunun dengesi değişir!
Kimse bunu göze alamaz!
Ankara bunu bildiği için PYD, YPG ya da PKK tabelasıyla gelenleri içeride bertaraf ettikten sonra masaya oturmak istiyor. Ama onlar da silah yağdırarak bizi masada kilitlemek amacında! Biraz da çaresiz kendilerine mahkum olmamızı istiyorlar...
Bakın hiç bir araya gelme şansı olmayan CUMHURİYET, ZAMAN, HÜRRİYET (Gizli gizli), bazı sermaye odakları, HDP, CHP, Kandil yan yana oluyordu! Öcalan, daha dün İmralı'dan sızan konuşmalarında, "KONTRGERİLLA'nın yeni merkezi UTAH" dedi. Hatta cemaate yakın gazetecileri de "Arkasında devasa güçler var. Yenmek hiç kolay değil" diye de niteledi...
Ancak öyle rüzgarlar esti ki şimdi hepsi yan yana geldi.
PYD bu! YPG bu!
Amerika masada bizi ikna edinceye kadar Rusya'yı da yanına alarak PYD'ye sınırsız destek vermeye devam edecek.
Ankara'nın çok haklı çekinceleri var.
Ama adamlar TERÖR ile üstümüze gelecekler. Askeri ve polisi hedefe koyarak ilerleyecekler. MİLLİ duruşa en çok ihtiyaç duyulduğu günlerde bazıları içeride ve dışarıda"SARAY", "DİKTATÖR", "BAŞKANLIK" diyerek saldıracak.
Kendi kurallarımızla kendi kimliğimizle, kendi gücümüzle ilerlememizi engelleyecek. Engellemek isteyecek.
İçeride kimse konuşmasa da DÜNYANIN YENİ DENGESİNİ TÜRKİYE belirleyecek...
Bazıları kendi ülkesinden o kadar nefret ediyor ki bunu görecek gözleri yok!
İngilizler'in kontrol ettiği SOL ile etnik milliyetçilik yapanlar iç içe!
Geri çekilip baktığımızda Ankara'nın ne kadar büyük bir saldırıya karşı koyduğunu anlarız.MİT TIRLARINI durduranlar, yayanlar, oradaki bilgileri çoğaltıp saklayanlar görünüşte farklı kutuplardaki insanlar!
Yıllarca öyle bilindi! Ama değiller.
Cumhuriyet gazetesinin başyazarını Ergenekon'da alanlar, şimdi o gazeteyle işbirliği içinde!
O gazeteye parayı verenler de düne kadar "ÖNCE ORDU!" diyenlerdi...
Türkiye'ye saldırı olunca hepsi bir araya geliyor!
Adamlar anında aynı safta buluşurken biz en küçük bir rüzgarda bile dağılıyoruz...KENETLENMEMİZ GEREKEN DÖNEMDEN geçiyoruz...
Sadece TÜRKLER'in değil Müslüman dünyasının da sorumluluğu bizde! SON KALE biziz!
Kimse yıkamaz!
Kimse zarar veremez!
Ama içeride omuz omuza olalım...
Bizim yerimizde durmayacağımızı biliyorlar.
Suriye'yi alsak Ortadoğu'yu avuçlayacağımızı, Ortadoğu'yu verseler Afrika'ya sıçrayacağımızı biliyorlar. TEST ETTİLER! Saldıracaklar! Sadece masada küçük payla yetinmemiz için!
Ama öyle olmayacak. Büyük olan bizim olacak. İçeride çözülmeyelim yeter! Söylemezler ama başka şansları yok.
Ortadoğu'da ne Moskova'dan gelen Alexander, ne de Washington'dan gelen John rahat rahat gezebilir!
Bu MEHMET'in işi!
Mehmetçik bunu gösterecek...
Bunun için de saldıracaklar...
Saldırdılar da...

NOT: 
Son cümle yani "Saldırdılar da..." kısmı Ankara'daki hain patlamadan sonra yazıldı...



Ergün Diler