Yeniden “Güvenli Bölge” Tartışmaları




Geçen hafta Suriye’de “güvenli bölge” tartışmaları yeniden alevlendi. Konunun gündeme gelmesini, Trump’ın ABD ordusuna verdiği DAEŞ’le mücadele için alternatif planların hazırlanması emrinin bir parçası olarak düşünmek gerekir. Plan, aynı zamanda Trump’ın mülteci karşıtlığına çare bulmayı, geldikleri yerlerde tutmayı hedefliyor. Teorik olarak bu fikir Avrupa’da da hatırı sayılır taraftar bulabilir.
Ancak, Suriye’deki askeri, siyasi ve ekonomik tabloya bakınca düşüncenin hayata geçirilmesinin hiç de kolay olmadığı görülüyor. Bu gün sayıları 6.5 milyonu geçen mülteciler için Suriye’de “güvenli bölge/bölgeler” inşa etmenin önünde ciddi zorluklar olduğu açık. Başka bir ifadeyle, önceki yıllarda var olan fırsatlar artık kaçırılmış gibi görünüyor.
Her ne kadar teorik olarak güvenli bölgeler, savaştan kaçan insanlara hayatta kalma imkânı vermeyi amaçlıyor, asgari yaşam koşularını sağlıyor olsa da fiiliyatta sonuç böyle olmayabiliyor. Niyet açıklamaları da buz dağının görünen, kamuoyuna pazarlanan kısmı olarak gündeme geliyor.
En önemli sorun, kimlerin “güvenli bölgelere” dönmeye razı olacağıdır. Doğal olarak, bu yeni bir tartışma başlatacaktır. Birleşmiş Milletler verilerine göre Suriye’ye komşu ülkelere kaçan insanların sayısı bir hayli yüksek. Türkiye’de üç milyon, Lübnan’da 1.5 milyon, Ürdün’de 1.250. 000, Kuzey Irak’ta 250 bin Suriyeli mülteci bulunuyor.
Trump’ın “güvenli bölge” fikrinin hayata geçirilmesi ancak havada ve karada güvenliğin sağlanmasıyla mümkün. Bunun kim/kimler tarafından, kimlere karşı sağlanacağı, cevabının baştan verilmesi gerekiyor. Tabloya baktığımızda, muhtemel hedef kitleler kadar, kriz çıkarabilecek faillerin listesi de bir hayli uzun. Öyle ki bu günlerde yürürlükte olan ateşkese uymayı taahhüt eden grup sayısının binlerle ifade edilmesi işin vahametini gösteriyor. Söz konusu grupların hem mücadele edilecek fail, hem de korunacak kurban olması ise bu tabloda hiç de sürpriz değil. Dahası, meşruiyeti ve siyasi konumu farklı aktörlerin statülerinin değişimi bazı sponsorları memnun etmeyebilir. Örneğin, şimdilerde daha güçlü ve askeri alanda mesafe almış olan Esad rejiminin konumu ne olacak? Belki de tek iyi haber, herkesin DAEŞ’e karşı olması.
Cevabı aranan diğer soru, güvenli bölgelerin kurulacağı sahalar olacaktır. Seçilen bölgeler, aynı zamanda “orta vadeli politik niyetlerin de ilanı” anlamına gelecektir. Mevcut askeri tablo üç bölgede, Türkiye, Ürdün ve Irak sınırı boyunca güvenli bölgelerin inşa edilebileceğini söylüyor. Örneğin, Türkiye sınırı boyunca Suriye topraklarında güvenli bölge ilanı, PKK/PYD merkezli siyasi ve askeri gelişmelere işaret ederken, aynı zamanda Kürtler ve Araplar arası çatışmanın ve rekabetinin de temellerini atacak demektir.
Afganistan’dan Afrika’ya yaşanan tecrübeler “güvenli bölgelerin” askeri yönünün göz ardı edilemeyeceğini söylüyor. Güvenli bölgelerin, iç savaşın ömrünü uzatma etkisi bir gerçek. İç savaşlar, insani yardımların 1/10’nun mültecilere, geri kalanının ise silahlı gruplara gittiği bir eko sistem yaratır. Bunu anlamı, lojistik ve personel sorununu çözmüş silahlı grupların savaşı mümkün olduğunca uzatmalarıdır. Çünkü bu tablo, halkı deniz haline getirirken, gerillaya balık olma imkânı verir.
Trump’ın niyetlerinin/planlarının Rusya, Türkiye, İran ve Esad tarafından kabul görüp görmeyeceğini bilemiyoruz. Trump her alanda olduğu gibi Suriye konusunda da açıklamaları, raftan indireceği yeni planları ve uygulamalarıyla herkesi Suriye’yi askeri, politik ve ideolojik açılardan yeniden okumaya zorluyor.

Liderler! İstanbul’dan dünyaya bir ses verin..



Müslüman dünya, yeryüzünün ana eksenini oluşturur. Atlantik kıyılarından başlar, Orta ve Kuzey Afrika'yı, genişBatı Asya'nın tamamını içine alır. Bir kolu Orta Asya'ya diğer kolu da Güney Asya'ya devam eder ve bu hat Pasifik kıyılarına kadar uzanır.

Müslümanların yaşadığı topraklar, benim yıllardır ifade ettiğim şekliyleOrta Kuşaksiyasi açıdan, coğrafi açıdan, medeniyet/kültür açısından, imparatorluk haritaları açısından, bugünün küresel sistemine itirazları açısından gezegenin merkezidir.

İnsan gezegeninin merkezi

Semavi dinlerin yurdudur. Coğrafyanın dışında olan, çok uzağında kalan her ülke ve millet bu yüzden kendilerini bu topraklarınmirasçısı gibi görür. Kimlikleri, geçmişleri bu merkezle bağlantılıdır. Kültürel kaynakları, inanç kaynakları bu topraklardır.Bütün imparatorluklar, küresel güçler bu merkeze hakim olmak istemişler, bu merkezdeki güçleri oranında küresel güç olabilmişlerdir. Bu yüzden Müslüman olmayanlar da bu bir aidiyet duygusuyla bu merkeze bağlıdır. Coğrafyamız, insan medeniyetinin merkezidir, evidir.

Sadece güncel değerler açısından baksak bile, sadece son yüzyılla sınırlı baksak bile, sadece son yirmi yılla baksak bile bu böyledir. Merkez hiçbir zaman değişmez. Merkezin sakinleri, sahipleri hep önemlidir ve öyle olmaya da devam edecektir. Geçmişte ve günümüzde insanlığın, ırkların, kültürlerin, çıkarların, güç ilişkilerinin kesiştiği nokta buralardır. Kaynak burasıdır.

İnsanlığın evi burasıdır

Coğrafyaya dikkat edin, haritaya dikkatli bakın. Kara ticaret yolları buradadır. Dünyanın deniz geçişlerinin ağırlıklı bölümü buradadır. Enerji kaynakları buradadır. Bu kaynakları dünyaya ulaştıracak koridorlar buradadır. İstanbul Boğazı'ndan Çanakkale'ye, Süveyş Kanalı'ndan Malakka Boğazı'na kadar,Doğu'nun ve Batı'nın ekonomisini besleyen ticaret yolları bu coğrafyadadır. Trilyonlarca dolarlık ticaret bu koridorlardan yapılmaktadır. Yüz milyarlarca varil petrol, bir o kadar doğal gaz buradadır.

Tarih yapıcı milletler, kadim şehirler, imparatorluk mirasları, siyasi ve entelektüel geçmiş burasıdır. Bir Şamkadar, bir Bağdat kadar, bir İsfahan kadar, bir Semerkant kadar, bir Kahire ya da Konya kadar siyasi geçmişi olmayanların hüküm sürdüğü bir dünyada, insanlığın ata topraklarının bu denli savrulması, kaos fırtınasına tutulması, yokluk ve aşağılanmayla terbiye edilmesi hazmedilir bir şey değildir.

Bu düşmüşlük kader değildir

Bugünün dünyasının en dinamik nüfusunu barındırıyorken, küreseladaletsizliklere tek itirazın, sorgulamanın yükseldiği topraklardanintikam alınması kabul edilebilir bir durum değildir. Bütün kimliklerin çatışmaya dönüştürülmesi, evlerimizin ve zihinlerimizin parçalanmasıetnik ve mezhep kimliği üzerinden ülkelerin istila edilmesi, hemen her ülke için parçalanma senaryolarının uygulanması normalleştirilebilecek bir tehdit değildir.Fakirliğin, adaletsizliğin, refah yoksunluğunun, gelir dağılımındaki dengesizliğin, ekonomik ve askeri zayıflığınanlaşılabilir bir tarafı yoktur.

Dikkat edin, bu geniş coğrafyada tek bir ülkenin bile güçlenmesine izin verilmiyor. Birazcık harekete geçen, ekonomisini düzelten, toplumsal barışını sağlamaya çalışan, siyasi aklını özgürleştiren, ayağa kalkmaya çalışan her ülke ağır saldırılara maruz kalıyor.

Kadim şehirlerimiz direnmeli

Vesayetten kurtulmaya, kendi yolunu çizmeye, geçmişiyle barışmaya, çevresiyle güç birliğine girmeye çalışan her ülke tehdit edilmektedir. Bazılarında askeri darbeler, bazılarında ekonomik krizler, bazılarında toplumsal çatışmalar tezgahlanmakta, o kadim şehirler savaş alanlarına dönüştürülmektedir. Bu şehirler direnemezse coğrafya ve ülkeler direnemez, bunu biliyoruz.

Devletlerimiz gibi, şirketlerimiz de, ordularımız da, kurumlarımız da, sivil toplum kuruluşlarımız da, dini cemaatlerimiz de, medyamız da, üniversitelerimiz de, düşünce kalıplarımız da, zihinlerimiz de vesayet altındadır. Son yüz yılda, çok az ülke bu kalıbın dışına çıkmaya yeltendi. Bazıları kısmen öne çıktı, biraz başarılı oldu.

Ama sonrasında çok büyük yıkımlarla yüzleştirildi. Özgürlükarayışlarımız, demokrasi arayışlarımız, refah arayışlarımız bu yıkım rüzgarlarıyla mahvedildi. Kitlelerin talepleri, arayışları devletler/rejimler üzerinde kurulan baskılarla cezalandırıldı. Bırakın coğrafyanın istikrarını, kendi istikrarı peşinde koşan ülkelerin bile başına türlü belalar geldi.

Bir ses, bir duruş, bir tavır, bir çıkış

Bütün bunlara bakınca, Türkiye'nin nasıl bir mücadele verdiğini,içeride ve dışarıda bu mücadeleye karşı ne tür cepheler kurulduğunu daha net görüyoruz. Yüz yıllık sabrın sona erdiğiniOsmanlı siyasi otoritesinin çöktüğü topraklardan yeni bir yükselişin filizlendiğini, bu yükselişin sadece Türkiye'de değil bütün coğrafyada refaha, adalete, özgürlüğe ve istikrara destek vereceğini biliyoruz. İşte bu yüzden mücadeleyi çok önemsiyoruz. İşte bu yüzden Türkiye'nin neden durdurulmak, susturulmak istendiğini biliyoruz.

Öteden beri, devletlere yönelik denetimin bölgemizdeki ulus-üstükurumlar üzerinde de varolduğunu biliyoruz. 57 ülkenin temsil edildiği İslam İşbirliği Teşkilatı, bu yüzden başarılı olamadı. Irak işgal edildi, sustu. Afganistan işgal edildi, sustu. Suriye kanlı bir savaşa sürüklendi, sustu. Mezhep savaşı tezgahlandı, sustu. Terör bütün bölgeye yayıldı, sustu.

Zirveler yapıldı, konuşmalar yapıldı, organizasyonlar kuruldu, paraharcandı, etkili bir çözüm ortaya konulamadı. Bir ses, bir duruş, bir tavır, bir çıkış sağlanamadı. Bunca enerji, emek yıllarca boşa harcandı. Ya da hiçbir şey yapılamadı. Oysa bu ülkelerin bulunduğu yer, kaos coğrafyası ilan edilmişti.

Tarihten kaçmayın

Özellikle son yirmi yıl, Birinci dünya Savaşı benzeri bir talana, yıkıma sahne oldu. Bırakın yükselişi, istikrarı, refahı, özgürlüğü, varolanlar korunamadı. Sesi gür çıkması gerekenlerin sesi kesildi. Tarih yapması beklenenler tarihten kaçtı.

14 Nisan'da bütün bu ülkeler İstanbul'da toplanacak. Devlet başkanları veya temsilciler biraraya gelecek. Yeryüzünün ana ekseninin yöneticileri oturup konuşacak. Ne diyecekler, ne konuşacaklar, nasıl bir çağrı yapacaklar, ne tür bir çıkış yolu bulacaklar? Ya da bunları yapabilecekler mi?

Demokrasi için, özgürlük için, refah için, sosyal huzursuzluklar için,işgallere karşı, iç çatışmalara karşı, terör örgütleri üzerinden yürütülen örtülü operasyonlara karşı, temsil ettikleri yüz milyonlarca insana ne diyecekler?

Kaç ülke daha parçalanacak?

Coğrafyamız çok zor durumda. Bunu durduramazsak, ülkeleri yakınlaştıramazsak birkaç yıl içinde birkaç ülke daha parçalanacak. Ülkeler yeni cephelere bölünecek ve bugüne kadar ülkelerle sınırlı olan iç savaş bölgesel savaşa dönüşecek.

Biz 20. yüzyılı kaybettik. Bir kayıp yüz yıl daha yaşamak istemiyoruz. Bu coğrafya yeniden 20. Yüzyıl yaşasın istemiyoruz. Bir yol arıyoruz. Güçlü bir çağrı, güçlü bir dayanışma istiyoruz. Birbirinden kopan ülkelerin yeniden yakınlaşmasını, ulus üstü yeni yapıların kurulmasını ve bunların etkin olmasını istiyoruz.

Bugün susarsanız yarın Basra Körfezi savaş alanına dönüşecekDoğu Akdeniz dünyanın en sancılı yeri haline gelecek.Kızıldeniz kana bulanacak. On yıl içinde belki on ülkeye iç çatışmalar servis edilecek.

İstanbul Zirvesi'ne katılanlar, ülkelerinize, milletlerinize, coğrafyanıza karşı sorumluluğunuzu yerine getirin. Tarih yapıcı rol üslenin. Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar dalga dalga gelen tehditlere meydan okuyun. Coğrafyayı saran umutsuzluğakarşı bir çıkış yolu gösterin.

Unutmayın, her ülke için yeni haritalar çiziliyor. Bu rüzgarı tersine çevirin!


  • İbrahim Karagül

Sorulmayanlar



Brüksel'deki patlamalar Avrupa'da hayatı resmen bitirdi. İnsanlar evlerinden çıkamaz hale geldi. Charlie Hebdo ile başlayıp Paris katliamıyla devam eden terör rüzgarı Brüksel'de hedefe ulaştı. Peki, IŞİD, DAEŞ ya da ISIS elini kolunu sallayıp Brüksel'deki bir mahalleyi mesken tutarken koca Avrupa istihbaratı ne yapıyordu?
CIA'yı kuran Almanlar ne ile meşguldü? CIA'ya akıl veren efsane İngiliz casus Kim Philby'nin ekolü ne yapıyordu? MI6 neredeydi?
Ferguson'da siyahiler üzerinden Amerika'ya operasyon yapan Fransızlar'ın en etkili istihbarat teşkilatı DGSE neden görünmüyordu?
Herkes neden bu kadar çaresiz kalıyordu? Ortada sorulması gereken sorular yok muydu?VARDI! Zaventem Havaalanı'nda iki patlama olduktan sonra Maelbeek metro istasyonu bombayla sarsıldı. Gariptir, 11 Eylül'deki gibi görgü tanıkları "Teröristler Arapça bağırıyordu!" dedi...
Gariplikler peş peşe geliyordu! Gelin isterseniz hem soralım hem cevap arayalım...
Anlamak için sormak şart!
 Saldırılar duyulduktan sonraki ilk açıklama neydi?
Saldırganlar Suriye, Irak ya da Yemen'den geldi... Hepsi IŞİD üyesi...
Oysa ortada daha hiçbir kanıt yoktu!
Ama belli ki önceden karar verilmişti!
 Saldırganlar yani Avrupa'yı kan gölüne çevirenler kimlerdi? Ve bu isimlerden emin miydik?
Halid ve İbrahim Bakravi kardeşler ile Necim Laşravi... Yanlarında iki kişi daha vardı. Onların kimlikleri belli değildi.
Oysa olaydan hemen sonra havaalanında el arabasıyla fotoğrafı yayınlanan bombacıların hangi zaman diliminde orada oldukları bilinmiyordu.
Hatta orasının Zevantem Havaalanı olup olmadığı bile meçhuldü!
 Peki, biz niye hemen inanıp satın aldık bunu?
Medya sayesinde! Bir el servis yapıyor, anında bütün medya satın alıyordu. Dolayısıyla herkes inanıyordu.
İnanmak zorunda kalıyordu!
 Kardeşlerin fotoğrafı neden hemen servis edildi?
İhale onlara kalsın diye...
Ancak fotoğrafların üzerinde saat ve tarih gösteren rakamlar yoktu!
Ne zaman ve nerede çekildiği belli olmayan fotoğraflarla operasyon yürütülüyordu.
 Peki, o zaman kardeşler yani Bakraviler'le Laşravi neredeydi?
Büyük ihtimalle önceden ele geçirilip infaz edildiler. Ölü adamlar üzerinden fotoğrafla gittiler. Ölüleri bir kez daha öldürdüler! Hem de 31 kişi ile birlikte!
 Saldırganlar neden Molenbeek'teydi?
İşin püf noktası burası olduğu için!
Paris katliamında tıpkı buradaki gibi teröristlerin ismi ortaya atıldı. Koca koca manşetlerle... Fotoğraflarıyla birlikte. Salih Abdeslam bunlardan biriydi. Paris katliamını gerçekleştiren ekibin lideriydi ve olaydan sonra Molenbeek'e kaçmıştı. Paris gibi bir şehirde tek kaydı bulunmamasına rağmen öyle söyleniyordu. Polis küçük bir mahallede onu arıyordu, bulamıyordu! Ama Salih'in silah taşıdığını ve katliam yaptığını gören tek kişi yoktu! Bütün veriler onu işaret ediyordu. Katil oydu! Medya böyle diyordu çünkü! Ayrıca görgü tanıkları konser salonunu kana bulayanların ARAPÇA konuştuğunu söylüyordu!
 Operasyondu yani?
Evet! Salih'in ismi beyinlere kazındı. Brüksel'de olduğu söylendi.
Patlamalardan sonra biri ele geçirildi.
Ya Salih Abdeslam zaten polisin içindeki biriydi ya da hayatta değildi!
Bir vesikalıktan başka bir şey görenbilen yoktu!
 Peki saldırıların ortak özelliği neydi?
AZ kayıp vermek için düzenlenmiş olmaları...
 Nasıl yani?
Eğer havaalanındaki iki canlı bomba, metroda da bir canlı bomba varsa doğal olarak bunların kendilerini oradaki kalabalığın içinde patlatmaları gerekir. Ama üç patlamada da özellikle az insanın olduğu noktalar seçildi.
Eğer istenseydi metroda yüzlerce kişi ölebilirdi. Amaç korkutmak ve yönetmekti. Zarar vermekten öte, etkisinin büyük olması önemsendi.
Eylem böyle planlandı. Boş noktaları seçmek IŞİD'in işine gelmezdi! Ama böyle yapıldı!
 Görünmez başka ayrıntı var mıydı?
Vardı! Mesela havaalanında el arabasıyla giden iki bombacının sol ellerini eldivenle kapatmış olduğuna nasıl inanacağız. MONTAJ olma ihtimali o kadar yüksek ki! Tek eldivenle yürümek polise adeta "Beni alın!" demektir. Dikkat çekmek isteyen birinin bile yapmayacağını iki bombacı yapıyordu!
 Türkiye bombacıları bildirdi? Gereği neden yapılmadı?
İbrahim El Bakravi, 17 Haziran 2015'te Gaziantep'ten Suriye'ye geçmek isterken yakalandı. Sınırdışı edildi. 11 Ağustos 2015'te Antalya Havalimanı'na indi. Turist olarak Türkiye'ye giriş yapmak istedi.
Yakalanıp tekrar sınırdışı edildi.
Halid El Bakravi, 4 Kasım 2014'te turist kılığında İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı.
14 Kasım'da çıktığı anlaşıldı.
Necim Laşravi, 17 Şubat 2013'te turist olarak Antalya Havalimanı'na geldi. Türkiye'ye giriş yaptı. Ancak çıkış kaydına ulaşılamadı... Yani bombacıların görüldüğü en son tarih bunlardı. Fotoğraflar da bu tarihlerde çekilmişti. Sonra gören-bilen olmamıştı.
Oturdukları sokakta aylardır bu çocukların görülmediği bilenlerin bildiği bir "SIR"dı!
 Neden Brüksel seçildi ölü teröristler üzerinden?
Çünkü Avrupa'nın merkezi burasıydı.
Bu gençleri kullanan akıl mesajı doğrudan vermek istiyordu. "Ciddiye alın yoksa merkezinizi değil tümünüzü yıkarım!" diyordu.
 Peki sonra?
Merkezi yıktıktan sonra direnen olursa ikinci adım en büyük şehir olurdu! Burası da Londra'ydı!
 Hedef neydi?
500 milyondan fazla insanın yaşadığı ve zengin bir KITA olan Avrupa'nın dağılmasıydı. Terörle, ölmüş teröristle bunu yapacaklardı.
Kararlılardı. Bunu da görüyorduk.
 İyi de nasıl?
IŞİD'in yetiştirdiği 400 canlı bomba sadece kendilerinin bildiği HÜCRELERE ulaştı. Artık emir veren her kimse onun "Patlatın!" kelimesine ihtiyaç vardı. Tek kelimeye yani. Korku büyüktü.
 Neden IŞİD kullanılıyor da başka bir örgüt değil?
Sykes Picot Anlaşması'nın 100. Yılı...
Avrupa 100 yıldır Ortadoğu'yu istediği gibi yönetti. Şimdi sıra Amerika-Rusya ikilisinde. Bu nedenle Ortadoğu'nun haritasını çizmek için meydana getirilen IŞİD, Ortadoğu'nun sınırlarını çizenlerin sınırlarını çizecek! Çok kullanışlı, iki taraflı bir yapı!
 Başka?
Kullanılan bütün isimler AVRUPA içinde yaşıyor. Dışarıdan gelen yok!
Müslüman da olsa Avrupalı... Bu, kalkan sınırların tekrar geri gelmesine yol açacak. Avrupa'da herkes kendi canının derdine düşecek. YAPI dağılacak. Herkes kendi çıkardığı kanunla ayakta kalmaya çalışacak.
Güvenlik tehlikesi HUKUK birliğini bitirecek. Arkasından PARA birliği dağılacak. 1950'lerdeAMERİKA'ya karşı KÖMÜR-ÇELİK BİRLİĞİ olarak yola çıkan yapı şimdi polis devletine dönüşecek.
 İyi de IŞİD'e bu kadar anlamlı görev verilmesi doğru mu?
Belki IŞİD'i meydana getirenler, IŞİD ile Ortadoğu'yu 100 yıl yönetenlerden rövanş alıyordu! Müslüman coğrafyasını yıkanlar Müslüman coğrafyasının içinde oluşturulan bir dize getiriliyordu.
Bilinmez ki!

Ergün Diler

Molenbeek tiyatrosu!


Brüksel bir bataklığın KURUTULMASI sonucu oluşmuş bir şehirdir. İsmi BATAKLIĞIN İÇİNDEKİ YERLEŞİM YERİ anlamına gelir.
Avrupa'nın merkezidir.
Sadece Avrupa Birliği'nin de değil üstelik! NATO'nun da merkez karargahı buradadır. NATO! Yani dünyanın en kudretli, en etkili, en büyük SAVAŞ GÜCÜ! Buradadır...
Brüksel'in nüfusunun yaklaşık YÜZDE 30'GÖÇMENDİR. Fas'tan göçüp gelen Müslümanlar ilk sıradadır. Bunları Emirdağ'dan gelen TÜRKLER izler. Bir de etkili kalabalık olan KONGO'lular vardır. Göç dalgasıyla birlikte BRÜKSEL'in yapısı da değişti. GETTO'lar oluştu. İşte bu oluşan yeni dengenin sonuçlarından biri şimdi GOOGLE'da en çok aranan MOLENBEEK'ti...
Molenbeek'i DÜNYA MARKASI yapan teröristleriydi(!) 2004'te Madrid'deki 191 kişinin öldüğü tren saldırısında tutuklanan liderlerden biri Molenbeek'li bir Faslıydı.
2015'te Paris hızlı treninde yolculara ateş eden yine Molenbeek'liydi...
2015'te Charlie Hebdo saldırısındaki liderlerden biri de Molenbeek'liydi.
12 yıl içinde 50'nin üzerinde terör olayını gerçekleştiren bir mahalleydi Molenbeek...
Molenbeek'te yaşayan her 10 kişiden 6'sı zaten suçluydu!
Belçika'dan 474 kişi Suriye'ye giderek "cihatçı" gruplara katıldı.
Bunlardan 77'si öldürüldü. 130 kişi ise Belçika'ya geri döndü.
Dönenlerin pek çoğu Molenbeek'e geldi! Bu semtte yaklaşık 90 bin kişi yaşıyordu. Bunların yüzde 40'ı Müslüman'dı! FASLILAR ilk sıradaydı! Yoksulluğun kol gezdiği bir yer olan Molenbeek şimdi AVRUPA BİRLİĞİ'ni dağıtmak üzere! Şaka gibi değil mi?
NATO'nun merkezinin bulunduğu Brüksel teslim olmak üzere! İnanması çok güç değil mi?DEĞİL. Hem de hiç DEĞİL! NATO'ya bakın!
Sanırım 28 ülke üye...
Amerika'dan İngiltere'ye kadar...
Türkiye'yi, Fransa'yı, Almanya'yı, İspanya'yı, Danimarka'yı, İtalya'yı, Romanya'yı, Kanada'yı, Estonya'yı, Portekiz'i, Letonya'yı, Hollanda'yı, Hırvatistan'ı ve Arnavutluk'u saymıyorum bile...
Bu kadar ülke, bu kadar asker, bu kadar uçak, bu kadar gemi, bu kadar füze, bu kadar uydu, bu kadar istihbarat yan yana, omuz omuza ama bir MOLENBEEK etmiyorlar!
İnanırsanız tabii...
Dünyada hiçbir güç yok ki hem AVRUPA'nın hem de NATO'nun merkezine saldırabilsin! Çok basit olan bu soruyu soran yok! Hangi güç, hangi oluşum, hangi akılsız karşısına böyle birDEVİ alabilir!
Bırakın yeryüzünü uzay boşluğunda bile kaçacak yer bulamazsınız!
Gezegen değiştirseniz nafile...
Ama birileri MÜSLÜMAN KİMLİKLİ gençleri alıp kullanıyor!
Oyunu büyük olduğu için, acı ve öfke sınırsız olduğu için anlamakta zorlanıyoruz. Gördünüz; en son Brüksel katliamını! Anında bütün dünya bayrakları ya yarıya indirdi, ya da sembol binalarını BELÇİKA BAYRAĞI ile süsledi!
Dayanışma göz yaşartıcı!
İyi de arkadaş bütün dünya bu saldırıyı kınıyorsa, uzaylılar mı gelip terör estirdi? Bu gençleri alıp, eğitip, kullanan ve hedefleri gösteren kimdi?
Ve bunu yapanlar ne istiyordu?
Koca bir Avrupa kıtası ve NATO bir mahalleye söz geçiremiyordu!
Bize satmaya çalıştıkları senaryo buydu! Koca bir AKIL dünyayı değiştiriyordu. Bunun için de kimin canı yandığına bakmıyordu. Türkiye dahil! Molenbeek'i kullanan akıl Avrupa'ya en iyi bildiği yolla cevap veriyordu! Bakın PKK'ya, DHKPC'ye, hatta geri gidin KARA SES'e, hep Avrupa'dan Türkiye'yi tehdit etti. Aynısı Amerika da yaptı. Terör üzerinden büyük savaşın provası ilk Türkiye'de yapıldı. Avrupa ve Amerika önce burada çatıştı. El Kaide üzerinden, PKK üzerinden...
Hatırlayın! El Kaide İngiliz Konsolosluğu'nu vururken, en ünlü bankaları HSBC'yi İstanbul'da hedef alırken mesaj TERÖR ile veriliyordu! ABD Konsolosluğu da hedef olurken aynı yol tercih ediliyordu. PKK ise bizi bir yandan Avrupa'ya itmek diğer yandan ise Amerika ile masaya oturtmak için kullanılıyordu... Operasyon buydu!
Ama bu bölgenin çocukları bunları bilmiyordu!
Her defasında oyuna geliyorduk. Son olaylara bakın! PKK'ya akıl veren biri Kerkük-Ceyhanpetrol boru hattını hedef aldı. Cizre merkezlerden biriydi, karıştı. Karışıklığın olduğu diğer noktalarda Kuzey Irak'ın bize bağlantılı olduğu noktalardı.
Tesadüf yoktu!
Düşük volümlü bir ticaret bile birilerini yerinden fırlatıyordu.
Kimyaları bozuluyor ve bunu terörle önlemek istiyorlardı. Fotoğrafı büyütün! Dünya petrol-gaz'ının yüzde 72'sinin bulunduğu ORTADOĞU'yu biri diğerine vermek ister miydi?İSTEMEZDİ! İstemiyor da!
Suudi Arabistan'ı, İran'ı, Birleşik Arap Emirlikleri'ni, Katar'ı, Yemen'i, Bahreyn'i, Irak'ı, Suriye'yi bırakmak istemiyorlardı. Bu nedenle önce AVRUPA ile MÜSLÜMANLAR'ın arasını açıyorlardı. İki dini, iki milleti DÜŞMAN haline getiriyorlardı. Charlie Hebdo buydu! Peygamberimize hakaret edenler cezalandırıldı. Yer PARİS! Saldıranlar Müslüman!
Bunu yapan NATO'ya ruhunu, aklını ve gücünü veren Amerika'ydı.
Rusya da hemen yanı başındaydı.
Ama ortada onlara ait iz yoktu!
Uzayda hayat kurmak için çalışan bir aklın iz bırakmadan gitmesi son derece doğaldı! Bu iki ülke, iki dev kendilerinden izinsiz bir ENERJİ TRAFİĞİ arzu etmiyorlardı. Kerkük-
Adana hattına bile katlanamıyorlardı.
PYD-YPG bu nedenle oradaydı! OYUNU KENDİLERİ KURMAK İSTİYORDU! Türkiye'yi kaybetme lüksleri yoktu ama TERÖRLE gelmekten çekinmiyorlardı. Hatırlayın son saldırıları... Pek çok devlet TÜRK DEVLETİNE değil milletine baş sağlığı diledi. Yani "Şu an sizi yönetenler bizim çıkarımızın karşısında. Ama biz TÜRKLER olmadan yapamayacağımızı biliyoruz!" mesajı veriyorlardı.
Avrupa da, PKK saldırınca "masaya oturun orada çözün!" diye nasihat ediyordu. Şimdi bizim de "Peki o zaman siz de DAEŞ ile oturun. Yoksa bu saldırılar sürer!" mi dememiz gerekiyordu!
Amerika, Avrupa'yı döverek, canını yakarak, kan akıtarak yola getirecek. Bunu AVRUPAbiliyor.
Göreceksiniz AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI yani BİRLİK'in ortak kararla yapmaya çalıştığı organizasyon tehlike yaşayacak!
Hem de büyük! Yine Molenbeek'ten birileri bulunacak! İşte Avrupa'yı dağıtmayı kafaya koyanlar bizim Avrupa ile yan yana durma halimizden de memnun değiller!
Terörle gelerek "Avrupa'yı dağıttık sizi de böleriz!" diyorlar...
Bölemezler, bölemeyecekler ama böyle gelmeye devam edecekler...
Bir eli onlarda bir eli Avrupa'da olan ANKARA istemiyorlar. Bizi paylaşamayacakları içinONLARLA olmamızı kaldıramıyorlar. Avrupa da zaten onlara vereceğimiz desteği hiç hak etmedi! Günün birinde hayatta kalmak için ANKARA'ya bu kadar muhtaç olacaklarını düşünmediler...
Kapıda beklettiler yıllarca. "Üç mülteci aile geldi" diye panik yaptılar! Şimdi sokağa çıkamıyorlar!
Amerika, Avrupa'nın karşısına İSLAM'ı koyarak aralarındaki köklü bağı çözüyor. Ardından Müslüman coğrafyasına gelip yeni bir modelle oturmak istiyor. İSLAM'ı siyasetten çekip Rusya ile arasında DENGE olarak tutmak istiyor. Plan bu! Bu nedenle kendi kurdukları örgütleri CANAVAR ve ACIMASIZ olarak gösteriyorlar. Tabelaya da MÜSLÜMAN(!)yazıyorlar... Önce kötü çocukla Avrupa'yı pataklıyorlar sonra da mahallenin iyi çocuklarını çıkarıp yola devam edecekler...
Anlarsak oyunu onlar değil biz kurarız. Bizsiz yapamayacakları ortada! Kendimizi tekrar keşfedelim.
Onlar söylemese de biz çok büyüğüz.
Biliyorlar. Ama küçük hesaplarla içeride bölünmeyelim... Aynı bayrağın altında toplandığımız an kimse gelip bir şey yapamaz. Ama
kendimize inanalım. Gerisi kolay...

NOT: Rıza Sarraf'ın tutuklanması da oyuna dahil. Göreceksiniz TERÖR'e onu da bulaştıracaklar... İzleyin göreceksiniz!


Ergün Diler

3. Dünya Savaşı!



İÇİNDEN geçtiğimiz acılarla, gözyaşlarıyla dolu zaman dilimi için sık sık "ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI" dedim. Gerçekten de böyle. Sadece biz bunu ortada TERÖR örgütleri olduğu için göremiyoruz.
Bazen El Kaide, bazen IŞİD, bazen YPG, bazen de PKK vaktimizi çalıyor.
Gerçekle buluşmamız engelleniyor. Özellikle Türkiye konu oldu mu bu model hemen devreye giriyor. Saldıranlar BÜYÜK DEVLETLER. Ama biz onları değil, küçük kullanışlı taşeronlarını görüyoruz. Anlamadığımız için de içeride karşı karşıya geliyoruz. Oysa üzerimize gelen PKK da olsa IŞİD de olsa gerçekte onlar değil!
Kaç kez yazdım bilmiyorum...
Charlie Hebdo olayı, Avrupa için dönüm noktasıydı. 7 Ocak 2015'te saat 11.30'da bir grup karikatüristin çalıştığı bina basıldı.
11 kişi hayatını kaybetti. Yerde yaralı yatan polisin başından vurulma anı aylarca dünyada yankılandı. Gelenler acımasızdı.
Öyle gösterilmesi gerekiyordu.
Tabii baskını gerçekleştirenler MÜSLÜMANDI(!) Paris resmen ölümü yaşadı. Kovalamacalar, yakalamacalar ve öldürülmeler.
Ne denildi? İSLAMCILAR SALDIRDI! Hadi canım sende!
Ardından Paris katliamı geldi. 13 Kasım 2015'te Paris'in BİRİNCİ, ONUNCU ve ONBİRİNCİbölgeleriyle birlikte Fransa-Almanya maçının oynandığı STADE de FRANCE basıldı. Silahlar, bombalar konuştu. Paris kan gölüne döndü. Resmi rakamlara göre 132 kişi can verdi. Fransa bu şoku hala atlatabilmiş değil. Bu YAZ YAPILACAK OLAN AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI da açık hedef! Yapabileceğini hiç sanmıyorum. Tehlike hemen başuçlarında duruyor. Gittiği yok...
Neyse... Bu saldırıdan sonra teröristlerin MERKEZİNİN Brüksel'deki bir mahalle olduğu iddia edildi. Geçtiğimiz gün BELÇİKA polisi, aranan ve sorumlu olduğu iddia edilen Müslüman genci orada yakaladı.
Avrupa, PARİS'in hesabını sormak için iz sürüyordu. Bu izler de onları Brüksel'e götürüyordu. Tabii bunun bir tepkisi olacaktı. Olmaması mümkün değildi. Gördünüz!AVRUPA KOMİSYONU ile AVRUPA PARLEMENTOSU'nun arasında kalan metro istasyonu havaya uçtu. Yakınlarındaki HAVALİMANI da kan gölüne döndü. İlk tespitlere göre 34 kişi hayatını kaybetti. Kim yaptı saldırıyı? IŞİD, DAEŞ ya da ISIS... Siz ne derseniz artık... Bu hengamede Fransız Başbakanı Manuel Valls, satır aralarında kaybolan bir cümle ile mesajı verdi:
SAVAŞTAYIZ! Düşünün! Koskoca AVRUPA BİRLİĞi yani 30'a yakın devlet gibi devlet, IŞİD ile savaşıyor olabilir mi? HAYIR! Koskoca Avrupa Birliği yani İKİ DÜNYA SAVAŞI çıkaran ve yaşayan bir güç, merkezi Rakka'da olan bir örgüte yeniliyor olabilir mi? HAYIR! Liderinin bile kim olduğu bilinmeyen bir örgütün Avrupa'yı dağılma noktasına getirebileceği söylenebilir mi? HAYIR! Konuştukları ortak bir dili bile olmayan ve Kerpiç bir evdeki üs'ten yönetilen örgüt, Avrupa'ya meydan dayağı atabilir mi? HAYIR! Bin kere HAYIR! Akıldışı çünkü...
SÖYLENEMEZ! Avrupa, çağımızın KAVİMLER GÖÇÜNÜ Suriye'den başlatan Amerika-Rusya ikilisine meydan okudu. Türkiye'yi yanına alarak bu göçü durdurmaya çalıştı. Bu işten en çok canı yanan Ankara da uzatılan eli sıktı. Ama bu birilerini fena halde rahatsız etti.
Avrupa Türkiye'yi yanına alarak oyun kurmaya çalışıyordu. Oysa diğer iki süper güç, BİRLİĞİ DAĞITMAK istiyordu. Charlie Hebdo'da anlamadılar, Paris katliamında anlamadılar! Bu nedenle şimdi Brüksel vahşetiyle geldiler... Amerika-Rusya "Bizim kurduğumuz oyunu siz kimsiniz ki bozmaya kalkıyorsunuz!" diye meydan okuyordu. Avrupa panik içindeydi.
Hayat durdu. Tiyatrolardan maçlara kadar her şey iptal. Korku hakim. Sokaklar kimsesiz, ıssız!
Terör üzerinden büyük operasyon yapıldı. Ve daha da yapılacaktı.
Aslında her şey yeni başlıyordu! Bir CIA-FSB (KGB) planı ile karşı karşıyaydık! Bu savaşORTADOĞU, AFRİKA ve AVRUPA'da sürecekti. Dikkat edin Washington'da ya da Moskova'da şu ana kadar burnu kanayan kimse yoktu.
Olmuyordu. Oysa IŞİD'e en çok ABD-RUSYA ikilisi vuruyordu! Ama onlar gelip AVRUPA'ya ve bize saldırıyordu! Garip değil mi?
Avrupa'yı vuracak olan GÜÇ, öncesinde bizi BEYOĞLU'nda buluyor ve canımızı yakıyordu.
Daha öncesinde de Ankara'da...
Ama Türkiye'nin canı yandığında sessiz kalan AVRUPA şimdi feryat ediyordu. Hem Türkiye ile GÖÇ DALGASINI DURDURMAK istiyorlar hem de "dost eli" diye niteledikleri Ankara'ya gerekli desteği gerektiği yerde vermiyorlardı.
Beyoğlu'dan Brüksel'e geçen AKIL, öte yandan BAŞİKA'daki TÜRK GÜCÜNE saldırması için yine aynı tabelaya emir veriyordu. Yetmiyor; Rıza Sarraf'ı Miami'de alarak Ankara'ya mesaj vermek istiyordu! Hatırlayın! HALKBANK'a kim girmişti?
David Cohen! CIA'daki en etkili finans uzmanı! Türkiye ve İran ticaret yapıyor ama onlar rahatsız oluyordu! Adamlar "Kaşının üzerinde göz var" diyerek geliyorlardı. Amaçları Ankara ile AVRUPA arasında hiçbir bağ bırakmamaktı. Koparıp atmaktı.
Zaten AVRUPA ile ABD-RUSYA arasındaki savaşın merkezi de Türkiye idi! Avrupa kendi toprakları içinde ABD'ye verecek bir cevap bulamazdı. Büyük bir tepkiyle karşılaşırdı çünkü. Bu nedenle hepsi bizim topraklarımızda, şehirlerimizde, kasabalarımızda, köylerimizde TEPİŞİYORDU!
İsrailli turistler de bu hesap yüzünden hedef seçiliyordu!
Eğer IŞİD'in hedefi İsrail olsaydı, kapladıkları toprakların hemen yanında İSRAİL DEVLETİNİN sınırları başlıyordu. Tel Aviv'e tek bir taciz ateşi bile yoktu! Olamazdı!
İsrail'e kağıt üzerinde saldırması gereken İSLAMCI ÖRGÜT kalkıp İstanbul'da Müslüman kardeşine vuruyordu! Amerika-Rusya ittifakı, Avrupa'yı dağıtacaktı. Bunu ordusu olmayanAVRUPA asla ve kat'a önleyemez. Çiçekle böcekle ülkelerini koruyamazlar. Ama bizi de yıllarca kapıda beklettiler.
Bugünü hesap etmediler... Avrupa'yı gözüne kestiren ittifak, kesinlikle kendileri yanında yer alacak bir ANKARA istiyor. Bu onlar için hayati önemde. Eğer PETROL-GAZ trafiği ve borsası onların elinden çıkıp Türkiye üzerinden Avrupalı başkentlere geçerse, biterler... Müslüman DÜNYASI hem ele geçirilmek istenen bir ELMAS hem de Avrupa'ya terörist gönderen merkez! ÇELİŞKİ BU! Kim ele geçirirse o yaşadı!
Ülkelerin VARLIĞI, buna bağlı. Bu nedenle SAVAŞ teröristler, canlı bombalar, suikastçılar, örgütler üzerinden yürüyor. DEVLETLERARASI anlaşma bu yönde olduğu için... Klasik anlamda ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI yaşasak milyonlarca insan yok olacaktı! Düşük kayıplı bir savaş tercih edildi. İçinden geçtiğimiz zaman işte bu savaşın görünür yüzü! Ankara, Suruç, Beyoğlu, Brüksel, Paris bu!
Hem bizi, hem onları KALPTEN vuruyorlardı... İstanbul, Brüksel yani!
Bizim işimiz biraz daha kolay.
Siyaseten bunu atlatırız. Ama AVRUPA bu acıyı yaşayacak.
Kaçışları yok. Avrupa dağılıncaya kadar eli burada olacak. Mecbur. Bu nedenle bizim de canımız yanacak.
Kazanan biz olacağız. Dengeyi biz kuracağız ama bu zaman alacak...
Ferguson'daki olaylar, Paris'teki terör, PKK saldırıları, IŞİD'in Beyoğlu'ndaki vahşeti, Ankara patlamaları, Brüksel'in titremesi, Başika'ya taciz ateşi hepsi büyük kavganın değişik cepheleri...
Merkez, merkezinde bizim olduğumuz coğrafya... Sonunda güleceğimiz bir acının ortasındayız!
İçeride bölünmeye son verip bir an önce kenetlenelim. Bu parti işi değil vatan meselesi... Anlayın anlatın!
Sonra geç olmasın!


Ergün Diler

Bugünlerde her masada bir harita var



Sanki 1. Dünya Savaşı dönemini yaşıyoruz. Sanki yeniden Sykes-Picot benzeri gizli anlaşmalar, harita çalışmaları yapılıyor. Ülkelerin nasıl parçalanacağı, ne tür yeni devletler kurulacağı, bölgesel kaosun nasıl çıkarılacağı ve bu kaoslar üzerinden hangi şehirlerin kimlere kalacağı, hangi terör örgütleri üzerinden ne tür senaryolar uygulanacağı tartışılıyor.

Bizler bile Suriye'yi kaç parçaya bölerler, bunun Türkiye'ye yansımaları neler olabilir, İran etnik haritası nasıl bir şey ve bunlar üzerine ne tür senaryolar uygulayabilirler gibi, kulağa fantastik gelen senaryoları, gerçek gündemimiz olarak, analiz etmeye çalışıyoruz.

Her masada bir harita var

Bugünlerde her masada bir harita varHerkesin elinde bir kalem bir cetvel var. Herkes ülkelerin demografilerine bakıyor. Ülkelerin etnik ve mezhepsel kimlikleri üzerine kafa yoruyor. Bir zamanlar uluslararası statükoyu oluşturan devletler terör örgütlerini kapışıyor, onlara ihaleler dağıtıyor.

Demokrasinin kalesi olması gereken siyasi partiler, kendi ülkelerine karşı bu örgütlerin safında yer alıyor, onların alçakça katliamlarına mazeretler üretiyor. Türkiye'de bu işbirliğinin en çirkin hallerini görüyoruz. Eli kalem tutanlar, her biri bir yerlerden talimat almışçasına milletine, ülkesine, devletine, tarihine küfrediyor, iç savaş çıkarmak, ülkeyi parçalamak için kalem oynatıyor. Türkiye'de bunların en kalleş örneklerini görüyoruz.

Kalemiyle terör estirenler

Ölümcül gerçeklerle yüz yüzeyiz. Hata yapma, basiretsiz davranma, tembellik etme, aptalca iyimserlik gibi lükslerimiz yok. Her sözün çok ağır bedelleri olacak artık. Her hareketin, her kararın intihar anlamına gelen sonuçları olacak. Ama kararsızlığın, ataletin, beceriksizliğin, hantallığın, öngörüsüzlüğün bedeli hepsinden daha acı olacak.

Ülkemize karşı iç işgale girişenlere tahammül ve sabır bu ülkenin intiharı olacaktır. İç işgali meşrulaştırmaya, masumlaştırmaya, ona gerekçeler üretmeye yönelik her söz, her savunma vatan hainliğidir. Terörle ortaklıktır, terör eylemidir, ülke düşmanlığıdır.

Sokaklarımızda bomba yüklü araç patlatanlarla, bunları savunanlar, onlara yönelik kamuoyu öfkesini ve hassasiyetini körleştirmeye girişenler de teröristtir, Türkiye'ye kurşun sıkmaktadır.Onlar da terör kapsamına alınmalıdır, ona göre muamele görmelidir.

Canı yananların öfkesi büyüktür

Çünkü olağan dönemler yaşamıyoruz. Bütün coğrafyanın lime limeedildiği, paramparça edilmek istendiği bir tarihi yaşıyoruz. Hiç kimsenin tepeden, buyruk verir gibi akıl satmasına, tuzu kuruların bol keseden ahkam kesmesine tahammül kalmamıştır. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki; bedel ödeyenlerin, emek verenlerin, ülkesi içincanı yananların öne çıkması gerekmektedir.

Sınırlarımızı cepheye dönüştürenlere suskunluğumuz ülkenin parçalanmasına zemin hazırlayacaktır. İster PKK olsun ister PYD olsun ister diğer taşeron örgütler ve onlara lojistik destek sağlayanparalel ekipler olsun, atacakları her adım Türkiye'yi yaralamaya, zayıflatmaya, diz çökmeye dönük adımlardır. Bütün bunları silahlı güçlere dönüştürüp Türkiye'nin ana omurgası karşısına dikençokuluslu bir irade vardır ve bu iradenin en büyük hedefi Türkiye'yi dize getirmek, yönetilebilir alana çekmektir.

“Sivil savaşçılar" sahaya sürüldü

Türkiye çok büyüdü, çok güçlendi, hesapları sıfırlayan, oyun bozan ülke haline geldi. Bölgemizde rahatça at koşturanlar Türkiye'nin caydırıcı duruşunu hazmedemediler. Bu yüzden intikam almaya çalışıyorlar. Bu yüzden etnik çatışmaları topraklarımıza servis ediyorlar. Bütün örgütleri tek çatı altında toplayıp, sokak terörü yapmaya, toplumsal infial uyandırmaya, Türkiye'nin siyasi aklını felç etmeye, toplumsal psikolojiyi çökertmeye, Türkiye'yi de Suriyeleştirmeye çalışıyor.

Bizden intikam alıyorlar. Bize hesap sormaya kalkışıyorlar. Bizi terörle terbiye etmeye yelteniyorlar. Sınırlarımızı tartışmalı hale getirmeye, şehirlerimizi güvensizleştirmeye çalışıyorlar. PKK ve yan örgütleriyle aylardır şehirlerimize saldırıyorlar. Kendi istihbaratçılarını, terör mensuplarını da aralarına katarak Türkiye'ye karşı açık savaşa girişiyorlar. Medyadaki kalem erbaplarını seferber ediyor, “sivil" görünümlü savaşçılarını sahaya sürüyorlar.

Kuzey Koridoru savaşın ilk adımı

Kuzey Suriye Koridoru'nu oluşturmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Bu koridor Türkiye ile Arap-İslam dünyası arasındaki bütün bağları koparmak için planlandı. Bu koridorTürkiye ile Kürtleri sonsuz savaşlara sürüklemek için planlandı. Bu koridor, Türkiye'yi parçalamanın ilk adımı olarak planlandı. Bu koridor, Türkiye'ye yönelik bir savaş ilanıdır. Çünkü bu savaşın ilk adımları olarak planlandı.

Biz, o planlarla o topraklarda mücadele etmediğimiz için içeride savaşmak zorunda kaldık. Çokuluslu terörle, kendi şehirlerimizde yüzleşmek zorunda kaldık. Biz, tehditleri kendi sınırlarımızda, kendi topraklarımızda karşılamak zorunda kaldığımız içinsavaş ülkemizin içlerine doğru ilerliyor.

PYD'nin, o çokuluslu plan kapsamında Suriye'de “federasyon"planına bir bakın. O planla o koridorda hesaplaşamazsak bu ülkenin yarınını tartışmaya açmış olacağız.

Onları da ifşa edeceğiz

Hiç kimse, bu planları süslü cümlelerle yumuşatma ve bize satma gayreti içine girmesinHiç kimse Ankara'da oturup da PKK/PYD'ye yönelik mücadele yöntemlerini sulandırmaya kalkışmasın, Türkiye'ye gizli defans uygulamasın.

Bugün bazı terör ortaklarını ifşa ettiğimiz gibi, böyle yaparlarsa yarın onları da ifşa edeceğiz. Onları da Türkiye düşmanı sayacağız, terör mensubu ilan edeceğiz. PKK-PYD'nin bütün eylemlerine, saldırılarına, planlarına kalkan olanlar var bu ülkede.

Bu örgütlerin en büyük desteğinin Türkiye'de olduğuna dikkat çekelim. Çekelim de milletimiz böyle bir ihanetin varolduğunu bilsin. Günü geldiğinde, onları tek tek milletimizin karşısına çıkaracağımızıda söyleyelim.

O kurucu irade, akıl, omurga güçlendirilmeli

“Anadolu bütün hesapların bozulduğu yer" demiştim. Bin yıldır bu topraklarda hangi oyunlar, hesaplar bozuldu, bilin isterim. Her ciddi krizde, buhranda güçlü bir kurucu irade, akıl, kadro bu ülkede yerini almaktadır. Bugün de bu böyledir. Bu yüzden de iki şeyi hedef alıyorlar: Bu kurucu irade, akıl, kadro ile ona destek veren ülkenin ana omurgasını..

Bu aklı da, kadroyu da, omurgayı da ayakta tutacağız. Ona destek verip direncini artıracağız. İrademiz zayıflamayacak, nefesimiz kesilmeyecek, umudumuz zedelenmeyecek, direncimiz düşmeyecek.

Bu oyunların, kurguların, kirli hesapların, senaryoların üstesinden geleceğiz. Bunun için ev ev, sokak sokak, fert fertdayanışmamızı güçlendirecek, tarih yapan bu ana omurgaya kan vereceğiz.

Biz de onlara harita dayatacağız

Böyle zamanlarda mesleğimiz, kimliğimiz, görevlerimiz değil, tarih yapıcı rolümüz öne geçecek. Bize harita dayatanlara Musul'dan Halep'e kadar bir harita göstereceğiz. Bize parçalanma senaryoları çizenlere coğrafyamızda yeni ortaklarla, dostlarla karşılık vereceğiz.

Sınırlarımıza silahla gelenlere sınırlarımızın çok ötelerinde silahla karşılık vereceğiz. Bize Anadolu'yu dar etmek isteyenlere biz de coğrafyayı dar edeceğiz. Akıl var, kadro var, bilgi ve öngörü var. İnanç var, imkan var. İhanetleri de, hainleri de biliyorsak sorun yok. Biz direne direne, mücadele ede ede, bedel ödeye ödeye ama asla ağlamadan sızlamadan, acılarımızı gizleyerek tarih yazdık bugüne kadar.

Hesaplaşmaysa hesaplaşmanın ne olduğunu onlara göstereceğiz.


İbrahim Karagül