Sorulmayanlar



Brüksel'deki patlamalar Avrupa'da hayatı resmen bitirdi. İnsanlar evlerinden çıkamaz hale geldi. Charlie Hebdo ile başlayıp Paris katliamıyla devam eden terör rüzgarı Brüksel'de hedefe ulaştı. Peki, IŞİD, DAEŞ ya da ISIS elini kolunu sallayıp Brüksel'deki bir mahalleyi mesken tutarken koca Avrupa istihbaratı ne yapıyordu?
CIA'yı kuran Almanlar ne ile meşguldü? CIA'ya akıl veren efsane İngiliz casus Kim Philby'nin ekolü ne yapıyordu? MI6 neredeydi?
Ferguson'da siyahiler üzerinden Amerika'ya operasyon yapan Fransızlar'ın en etkili istihbarat teşkilatı DGSE neden görünmüyordu?
Herkes neden bu kadar çaresiz kalıyordu? Ortada sorulması gereken sorular yok muydu?VARDI! Zaventem Havaalanı'nda iki patlama olduktan sonra Maelbeek metro istasyonu bombayla sarsıldı. Gariptir, 11 Eylül'deki gibi görgü tanıkları "Teröristler Arapça bağırıyordu!" dedi...
Gariplikler peş peşe geliyordu! Gelin isterseniz hem soralım hem cevap arayalım...
Anlamak için sormak şart!
 Saldırılar duyulduktan sonraki ilk açıklama neydi?
Saldırganlar Suriye, Irak ya da Yemen'den geldi... Hepsi IŞİD üyesi...
Oysa ortada daha hiçbir kanıt yoktu!
Ama belli ki önceden karar verilmişti!
 Saldırganlar yani Avrupa'yı kan gölüne çevirenler kimlerdi? Ve bu isimlerden emin miydik?
Halid ve İbrahim Bakravi kardeşler ile Necim Laşravi... Yanlarında iki kişi daha vardı. Onların kimlikleri belli değildi.
Oysa olaydan hemen sonra havaalanında el arabasıyla fotoğrafı yayınlanan bombacıların hangi zaman diliminde orada oldukları bilinmiyordu.
Hatta orasının Zevantem Havaalanı olup olmadığı bile meçhuldü!
 Peki, biz niye hemen inanıp satın aldık bunu?
Medya sayesinde! Bir el servis yapıyor, anında bütün medya satın alıyordu. Dolayısıyla herkes inanıyordu.
İnanmak zorunda kalıyordu!
 Kardeşlerin fotoğrafı neden hemen servis edildi?
İhale onlara kalsın diye...
Ancak fotoğrafların üzerinde saat ve tarih gösteren rakamlar yoktu!
Ne zaman ve nerede çekildiği belli olmayan fotoğraflarla operasyon yürütülüyordu.
 Peki, o zaman kardeşler yani Bakraviler'le Laşravi neredeydi?
Büyük ihtimalle önceden ele geçirilip infaz edildiler. Ölü adamlar üzerinden fotoğrafla gittiler. Ölüleri bir kez daha öldürdüler! Hem de 31 kişi ile birlikte!
 Saldırganlar neden Molenbeek'teydi?
İşin püf noktası burası olduğu için!
Paris katliamında tıpkı buradaki gibi teröristlerin ismi ortaya atıldı. Koca koca manşetlerle... Fotoğraflarıyla birlikte. Salih Abdeslam bunlardan biriydi. Paris katliamını gerçekleştiren ekibin lideriydi ve olaydan sonra Molenbeek'e kaçmıştı. Paris gibi bir şehirde tek kaydı bulunmamasına rağmen öyle söyleniyordu. Polis küçük bir mahallede onu arıyordu, bulamıyordu! Ama Salih'in silah taşıdığını ve katliam yaptığını gören tek kişi yoktu! Bütün veriler onu işaret ediyordu. Katil oydu! Medya böyle diyordu çünkü! Ayrıca görgü tanıkları konser salonunu kana bulayanların ARAPÇA konuştuğunu söylüyordu!
 Operasyondu yani?
Evet! Salih'in ismi beyinlere kazındı. Brüksel'de olduğu söylendi.
Patlamalardan sonra biri ele geçirildi.
Ya Salih Abdeslam zaten polisin içindeki biriydi ya da hayatta değildi!
Bir vesikalıktan başka bir şey görenbilen yoktu!
 Peki saldırıların ortak özelliği neydi?
AZ kayıp vermek için düzenlenmiş olmaları...
 Nasıl yani?
Eğer havaalanındaki iki canlı bomba, metroda da bir canlı bomba varsa doğal olarak bunların kendilerini oradaki kalabalığın içinde patlatmaları gerekir. Ama üç patlamada da özellikle az insanın olduğu noktalar seçildi.
Eğer istenseydi metroda yüzlerce kişi ölebilirdi. Amaç korkutmak ve yönetmekti. Zarar vermekten öte, etkisinin büyük olması önemsendi.
Eylem böyle planlandı. Boş noktaları seçmek IŞİD'in işine gelmezdi! Ama böyle yapıldı!
 Görünmez başka ayrıntı var mıydı?
Vardı! Mesela havaalanında el arabasıyla giden iki bombacının sol ellerini eldivenle kapatmış olduğuna nasıl inanacağız. MONTAJ olma ihtimali o kadar yüksek ki! Tek eldivenle yürümek polise adeta "Beni alın!" demektir. Dikkat çekmek isteyen birinin bile yapmayacağını iki bombacı yapıyordu!
 Türkiye bombacıları bildirdi? Gereği neden yapılmadı?
İbrahim El Bakravi, 17 Haziran 2015'te Gaziantep'ten Suriye'ye geçmek isterken yakalandı. Sınırdışı edildi. 11 Ağustos 2015'te Antalya Havalimanı'na indi. Turist olarak Türkiye'ye giriş yapmak istedi.
Yakalanıp tekrar sınırdışı edildi.
Halid El Bakravi, 4 Kasım 2014'te turist kılığında İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı.
14 Kasım'da çıktığı anlaşıldı.
Necim Laşravi, 17 Şubat 2013'te turist olarak Antalya Havalimanı'na geldi. Türkiye'ye giriş yaptı. Ancak çıkış kaydına ulaşılamadı... Yani bombacıların görüldüğü en son tarih bunlardı. Fotoğraflar da bu tarihlerde çekilmişti. Sonra gören-bilen olmamıştı.
Oturdukları sokakta aylardır bu çocukların görülmediği bilenlerin bildiği bir "SIR"dı!
 Neden Brüksel seçildi ölü teröristler üzerinden?
Çünkü Avrupa'nın merkezi burasıydı.
Bu gençleri kullanan akıl mesajı doğrudan vermek istiyordu. "Ciddiye alın yoksa merkezinizi değil tümünüzü yıkarım!" diyordu.
 Peki sonra?
Merkezi yıktıktan sonra direnen olursa ikinci adım en büyük şehir olurdu! Burası da Londra'ydı!
 Hedef neydi?
500 milyondan fazla insanın yaşadığı ve zengin bir KITA olan Avrupa'nın dağılmasıydı. Terörle, ölmüş teröristle bunu yapacaklardı.
Kararlılardı. Bunu da görüyorduk.
 İyi de nasıl?
IŞİD'in yetiştirdiği 400 canlı bomba sadece kendilerinin bildiği HÜCRELERE ulaştı. Artık emir veren her kimse onun "Patlatın!" kelimesine ihtiyaç vardı. Tek kelimeye yani. Korku büyüktü.
 Neden IŞİD kullanılıyor da başka bir örgüt değil?
Sykes Picot Anlaşması'nın 100. Yılı...
Avrupa 100 yıldır Ortadoğu'yu istediği gibi yönetti. Şimdi sıra Amerika-Rusya ikilisinde. Bu nedenle Ortadoğu'nun haritasını çizmek için meydana getirilen IŞİD, Ortadoğu'nun sınırlarını çizenlerin sınırlarını çizecek! Çok kullanışlı, iki taraflı bir yapı!
 Başka?
Kullanılan bütün isimler AVRUPA içinde yaşıyor. Dışarıdan gelen yok!
Müslüman da olsa Avrupalı... Bu, kalkan sınırların tekrar geri gelmesine yol açacak. Avrupa'da herkes kendi canının derdine düşecek. YAPI dağılacak. Herkes kendi çıkardığı kanunla ayakta kalmaya çalışacak.
Güvenlik tehlikesi HUKUK birliğini bitirecek. Arkasından PARA birliği dağılacak. 1950'lerdeAMERİKA'ya karşı KÖMÜR-ÇELİK BİRLİĞİ olarak yola çıkan yapı şimdi polis devletine dönüşecek.
 İyi de IŞİD'e bu kadar anlamlı görev verilmesi doğru mu?
Belki IŞİD'i meydana getirenler, IŞİD ile Ortadoğu'yu 100 yıl yönetenlerden rövanş alıyordu! Müslüman coğrafyasını yıkanlar Müslüman coğrafyasının içinde oluşturulan bir dize getiriliyordu.
Bilinmez ki!

Ergün Diler

‘İslam öfkesi’, yeni Kırım Savaşı ve ‘Büyük Oyun’


İslam öfkesi” tam yirmi yıldır bütün Müslüman coğrafyaya karşı öldürücü bir silah olarak kullanıldı. Müslüman toplumların yüz yıldır devam eden sömürge zihniyetlerine duyduğu kızgınlık, bu vesayet sisteminden kurtulmak için verdiği mücadele sabote edildi ve Batılılar kendilerine yönelen bu öfkeyi ve arayışı kendi çıkar alanları için kullanıldı. Bunu başardılar.

Müslümanlar kendi silahlarıyla vuruldu. Kendi ülkelerine, toplumlarına karşı kullanıldı. Bu amaçla örgütler kuruldu, bu amaçla cemaatler şekillendirildi, bu amaçla muhafazakar siyasi hareketler geliştirildi.

Batı, 21. yüzyılda İslam'ı en büyük tehdit ilan etti. Bu “tehdit”le yüzleşmek için Müslümanların yaşadığı her toprak parçasında terörle mücadele merkezleri kurdu. İslam ve terör eşleştirmesini yaparak küresel ölçekte terörle mücadele savaşı ilan etti ve bunu uyguladı.

“İslam öfkesi” Batı'nın elindeki en güçlü silahtır

Ama çok garip bir çelişki, bugüne kadar pek kimsenin dikkatini çekmedi. Terör olarak ilan ettikleri, yok etmeye çalıştıkları şey aslında Müslüman dünyadaki yeni yükseliş dalgasıydı. Bu yüzden terör kavramını ayakta tutmak, küresel bir paranoya oluşturmak için Müslümanlar arasından teröristler çıkardı, terör örgütleri formatladı.

Çünkü o dalgayı kırmak için teröriste ve terör örgütüne muhtaçtı. İslam'ı Müslümanların silahlarıyla tarih dışına itmeye çalıştı. Bugün hala böyle bir savaş yürütüyor. Belki de bu, 21. yüzyılda Müslümanlara ve Müslüman ülkelere kurulan en büyük tuzak olacaktır.

Bu öfke hiç yerli olmadı

Bu yüzden “İslam öfkesi” hiçbir zaman yerlileşmedi. Hep başkalarının çıkar alanlarını istikrarsızlaştırma aracı oldu. Bu yüzden o örgütler hiçbir zaman bu coğrafyanın isteklerine, arayışlarına göre biçimlenmedi. O küresel istila hareketinin seyrine göre şekil aldı. Müslüman dünyanın meşru arayışları, coğrafyanın zaaf alanları istismar edilerek sabote edildi. O meşru arayış bu amaçla kurulan terör örgütlerine kurban verildi.

Bu noktadan bakınca, IŞİD ile Türkiye'de darbe yapmaya girişen paralel örgüt arasında bir nitelik farkı olmadığı ortaya çıkıyor.

IŞİD ve Paralel: Bu ne benzerlik?

İkisi de dışarıda kurgulandı, ikisine de başkalarının Türkiye ve bölgedeki çıkarlarına göre roller yüklendi. İkisi de yerli değildi ve başkalarının silahlarıyla kendi ülkelerini, coğrafyalarını kurşun yağmuruna tutuyordu. Biri Avrupa'nın diğeri Amerika'nın ürettiği yapılardı.

İkisi de Hilafet derdindeydi. İkisi de Müslüman dünyayı yönetmeye talipti. İkisi de vesayet aracıydı ve Batılılar'ın bölgedeki hegemonyasının devamına zemin hazırlıyordu.

İkisi de Sünni karakterliydi, hem de katı Sünni görünümdeydi ama ikisinin de İslam'ı algılama biçimi, düşünce sistematiği İran'ın İslam'ı algılama biçimiyle garip şekilde benzeşiyordu. İkisi de hemen hemen aynı zamanlarda harekete geçirildi, meydana sürüldü. Biri Suriye-Irak-Ürdün-Lübnan hattında diğeri de Türkiye'deaçık savaş başlattı. İkisi de Türkiye ile İran arasında, Sünni dünya ile Şii dünyası arasında savaş çıkarmaya ayarlıydı.

Bu örnekler, karakter benzerlikleri, stratejik pozisyonlama ile ilgili daha bir çok örnek verilebilir. Ama en önemlisi bu iki yapı da, bundan önceki bir çok örgüt gibi yerli değildi. Hiç olmadı, olamazdı da.

İşte bu yüzden yerli olan her şeye savaş açtılar. Onu bitirmek, zayıflatmak, diz çöktürmek için sahaya sürüldüler. İkisi de yetmemiş olacak ki, patronları Türkiye ve bölgedeki diğer örgütleri de harekete geçirdi. PKK ve PYD ile DHKP-C gibi örgütleri de onlarla aynı safta mevzilendirdi.

Türk devrimi ve Arap devrimi sabote edilecek!

Oysa Türkiye'de devletin İslam'la barışması çok büyük ihtiyaçtı ve ortaya olağanüstü bir güç/enerji çıkaracaktı.Sünni/Arap dünyasında bir devrim dalgasının ortaya çıkması çok büyük bir ihtiyaçtı ve olağanüstü bir enerji ortaya çıkaracaktı. Bu bir Arap devrimi olacaktı, diğeri de Türkiye devrimi olacaktı. Bu iki örgüt, işte bu büyük devrimleri sabote etmek, Batı lehine boşa çıkarmak için sahaya sürüldü.

Hem coğrafyada hem Türkiye'de yerli olanla mücadele edecek, onu zayıflatacak ve o vesayet yüz yıl daha devam edecekti. Arap Baharı'nı devrim olmaktan çıkarıp darbe çağrılarına dönüştüren irade bu iki örgütün de arkasındaydı.

Esasında Soğuk Savaş sonrası için harekete geçirilen bütün İslami karakterli örgütlerin ana motivasyonu, konumlandırılması da buydu. Küresel ölçekte oyun kuruluyordu ve bu örgütler büyük savaşın tetikçi güçleri, cepheleriydi.

Türkiye bu yüzden saldırı altındadır

Bu yüzden Paralel'cilerin IŞİD düşmanlığı kimseyi kandırmasın. Tıpkı İran düşmanlığının bir palavradan ibaret olması gibi. Görünürde öyle olsalar da, Türkiye'yi IŞİD üzerinden teröre destek veren ülke ilan ettirmeye çalışsalar da üslendikleri roller birbirini tamamlar niteliktedir.

İşte Türkiye bu yüzden saldırı altındadır. Sadece Türkiye'de değil, bütün coğrafyada tarihsel bir uyanışı tetiklediği için, bu uyanışın siyasi aklını oluşturduğu için, kendi içinde yeni bir kaynaşma, kuruluşun temellerini attığı için, yüz yıllık vesayeti sona erdirecek irade ve gücü ortaya koyduğu için hedeftir. İşte bu yüzden “Müslüman öfkesi” üzerinden biçimlendirilen çevreler Türkiye'yi vurmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez bu bölgede yerli bir duruş, söylem ve hedef geliştirilmiştir ve bunun intikamıalınmakta, bu güç tasfiye edilmek istenmektedir. Türkiye'deki savaşın bu derece sancılı geçmesi, Türkiye'yi bu noktaya taşıyan siyasi aklınve kadroların tasfiye edilmek istenmesinin nedeni budur.

Ama çok ilginç bir benzerlik daha vardır, o da, söz konusuörgütlerle Batılı siyasi çevrelerin, bu kadroları, siyasi anlayışı tasfiye etme konusunda ortak bir organizasyon görüntüsü vermesidir.

İşin daha da tuhafı, bu örgütler ve batılı siyasi çevrelerin baskısıylaPKK ve PYD'nin bölgesel kazanımlarının önü açılmakta, Türkiye bir başka örgüt üzerinden sıkıştırılmaktadır. Nereden bakarsanız bakın, tam bir organizasyon görüntüsü hakimdir.

İki ülkeye de tuzak kuruldu

Aslında bugün, 11 Mart'ta “Müslüman öfkesi ve Türk öfkesi Rusya'yı vuracak” başlığı altında ifade etmeye çalıştığım konunun ikinci bölümünü yazacaktım. Müslüman öfkesini yirmi yıldır çıkar alanlarında kullananların bu öfkeyi Rusya'ya yöneltmeye çalıştıklarını, buna Türk öfkesini de kattıklarını, Türkiye-Rusya krizini bu amaçla çıkardıklarınıRusya'yı hırpalayıp zayıflatacaklarını yazmıştım. Moskova Suriye'den çekilme açıklaması yaptı. Bu tehlikeyi farketti mi bilmem ama aynı tehlike Türkiye için de geçerlidir. Bu yüzden “uçak düşürülmesi”nden bu yana krizin her aşaması dikkatlice incelenmelidir. Gülen'in Rus basınına konuşup Türkiye'yi “terör devleti” ilan etmesi, krizi provoke etme amaçlıdır.

Ve bence bu konu Türk basınında enine boyuna tartışılmalıdır. Putin'in çekilme açıklaması bu anlamda doğru bir hamledir ve Rusya kendine kurulan tuzağı farketmelidir. Müslüman öfkesi Rusya'ya ve Türkiye'ye yönlendirilirken aslında iki ülke de hedef alınmaktadır.Oyun çok büyüktür.

Yeni bir Kırım Savaşı planı var

Tarihçilerimiz, Kırım Savaşı dönemini bugüne taşımalı, kamuoyunda tartışmalıdır. Türkiye-Rusya krizini besleyenler yeni bir Kırım Savaşı'nın temellerini atmayı, iki ülkeyi provoke etmeyi, sonrasında da bir “kurtarıcı gibi” yardıma koşmayı planlıyorlar sanki.

Bunu başarmaları iki ülke için de ölümdür. Rusya hırpalanacak, ikinci kez dağılma sürecine girecek, Rus kaynakları paylaşılacaktır. Türkiye yeniden himaye, vesayet altına alınacak, yüz yıl sonra başlattığı özgürleşme süreci bitirilecektir. Çünkü Osmanlı, bağımsızlığını Kırım Savaşı ile kaybetmiştir.

Örgütler ve o öfke bundan önce Arap/Müslüman coğrafyadaki çıkar alanlarına yönlendirilmişti. Şimdi Rusya ve Türkiye'ye yönlendiriliyor. İki ülkeye de büyük tuzak kuruluyor. Çok güçlü liderlik ve perspektif yakalayan iki ülke de bu oyunu görmeli.

“İslam öfkesi” hiç yerli olmadı sözünü bu örneklerden hareketle söylüyorum. Siyasilerimiz, aydınlarımız, kanaat önderlerimiz, medya mensuplarımız günü birlik kavgalardan başını kaldırıp bu “Büyük Oyun”a kafa yormalı artık!


İbrahim Karagül

Molenbeek tiyatrosu!


Brüksel bir bataklığın KURUTULMASI sonucu oluşmuş bir şehirdir. İsmi BATAKLIĞIN İÇİNDEKİ YERLEŞİM YERİ anlamına gelir.
Avrupa'nın merkezidir.
Sadece Avrupa Birliği'nin de değil üstelik! NATO'nun da merkez karargahı buradadır. NATO! Yani dünyanın en kudretli, en etkili, en büyük SAVAŞ GÜCÜ! Buradadır...
Brüksel'in nüfusunun yaklaşık YÜZDE 30'GÖÇMENDİR. Fas'tan göçüp gelen Müslümanlar ilk sıradadır. Bunları Emirdağ'dan gelen TÜRKLER izler. Bir de etkili kalabalık olan KONGO'lular vardır. Göç dalgasıyla birlikte BRÜKSEL'in yapısı da değişti. GETTO'lar oluştu. İşte bu oluşan yeni dengenin sonuçlarından biri şimdi GOOGLE'da en çok aranan MOLENBEEK'ti...
Molenbeek'i DÜNYA MARKASI yapan teröristleriydi(!) 2004'te Madrid'deki 191 kişinin öldüğü tren saldırısında tutuklanan liderlerden biri Molenbeek'li bir Faslıydı.
2015'te Paris hızlı treninde yolculara ateş eden yine Molenbeek'liydi...
2015'te Charlie Hebdo saldırısındaki liderlerden biri de Molenbeek'liydi.
12 yıl içinde 50'nin üzerinde terör olayını gerçekleştiren bir mahalleydi Molenbeek...
Molenbeek'te yaşayan her 10 kişiden 6'sı zaten suçluydu!
Belçika'dan 474 kişi Suriye'ye giderek "cihatçı" gruplara katıldı.
Bunlardan 77'si öldürüldü. 130 kişi ise Belçika'ya geri döndü.
Dönenlerin pek çoğu Molenbeek'e geldi! Bu semtte yaklaşık 90 bin kişi yaşıyordu. Bunların yüzde 40'ı Müslüman'dı! FASLILAR ilk sıradaydı! Yoksulluğun kol gezdiği bir yer olan Molenbeek şimdi AVRUPA BİRLİĞİ'ni dağıtmak üzere! Şaka gibi değil mi?
NATO'nun merkezinin bulunduğu Brüksel teslim olmak üzere! İnanması çok güç değil mi?DEĞİL. Hem de hiç DEĞİL! NATO'ya bakın!
Sanırım 28 ülke üye...
Amerika'dan İngiltere'ye kadar...
Türkiye'yi, Fransa'yı, Almanya'yı, İspanya'yı, Danimarka'yı, İtalya'yı, Romanya'yı, Kanada'yı, Estonya'yı, Portekiz'i, Letonya'yı, Hollanda'yı, Hırvatistan'ı ve Arnavutluk'u saymıyorum bile...
Bu kadar ülke, bu kadar asker, bu kadar uçak, bu kadar gemi, bu kadar füze, bu kadar uydu, bu kadar istihbarat yan yana, omuz omuza ama bir MOLENBEEK etmiyorlar!
İnanırsanız tabii...
Dünyada hiçbir güç yok ki hem AVRUPA'nın hem de NATO'nun merkezine saldırabilsin! Çok basit olan bu soruyu soran yok! Hangi güç, hangi oluşum, hangi akılsız karşısına böyle birDEVİ alabilir!
Bırakın yeryüzünü uzay boşluğunda bile kaçacak yer bulamazsınız!
Gezegen değiştirseniz nafile...
Ama birileri MÜSLÜMAN KİMLİKLİ gençleri alıp kullanıyor!
Oyunu büyük olduğu için, acı ve öfke sınırsız olduğu için anlamakta zorlanıyoruz. Gördünüz; en son Brüksel katliamını! Anında bütün dünya bayrakları ya yarıya indirdi, ya da sembol binalarını BELÇİKA BAYRAĞI ile süsledi!
Dayanışma göz yaşartıcı!
İyi de arkadaş bütün dünya bu saldırıyı kınıyorsa, uzaylılar mı gelip terör estirdi? Bu gençleri alıp, eğitip, kullanan ve hedefleri gösteren kimdi?
Ve bunu yapanlar ne istiyordu?
Koca bir Avrupa kıtası ve NATO bir mahalleye söz geçiremiyordu!
Bize satmaya çalıştıkları senaryo buydu! Koca bir AKIL dünyayı değiştiriyordu. Bunun için de kimin canı yandığına bakmıyordu. Türkiye dahil! Molenbeek'i kullanan akıl Avrupa'ya en iyi bildiği yolla cevap veriyordu! Bakın PKK'ya, DHKPC'ye, hatta geri gidin KARA SES'e, hep Avrupa'dan Türkiye'yi tehdit etti. Aynısı Amerika da yaptı. Terör üzerinden büyük savaşın provası ilk Türkiye'de yapıldı. Avrupa ve Amerika önce burada çatıştı. El Kaide üzerinden, PKK üzerinden...
Hatırlayın! El Kaide İngiliz Konsolosluğu'nu vururken, en ünlü bankaları HSBC'yi İstanbul'da hedef alırken mesaj TERÖR ile veriliyordu! ABD Konsolosluğu da hedef olurken aynı yol tercih ediliyordu. PKK ise bizi bir yandan Avrupa'ya itmek diğer yandan ise Amerika ile masaya oturtmak için kullanılıyordu... Operasyon buydu!
Ama bu bölgenin çocukları bunları bilmiyordu!
Her defasında oyuna geliyorduk. Son olaylara bakın! PKK'ya akıl veren biri Kerkük-Ceyhanpetrol boru hattını hedef aldı. Cizre merkezlerden biriydi, karıştı. Karışıklığın olduğu diğer noktalarda Kuzey Irak'ın bize bağlantılı olduğu noktalardı.
Tesadüf yoktu!
Düşük volümlü bir ticaret bile birilerini yerinden fırlatıyordu.
Kimyaları bozuluyor ve bunu terörle önlemek istiyorlardı. Fotoğrafı büyütün! Dünya petrol-gaz'ının yüzde 72'sinin bulunduğu ORTADOĞU'yu biri diğerine vermek ister miydi?İSTEMEZDİ! İstemiyor da!
Suudi Arabistan'ı, İran'ı, Birleşik Arap Emirlikleri'ni, Katar'ı, Yemen'i, Bahreyn'i, Irak'ı, Suriye'yi bırakmak istemiyorlardı. Bu nedenle önce AVRUPA ile MÜSLÜMANLAR'ın arasını açıyorlardı. İki dini, iki milleti DÜŞMAN haline getiriyorlardı. Charlie Hebdo buydu! Peygamberimize hakaret edenler cezalandırıldı. Yer PARİS! Saldıranlar Müslüman!
Bunu yapan NATO'ya ruhunu, aklını ve gücünü veren Amerika'ydı.
Rusya da hemen yanı başındaydı.
Ama ortada onlara ait iz yoktu!
Uzayda hayat kurmak için çalışan bir aklın iz bırakmadan gitmesi son derece doğaldı! Bu iki ülke, iki dev kendilerinden izinsiz bir ENERJİ TRAFİĞİ arzu etmiyorlardı. Kerkük-
Adana hattına bile katlanamıyorlardı.
PYD-YPG bu nedenle oradaydı! OYUNU KENDİLERİ KURMAK İSTİYORDU! Türkiye'yi kaybetme lüksleri yoktu ama TERÖRLE gelmekten çekinmiyorlardı. Hatırlayın son saldırıları... Pek çok devlet TÜRK DEVLETİNE değil milletine baş sağlığı diledi. Yani "Şu an sizi yönetenler bizim çıkarımızın karşısında. Ama biz TÜRKLER olmadan yapamayacağımızı biliyoruz!" mesajı veriyorlardı.
Avrupa da, PKK saldırınca "masaya oturun orada çözün!" diye nasihat ediyordu. Şimdi bizim de "Peki o zaman siz de DAEŞ ile oturun. Yoksa bu saldırılar sürer!" mi dememiz gerekiyordu!
Amerika, Avrupa'yı döverek, canını yakarak, kan akıtarak yola getirecek. Bunu AVRUPAbiliyor.
Göreceksiniz AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI yani BİRLİK'in ortak kararla yapmaya çalıştığı organizasyon tehlike yaşayacak!
Hem de büyük! Yine Molenbeek'ten birileri bulunacak! İşte Avrupa'yı dağıtmayı kafaya koyanlar bizim Avrupa ile yan yana durma halimizden de memnun değiller!
Terörle gelerek "Avrupa'yı dağıttık sizi de böleriz!" diyorlar...
Bölemezler, bölemeyecekler ama böyle gelmeye devam edecekler...
Bir eli onlarda bir eli Avrupa'da olan ANKARA istemiyorlar. Bizi paylaşamayacakları içinONLARLA olmamızı kaldıramıyorlar. Avrupa da zaten onlara vereceğimiz desteği hiç hak etmedi! Günün birinde hayatta kalmak için ANKARA'ya bu kadar muhtaç olacaklarını düşünmediler...
Kapıda beklettiler yıllarca. "Üç mülteci aile geldi" diye panik yaptılar! Şimdi sokağa çıkamıyorlar!
Amerika, Avrupa'nın karşısına İSLAM'ı koyarak aralarındaki köklü bağı çözüyor. Ardından Müslüman coğrafyasına gelip yeni bir modelle oturmak istiyor. İSLAM'ı siyasetten çekip Rusya ile arasında DENGE olarak tutmak istiyor. Plan bu! Bu nedenle kendi kurdukları örgütleri CANAVAR ve ACIMASIZ olarak gösteriyorlar. Tabelaya da MÜSLÜMAN(!)yazıyorlar... Önce kötü çocukla Avrupa'yı pataklıyorlar sonra da mahallenin iyi çocuklarını çıkarıp yola devam edecekler...
Anlarsak oyunu onlar değil biz kurarız. Bizsiz yapamayacakları ortada! Kendimizi tekrar keşfedelim.
Onlar söylemese de biz çok büyüğüz.
Biliyorlar. Ama küçük hesaplarla içeride bölünmeyelim... Aynı bayrağın altında toplandığımız an kimse gelip bir şey yapamaz. Ama
kendimize inanalım. Gerisi kolay...

NOT: Rıza Sarraf'ın tutuklanması da oyuna dahil. Göreceksiniz TERÖR'e onu da bulaştıracaklar... İzleyin göreceksiniz!


Ergün Diler

Brüksel’i kim vurdu? Türkiye için dikkat!


Başkent başkent, şehir şehir dolaşan terör bu sefer Brüksel'i vurdu. Paris'i vurduğunda hep birlikte karşı durduğumuz,İstanbul'u ve Ankara'yı vurduğunda herkesin suskunluğa gömüldüğü, Amerika'dan Almanya'ya herkesin yeni saldırı olacak diye alarma geçtiği terör dalgası bu sefer Belçika'da patladı.

İlk soru, “Belçika'yı kim vurdu” sorusudur? İkinci soru, “neden vurdu” sorusudur. Her gün ısrarla sorduğumuz, yakındığımız, yüksel sesle dile getirdiğimiz sorular da var? Bunların içinde hiç değişmeyen soru, “terör ihalelerini kim dağıtıyor” sorusudur.

Artık dar anlamda terör analizlerinin anlamı kalmadı. İntihar saldırısı yapan kişinin profili, hangi sosyolojik çevreden geldiği, bombayı nasıl naklettiği, güvenliği nasıl aştığı gibi konular sadece kriminalistik analizlerdir. Elbette buralardan gidilecek doğru adresler vardır. Ama artık bu yöntem yeterli değil, hatta çoğu zaman bizi körleştiren bir yol haline gelmiştir.

Tamam, saldırıyı IŞİD yaptı da, patron kim?

El Kaide adı altında yapılan terör saldırılarının hiçbiri gerçek anlamdaaydınlatılamamıştır. Onun yerine ikame edilen IŞİD adı altında yapılan saldırılarda izlediğimiz yol sadece saldırıyı yapana veya IŞİD'e kadar ulaşabilmiştir.

Talimatı kim verir, hedefi kim belirler, hedef belirlenirken hangi siyasi amaç güdülür, bu saldırılar ve örgütler üzerinden ne tür stratejik hesaplar yapılır, bulunamaz. Ya da bilinir ama herkes orada susup kalır.

Terörün patronları bilinir ama onlara kimse bir şey diyemez. Çünkü ihaleyi onlar dağıtır, parayı onlar sağlar, coğrafyamızdaki paylaşım savaşlarını bu örgütler üzerinden onlar yapar. Bazen de kendiaralarında kapışırlar. Siz o saldırıları IŞİD saldırıları olarak okursunuz. Daha önce El Kaide saldırıları olarak okuduğunuz gibi.

PKK ve DHKP-C'nin patronu sizlersiniz

Türkiye'ye karşı örgütleri finanse edenlere, sahaya sürenlere, onları formatlayıp ülkemizin başına bela edenlere, bununla da yetinmeyip bu örgütler üzerinden Türkiye'ye açık savaş yürütenlere bakın. Büyük çoğunluğunun Batılı ülkeler olduğunu göreceksiniz.

PKK kendi ülkelerinde üslenir, örgütlenir, savaş pozisyonu alır, finanse edilir, istihbarat desteği verilir ve Türkiye'ye saldırtılır.Belçika, Almanya, Fransa, Kuzey Avrupa ülkeleri PKK'ya kanat gerer.

ABD, PKK'ya silah sağlar, onlar da kendi şehirlerinde üs verir, hareket alanı açar? Bunu neden yapar, Türkiye'nin yıllardır bütün şikayetlerini neden geri çevirir? Cinayet işleyenleri bile Türkiye'ye karşı neden korur?

DHKP-C de öyle. Alman, Belçika ve Avusturya istihbaratlarıtarafından yönetilen bir örgüttür. Her alanda kontrolleri altındadır. Türkiye'deki bütün faaliyetlerinden haberleri vardır. Hiçbirini iadeetmezler, bu konuda olağanüstü bir hassasiyet gösterirler. Gezi olayları sırasında bütün bu hücreleri Türkiye'ye karşı kullanmışlardır.

IŞİD'i siz formatlamadınız mı?

Bunlar bilinmeyen gerçekler değil. Ama terörden canı yanan bir ülke olarak artık apaçık konuşacağız. Ülkemizin topyekün saldırı altında olduğu bir dönemde, bıçak kemiğe dayanmışken bunları söylemek boynumuzun borcudur. Terör Paris'i vururken, Brüksel'i vururken acı duymakla yetinmeyecek, bu örtülü operasyonlara da dikkat çekeceğiz.

Türkiye-Avrupa Birliği zirvesi yapılırken hemen yanıbaşına PKK çadırı kuruyorsanız, bundan hiç rahatsız olmuyorsanız, terörle aynı yatağa giriyorsanız, yarın o “maşa” kendi ellerinizi de yakacaktır.

IŞİD'in en büyük lojistiği Avrupa'dırİngiltere'den akın akın Suriye'ye gelenlere yolu kim açtı? Havaalanlarından rahatça geçip gidenlere kim yol gösterdi? Belçika'dan neden bu kadar IŞİD'ci geliyor? Fransa neden bu konuda önlem almıyor? Türkiye'den gönderilenler neden serbest bırakılıyor?

IŞİD'i kim formatladı? Kim IŞİD üzerinden bir “İslam imajı”çalışması yapıyor? Kim bu tür örgütleri oluşturup“istikrarsızlaştırılacak bölgeler”e yönlendiriyor?

Hedef Türkiye-AB anlaşması olmasın!

Bence Mısır'da demokratik devrimi kim sabote ettiyse onlar? Coğrafyamızda istikrarı kim hedef alıyorsa onlarGeziisyanlarını kim planladıysa onlar, 17 Aralık darbe sürecini kim tetiklediyse onlar, PKK üzerinden Türkiye'de bir tür iç savaşçıkarmayı kim kurguladıysa onlar. Türkiye'deki bütün örgütleri tek çatı altında kim birleştirdiyse onlar. Suriye'de meşru muhalefeti tasfiye edip “terör İslam”ı projesini kim uyguluyorsa onlar!

Brüksel saldırısı özelinde başka sorular da sorulabilir. Acaba bu saldırıTürkiye-AB arasındaki son mutabakatı mı hedef alıyor?Avrupa genelinde yeni bir yabancı düşmanlığını tetiklemek içinmi yaptırıldı? Arap/Müslüman mültecilere Avrupa kapılarının kapatılmasına yönelik bir örtülü operasyon mu? Türkiye-AB anlaşmasını boşa çıkarmak için bu mutabakattan rahatsız olanlar mı yaptı bu işi?

Türkiye'yi kör etme düşüncesi

Biliyoruz ki, terör bir ihaledir. Bu çevrelerin hiç ummadığınız örgütlere böyle ihaleler verme imkanları ve bağlantıları vardır. Türkiye'deki terör saldırılarında PKK ile IŞİD arasındaki geçişgenlik, görev paylaşımı ihaleyi verenlerin aynı olmasından kaynaklanıyor.

IŞİD adı altında yapılan saldırıların arkasında PKK'ya/PYD'ye alan açma düşüncesi öne çıktığı gibi, Türkiye'yi IŞİD'le savaşmaya yönlendirip PKK-PYD konusunda kör etme düşüncesi de fark ediliyor. Bütün bunlar, ihale dağıtanların aynı merkezler olduğunun göstergesidir.

Şimdi yine terör nutukları atılacak. Kınamalar, dayanışmalarolacak. Gerçi hiçbiri Paris'te gösterilen dayanışma gibi, Türkiye'nin yanında yer almadı ama olsun. Brüksel saldırısının arkasında hangi güçlerin terör üzerinden hesaplaşması var, şimdilik bir kenara bırakalım. Terörü kınayalım, acıyı paylaşalım. Sadece, bundan sonra, hiç umudum yok ama, belki terör meselesinde biraz dürüstdavranmalarını dileyelim.

Yeni bir kirli plan devreye alınabilir

Kendi ülkemize bakalım. Acının en büyüğünü biz yaşıyoruz. PKK ile, IŞİD ile, DHKP-C ile, Paralel örgüt ile ve diğer irili ufaklı bütün örgütler ile Türkiye'ye saldıranların gelecek günlerde önümüze ne koyacağını anlamaya çalışalım. Artık vekalet savaşı Türkiye'ye karşı, bu ülkenin bütünlüğüne karşı yapılıyor.Cumhurbaşkanı'nın Seferberlik Çağrısı, Başbakan'ın dünkü “dimdik ayakta duracağız” sözü, derin bir mücadelenin işaretlerini veriyor. Açık bir saldırı altındayız.

Önümüzdeki günlerde yeni ve çok kirli operasyonla mücadele etmek zorunda kalabiliriz. Çirkin bir müdahale servise sunulabilir. Sadece terör örgütleri değil, içerideki uyuyan hücreler, fonlanan kişi ve çevreler de harekete geçirilebilir. Suriye'den, Avrupa'dan, Amerika'dan ve içerideki unsurlar üzerindenyeni bir proje başlatacaklarına dair ciddi şüphelerimiz var.

Bu yüzden “acımasız” direniş için safları birleştirin, öfkenizi diri tutun. Fert fert, ev ev, mahalle mahalle direnci güçlendirin. Bu çokuluslu saldırıya karşı kimsenin zihninizi bulandırmasına asla izin vermeyin!


İbrahim Karagül