Misak-ı Milli sizi niye bu kadar korkuttu?


Yüz yıllık hesapları biz açmadık. O dosyaları tozlu raflardan biz indirmedik. ABD istilasını, İngiliz emperyal geleneğini biz canlandırmadık. Müslümanların yaşadığı her toprak parçasını talan edilecek ülke olarak biz belirlemedik. Coğrafyayı bir kez daha dizayn etmeye biz girişmedik. Ülkeler için yeni harita taslaklarını biz çizmedik. Afganistan'ı, Irak'ı biz işgal etmedik. Yemen'i, Sudan'ı biz parçalamadık. 



Terörle mücadeleyi küresel siyasi söyleme dönüştürüp hemen her ülkede birden fazla terör örgütü biz kurmadık. Mezopotamya'nın kalbine yerleşip bütün bölgeye terör ve şiddeti biz yaymadık. 21. yüzyılı Ortadoğu için felaket yüzyılı olarak biz belirlemedik. “Müslümanlar kendi içinde savaşacak", “Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek", “İslam iç savaşı" gibi kavramları ve güvenlik stratejilerini biz üretmedik. 

Bütün bunları biz değil, siz yaptınız!

Ebu Gureyb'de, Bagram'da ibadet aşkıyla işkenceleri biz yapmadık. Esir ticaretini biz yapmadık, gizli işkence merkezlerini biz kurmadık. “Tarih değişti, 21. yüzyıla yeni dünya düzeni kuracağız" diyerek, “Yeni Amerikan Yüzyılı" diyerek dünyanın yarısını savaşa biz sürüklemedik. 

Coğrafya için yeni Sykes-Picot'yu, Türkiye için Yeni Sevr'i biz gündeme getirmedik. Türkiye-İran-Irak ve Suriye için dörtlü parçalama hesabını biz planlamadık. Birinci Dünya Savaşı dönemini bu bölgeye yeniden çağırıp Ortadoğu ve çevresindeki her ülkeyi parçalama planlarını biz servis etmedik.

Bütün bunları ve daha fazlasını siz yaptınız. Amerika yaptı, İngiltere yaptı, Avrupa Birliği yaptı. Yüz yıl sonra Haçlı Savaşları motivasyonuyla yaşadığımız coğrafyaya istilayı, talanı, yağmayı, kıyımı, ayrışmayı, çatışmayı siz getirdiniz. Suriye-Irak haritasını birleştirip iki ülkeyi birkaç parçaya ayırıp yeni devletçikler kurma planını siz yaptınız. 

Türkiye'yi kuşatan, terör üzerinden vuran sizsiniz!

Akdeniz'den İran sınırına kadar, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde bir kuşak oluşturup, Türkiye ile Müslüman dünya arasına kalın duvarlar örme planını siz yaptınız. Bu bölgeyi terör örgütleri üzerinden denetleyip, hem Türkiye'yi kuşatma, hem de petrol-doğalgaz koridoru, boru hattı koridoru, askeri garnizon kuşağı yapma hesabını siz yaptınız.

Kırk yıldır terörle bunaltıp içeride nefes alamaz hale getirdiğiniz Türkiye'yi, DAEŞ ve PKK/PYD üzerinden terbiye etmeye, Anadolu'ya hapsetmeye, orada boğmaya siz çalıştınız. Türkiye'nin iç politikasını istediğiniz anda dizayn etme gücünüzü kaybedince çareyi terör örgütlerinde buldunuz ve onlarla ortaklık kurup Türkiye'yi vurmaya başladınız. Sınırlarınıza terör karargahları kurdunuz, onları silahlandırdınız, eğittiniz, onlara Türkiye'yi hedef gösterdiniz. Suriye topraklarını, Irak topraklarını DAEŞ ve PKK üzerinden işgal edip, gelecek planlarınız için ortam hazırladınız. 

15 Temmuz saldırısını siz planladınız, siz uyguladınız

Bütün Avrupa ülkelerinden topladığınız, sizin istihbarat teşkilatlarınız tarafından organize edilen, sizin havaalanlarınızdan geçirilip Suriye-Irak'a gönderilen DAEŞ üyelerine “Türkiye'nin destek verdiği gibi akılamaz yalanı" bütün dünyaya servis ettiniz. İçerideki ortaklarınız üzerinden milletin kafasını karıştırmaya, Türkiye'yi “teröre destek veren ülke" ilan ettirmeye çalıştınız. 

Afganistan-Irak işgali döneminde esir trafiğini, işkence trafiğini yöneten istihbarat teşkilatlarınız, Suriye meselesinde DAEŞ trafiğini yönetiyor, PKK/PYD'yi güçlendiriyordu. İstihbarat örgütleriniz Türkiye içindeki terör saldırılarını organize ederken siz de devletleri bir yana bırakıp terör örgütlerini stratejik ortak ilan ettiniz. 

Bunlar yetmemiş gibi, güneyden vurmaya hazırlandığınız bu ülkeyi içeriden çökertmek için 15 Temmuz gibi, Türkiye tarihinin en ağır, en alçakça saldırısını organize ettiniz, uyguladınız. Gülen ve teröristleri üzerinden, Türkiye içinde yetiştirdiğiniz o istihbarat ağı üzerinden darbe ve iç savaş senaryosunu devreye soktunuz. 

Türkiye'yi bitirecektiniz, hak ettiğinizi buldunuz

15 Temmuz akşamı, kendinizden o kadar emindiniz ki, darbe girişimi başarısız olunca ne diyeceğinizi şaşırdınız. Bu ihtimali hiç beklemediğiniz için cevabınızı da hazırlamamıştınız. Suçüstü yakalandınız, bu yüzden uzun süre sessiz kaldınız. Türkiye'yi yüz yıl sonra yeniden dizayn etme, küçültme planınız o akşam fiyaskoyla sonuçlandı. Anadolu insanı, bu ülkenin insanı sizin bütün senaryolarınıza nasıl direneceğini, neleri göze alacağını dünyaya gösterdi. 

Sonra ne yaptınız? Kullandığınız o terör örgütü mensuplarını, o istihbarat ağının üyelerini korumaya aldınız. Almanya üzerinden, Avrupa üzerinden, bu ülkedeki lojistik kaynaklarınız üzerinden ABD'de topladınız. 15 Temmuz saldırısı ABD'den yönetilmişti, bu ülkenin Cumhurbaşkanı'nı öldürmeye, iç savaş çıkarmaya ayarlıydı. Şimdi bütün aparatlar yeniden ABD'de toplandı, karargah hala orada faaliyette.

Fırat Kalkanı'nı bitirme, Musul'dan uzak tutma

Bu başarısızlıktan sonra bütün gücünüzü Güney'e verdiniz. Suriye ve Irak üzerinden vurma dışında seçeneğiniz kalmamıştı. Türkiye-ABD ortaklığının, stratejik ortaklığın tam bir fiyasko olduğunu gösterdiniz. Türkiye yerine PKK/PYD'yi ortak ilan ettiniz. Ankara'nın sınırlarını güvenceye almasını engellemeye kalkıştınız. O terör koridorunu boşa çıkaran Fırat Kalkanı'nı engellemeye, hiç değilse yavaşlatmaya ve sulandırmaya çalıştınız. 

DAEŞ'i Musul'dan çıkarma operasyonundan Türkiye'yi dışladınız, uzak tutmaya çalıştınız. Bağdat üzerinden, İranlı milisler üzerinden, yerel örgütler üzerinden, Kürt milliyetçiliği üzerinden Türkiye karşıtı kampanyalar yaptınız. ABD-Avrupa basını ile bu kampanyayı desteklediniz. 

Ne olacaktı? Türkiye sessiz mi kalacaktı? Evet, bunu beklediniz. Türlü müttefik oyunlarıyla Ankara'nın kafasını karıştırmaya, zihnini bulandırmaya çalıştınız. Bizi açıkça, “Suriye ve Irak'tan uzak dur"diye tehdit ettiniz, ediyorsunuz.

Şimdi kalkmış Misak-ı Milli tartışmaları başlatıyorsunuz. Bölge ülkelerini Türkiye'ye karşı kışkırtıyor, bölgedeki örgütleri Türkiye'nin üzerine salıyor, ABD-Avrupa medyasında Misak-i Milli paranoyasıişliyorsunuz?

Yeni Osmanlıcık tutmadı, Misak-ı Milli'yi tartışalım

“Türkiye'nin ekseni kaydı" tartışmaları tutmadı. “Yeni Osmanlıcılık" tartışmaları tutmadı. “Yeni ittihatçılık" tartışmaları tutmadı. Bütün bu tartışmaları siz başlattınız. Önce Batı basınına servis ettiniz sonra Türkiye medyasındaki kalemleriniz üzerinden işlediniz. Bunlar başarısız olunca Misak-ı Milli tartışmasını çıkararak bölgede Türkiye karşıtlığının temelini atmaya giriştiniz. 

Neymiş, Erdoğan “agresif milliyetçilik" yapıyormuş! Türkiye agresif milliyetçiliğe yöneliyormuş! Ne yapmalıydık, işgal planlarınıza boyun mu eğmeliydik. Bu topraklarda bin yıldır boyun eğme diye bir gelenek yoktur, bunu sakın unutmayın!

Şimdi sorayım. Yüz yıl öncesi dosyaları raflardan indiren siz değilmisiniz? ABD ve İngiltere'nin elinde; bir Yemen dosyası, bir Irak dosyası, bir Suriye dosyası, bir Afganistan dosyası, bir Ürdün dosyası, bir Suudi Arabistan dosyası bir Türkiye dosyası, bir İran dosyası yok mu? Bugünkü bütün operasyonlar bu dosyalara göre yapılmıyor mu?

Yok ya! Yok öyle yağma!

Siz bunları yapacaksınız, biz susacağız öyle mi? Siz o bölgeleri terör örgütleri üzerinden işgal edeceksiniz biz konuşmayacağız, öyle mi?Siz bütün ülkelerin haritalarını yeniden çizeceksiniz biz yüz yıl öncesine hiç bakmayacağız, öyle mi? Siz Türkiye'yi bile parçalamayı kafanıza koyacaksınız biz yerimizde duracağız, öyle mi?

Biz sadece tek bir dosyayı raftan indirdik daha. Fırat Kalkanı devam edecek. O kuşatma birkaç yerden daha yarılacak. Sizin saldırılarınıza işgal planlarınıza karşı biz savunma hatları oluşturuyoruz sadece. İşgal eden sizsiniz. ABD'nin, İngiltere'nin, AB ülkelerinin Irak ve Suriye'de işgal hakları var, bizim savunma planımız bile olmasın, öyle mi?

Siz Musul/Kerkük derseniz biz de Misak-ı Milli deriz

ABD ve İngiltere Musul'a hakim olsun, biz tarihi tezlerimizi hatırlamayalım bile, öyle mi? Musul ve Kerkük, terör örgütleri üzerinden işgal edilsin biz susalım, öyle mi? Türkiye'nin müdahalesi bir koruma tedbiridir. 

Ne terör örgütlerinin ne de işgalci güçlerin buraları ele geçirmesine seyirci kalacağız. Gücümüz ne kadarına yeterse o kadar mücadele edeceğiz. Fırat Kalkanı ile koridor oyununu bozduğumuz gibi, Misak-ı Milli ile Musul-Kerkük için direneceğiz.

Siz harita çizerseniz işte biz de bu haritayı masaya koyarız. Çatlasanız da, çıldırsanız da bunu yaparız. Hepsi bu!

Türk kartı



Washington seyahati başlamadan önce yazı işlerinde arkadaşlarla konuşurken "Ya biz havadayken ya da indikten sonra yine saldırı olacak.
İnşallah olmaz ama hepimiz biliyoruz ki canımızın yanma ihtimali çok daha yüksek" demiştim.
Arkadaşlarım da benim gibi düşünüyordu...
Kısaca bir hafızamızı tazeleyelim...
Atladığım, unuttuğum vardır ama yine de üzerinden geçelim...
● 8 Haziran 2004: Başbakan Erdoğan, (Bush'un özel davetiyle G-8 Zirvesi'ne katıldı) Washington'a gitti. PKK, ateşkesi bozdu ve karakola saldırdı. 3 şehit...
● 7 Aralık 2009: Başbakan Erdoğan, Obama ile resmi görüşme için Washington'a gitti. Tokat Reşadiye'de 7 askerimiz şehit oldu.
● 30 Mayıs 2010: Başbakan Erdoğan, Güney Amerika resmi ziyaretine çıktı. PKK, İskenderun Deniz Komutanlığı'na saldırdı. 6 askerimiz şehit oldu. (Mavi Marmara da aynı gün)
● 13 Nisan 2010: Başbakan Erdoğan, Nükleer Güvenlik Zirvesi için Washington'a gitti.
PKK, bu kez Samsun'un Ladik ilçesinde 2 polisimizi şehit etti.
● 20 Eylül 2011: Başbakan Erdoğan, BM için New York'a gitti. 3 terör saldırısı oldu. 2 askerimiz şehit düştü. Ankara'nın Kumrular bölgesinde patlayan bomba 5 kişinin ölümüne neden oldu.
● 31 Mart 2016: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiği Washington'da Obama ile görüşmesinden birkaç saat önce yine PKK saldırdı.
Diyarbakır'da polis servisine düzenlenen saldırıda 7 polisimiz şehit oldu...
Nerede olacağını bilmesem de dünkü saldırının geleceği görülüyordu! Eğer kavgayı biliyorsanız, eğer güçleri doğru tespit ediyorsanız, eğer büyük hesabı doğru okuyorsanız zaten olacakları görürsünüz...
Mesele Ortadoğu'yu kimin yöneteceği...
Avrupa mı, Amerika mı? Konu bu...
Her iki taraf da son sözü söyleyebilmek için kesinlikle ve kesinlikle Ankara'yı yanına almak zorunda.
Müslüman, demokrat, devlet geleneği olan, tarihi misyonu bulunan, kalabalık nüfus barındıran, güçlü ve etkili orduyla korku salan, para gücüyle söz sahibi olabilen sadece Ankara... Sokaklarımızda hem Batı hem Ortadoğu yok mu?
Bakın etrafınıza... Bir bedenin iki kolu gibiyiz. Zenginliğimiz ve vazgeçilmezliğimiz bu nedenle...
Belki Türkiye şu an süper güç değil. Belki şu an Türkiye oyunları kuran ülke değil...
Ama yazılan senaryoyu bozabilecek tek güç... Bunu en iyi bizim topraklarımızda kavga edenler biliyor. Bakın Paris'te ya da Brüksel'de bombalar patlıyor, "TIK" yok.
Ama Erdoğan Amerika'ya indiği an Washington'a cevap DİYARBAKIR'dan...
Tersi de çoktur...
Avrupa ile flört'e başladığınız an her yerde bomba patlar... Üçüncü Dünya Savaşı'nın merkezinde biz varız. Yapacak bir şey yok.
Tarihimiz, coğrafyamız bunu getiriyor...
PKK, PYD, YPG veya IŞİD bu iş için var. Kavga eden iki kıta, acıyı çeken biz! Ve bu, daha sürecek. Kolay dinecek bir sancı değil. Avrupa dağılıncaya kadar devam edecek.
İşte bunu bilen Avrupalı istihbarat örgütleri de savunmalarını kendi sınırları içinde değil bizim topraklarımızdan başlatacak.
Bu ortasında bizim olduğumuz sert bir iklimi getirecek...
Çünkü Avrupa ile Amerika KÜRT meselesine çok farklı bakıyor. Haliyle onlar için TÜRK KARTI da farklılık gösteriyor. İki taraf da yanına almak istediği Türkiye'ye farklı rol veriyor...
Amerika BÜYÜTMEK istiyor, yöntemi yanlış. Avrupa KÜÇÜLTMEK istiyor, kafası yanlış... İkisinin de yanlışı apaçık ortada...
Amerika KÜRTLER'i bizden ayırdığı zaman Ankara'nın Avrupa ile bütünleşeceğini bilir. Hatta dışarıda kalan Kürtler'e Ankara üzerinden kement atacağını görür. Sonuçta KÜRT meselesi hep Avrupa'dan kaşındı...
Washington bu hatayı yapmaz.
Aksine Kürtler'i Ankara'ya bağlamak isteyecektir. Başka şansı da yok! Avrupa da bunu bildiği için PKK ile IŞİD ile DHKP-C ile gelmektedir... Tam tersi de olmaktadır...
Yani ne yapsak her iki tarafı da mutlu edemeyeceğiz.
Adamların VAR OLMA kavgası bu...
Bu kavga yeni değil...
Cumhuriyet'ten önce de vardı.
Bu nedenle içeride partilerimiz, siyasetçilerimiz, kurumlarımız, okullarımız, ideolojilerimiz, bakış açılarımız hep İKİ PARÇA...
İçeride yaşadığımız bütün sorunların nedeni bu büyük kavga.
İki güçten biri devrilinceye kadar bölgede kan ve gözyaşı dinmeyecek... Son saldırıyla Avrupa "Öyle kolay teslim olmayacağım" dedi. Kimin üzerinden? Şehit edilen polislerimiz üzerinden...
Tabii bir de bu iki kanadın devlette etkili grupları var.
Onlar da kavganın tam göbeğinde...
Sonunda kesinlikle bizim kazanacağımız bir savaşın içindeyiz... İleride tarih İSTİHBARATüzerinden yürütülen bu büyük savaşı en ince ayrıntısına kadar yazacak.
Geriye acının külleri kaldığında "Ne çok hain ve kahraman varmış" diyerek şaşıracağız...
Aslında pek çok şeyi hiç bilmediğimizi de anlayacağız...
Ama her ne olursa olsun bu ülkenin çocukları kazanacak...
Buna inanın. Türk-Kürt yanyana durduğu sürece yel kayadan toz alır... Kirli bir savaşın içinden geçsek de gelecek bu topraklarda...

Ergün Diler

Barack!


Terörle mücadele hız kesmeden devam ediyor. Temmuz'dan bu yana 5 bini aşkın terörist etkisiz hale getirildi.
Nusaybin'de pazar günü askeri timin arama için girdiği evde meydana gelen patlama sonucu bina çöktü. 5 asker yaralanırken enkaz altında kalan bir yüzbaşımız da şehit oldu.
Yaklaşık birbuçuk ay önce de aynı olayın benzerini Diyarbakır Sur'da yaşadık.
Güvenlik güçlerimiz bir binaya girdiklerinde tuzaklanmış bir bomba patlayınca çöken evde 3 askerimiz şehit oldu. Ve bu iki olayın aynısı Kobani'de de sık sık yaşanıyor. Mesela bir yıl önce DAEŞ'in Kobani'de ele geçirdiği Mıştenur Hastanesi, aynı yöntemlerle YPG tarafından içindekilerle birlikte havaya uçuruldu.
Yukarıdaki bilgileri alt alta sıralayan Amerika'nın Sesi VOA internet sitesi şu soruyu gündeme getiriyor; "Peki Türkiye'nin Güneydoğu'sunda güvenlik güçleriyle çarpışan PKK'nın gençlik örgütü YPS bu taktikleri nereden öğrendi?" Kobani ile Güneydoğu'da yaşanan olaylar arasında başka benzerlikler de olduğunun altını çiziyor ve şöyle sıralıyor;Sokakların tuzaklanması, keskin nişancılara karşı perdelerin çekilmesi... Bu uygulama DAEŞ'e karşı ilk Kobani'de denendi, kayıplar önlendi. Evlerden evlere geçiş için gedikler açılması, havadan keşfe karşı yatay perdelerin çekilmesi de Kobani yapımı. Amerika'da hükümete yakınlığı ile bilinen bu internet sitesinin sorusu ve açıklamaları adeta itiraf gibi... Tabii durumu kurtarmak için, eğitimin Halep'ten gelen bir grup tarafından Kobani'de verildiğinin altını çizerek "ABD'nin hiç suçu yok" demeye getiriyorlar. Satır aralarında ise Kobani'ye savaşmaya gidenlerin, geri gelerek Sur, Nusaybin, Yüksekova gibi ilçelerde savaştığını ve eğitim verdiğini anlatıyorlar. Yani tuzaklama ve bina çökertip, askerlerimizi şehit etmenin PATENTİ Kobani'ye ait. İşte Amerika'nın anlayıp da trene bakan anlamaz göründüğü nokta bu. Suriye'deki PKK'lıları çok seviyorlar. Suriye tarafına geçip eğitim alan her PKK'lının üniformasına PYD kamuflajı yapıştırıp, "Bizim müttefikimiz" diyorlar. "Görmüyor musunuz, Suriye'ye geçersen adın PYD-YPG oluyor" diye de bir yutturmaca sarmalını öne sürüp aklımızla alay etmeye kalkıyorlar. Güya biz safız ya! Kobani'de eğitim alıp, gelip Sur'da, Nusaybin'de terör estirene de "Aaa ayıp, bizim PYD ile bunların alakası yok" diyecek kadar trene bakan öküz takılıyorlar.
Bakın ne diyor Beyazsaray'a yakın internet sitesi; "YPG'nin IŞİD'e karşı kullandığı taktikleri, şimdi Türkiye'deki YPS güvenlik güçlerine karşı kullanıyor.
Yetkililerin söylediği gibi Türkiye'de çatışanlar Kobani'den gelen YPG'li mi ya da YPG tarafından mı eğitildi?
" Evet, siz ne kadar "Halep'ten gelen bir grup öğretti" diye kılıf bulsanız da, Türk askerini tuzaklanmış evlerde şehit eden bombaların yapımından, kurulmasına kadar tüm eğitim KOBANİ'DE VERİLDİ. Kobani'de kim var?... PKK'nın Suriye kolu PYD-YPG...
Peki o PYD ve YPG ile müttefik olan kim?
Tuzaklanmış bomba, perde germe, hendek açma eğitiminin verildiği Kobani'ye toz kondurmayan Amerika Birleşik Devletleri.
Bak senin internet siten yazıyor Başkan Obama!!! Adamlar Kobani'de tuzaklanmış bomba OKULU kurup, mezun ettiklerinin bir bölümünü Türkiye'ye ihraç etmişler.
Şimdi bize şu soruyu yöneltmek düşmez mi? "Müttefikin Türkiye'ye terör ihracatına mı başladın?" Bize yardımcın Joe Biden'i gönderip, insan hakları ve hukuk dersleri vermeye kalkıyorsun! Peki tuzaklanmış bomba eğitimlerinin verildiği Kobani'deki terör okullarından ülkemize ÖLÜM makineleri gönderen PYD'ye nasıl sahip çıkıyorsun? Bu mudur İnsan hakları ve hukuk? Bak senin siten yazıyor... "Sur ve Nusaybin'de bina çökertip, asker öldürten eğitimler Kobani'de verildi" diye. Hani o çok sevdiğin PYD'nin Kobani'si ha... Sakın şimdi de "Şeyy orası Tel Abyad" demeyin. Bize eski adıyla gelmeyin... Kelimelerle, harflerle "MÜTTEFİKİM" dediğiniz Türk halkını kandıracağınızı mı zannediyorsunuz?
Çünkü komik oluyorsunuz. Gülünecek durumlara düşüyorsunuz. Kobani'deki, o Sur'a, Nusaybin'e, Cizre'ye, Yüksekova'ya saldıranların eğitildiği terör okullarını ABD Savunma Bakanlığı'nın SAVAŞ UÇAKLARI korumuyor mu? Ne diyorsun sayın Obama? Sakın bana "Benim adım Barack" deme!
Barack bu harflerle, teröre branda germe ayaklarını!


Bekir Hazar

‘İslam öfkesi’, yeni Kırım Savaşı ve ‘Büyük Oyun’


İslam öfkesi” tam yirmi yıldır bütün Müslüman coğrafyaya karşı öldürücü bir silah olarak kullanıldı. Müslüman toplumların yüz yıldır devam eden sömürge zihniyetlerine duyduğu kızgınlık, bu vesayet sisteminden kurtulmak için verdiği mücadele sabote edildi ve Batılılar kendilerine yönelen bu öfkeyi ve arayışı kendi çıkar alanları için kullanıldı. Bunu başardılar.

Müslümanlar kendi silahlarıyla vuruldu. Kendi ülkelerine, toplumlarına karşı kullanıldı. Bu amaçla örgütler kuruldu, bu amaçla cemaatler şekillendirildi, bu amaçla muhafazakar siyasi hareketler geliştirildi.

Batı, 21. yüzyılda İslam'ı en büyük tehdit ilan etti. Bu “tehdit”le yüzleşmek için Müslümanların yaşadığı her toprak parçasında terörle mücadele merkezleri kurdu. İslam ve terör eşleştirmesini yaparak küresel ölçekte terörle mücadele savaşı ilan etti ve bunu uyguladı.

“İslam öfkesi” Batı'nın elindeki en güçlü silahtır

Ama çok garip bir çelişki, bugüne kadar pek kimsenin dikkatini çekmedi. Terör olarak ilan ettikleri, yok etmeye çalıştıkları şey aslında Müslüman dünyadaki yeni yükseliş dalgasıydı. Bu yüzden terör kavramını ayakta tutmak, küresel bir paranoya oluşturmak için Müslümanlar arasından teröristler çıkardı, terör örgütleri formatladı.

Çünkü o dalgayı kırmak için teröriste ve terör örgütüne muhtaçtı. İslam'ı Müslümanların silahlarıyla tarih dışına itmeye çalıştı. Bugün hala böyle bir savaş yürütüyor. Belki de bu, 21. yüzyılda Müslümanlara ve Müslüman ülkelere kurulan en büyük tuzak olacaktır.

Bu öfke hiç yerli olmadı

Bu yüzden “İslam öfkesi” hiçbir zaman yerlileşmedi. Hep başkalarının çıkar alanlarını istikrarsızlaştırma aracı oldu. Bu yüzden o örgütler hiçbir zaman bu coğrafyanın isteklerine, arayışlarına göre biçimlenmedi. O küresel istila hareketinin seyrine göre şekil aldı. Müslüman dünyanın meşru arayışları, coğrafyanın zaaf alanları istismar edilerek sabote edildi. O meşru arayış bu amaçla kurulan terör örgütlerine kurban verildi.

Bu noktadan bakınca, IŞİD ile Türkiye'de darbe yapmaya girişen paralel örgüt arasında bir nitelik farkı olmadığı ortaya çıkıyor.

IŞİD ve Paralel: Bu ne benzerlik?

İkisi de dışarıda kurgulandı, ikisine de başkalarının Türkiye ve bölgedeki çıkarlarına göre roller yüklendi. İkisi de yerli değildi ve başkalarının silahlarıyla kendi ülkelerini, coğrafyalarını kurşun yağmuruna tutuyordu. Biri Avrupa'nın diğeri Amerika'nın ürettiği yapılardı.

İkisi de Hilafet derdindeydi. İkisi de Müslüman dünyayı yönetmeye talipti. İkisi de vesayet aracıydı ve Batılılar'ın bölgedeki hegemonyasının devamına zemin hazırlıyordu.

İkisi de Sünni karakterliydi, hem de katı Sünni görünümdeydi ama ikisinin de İslam'ı algılama biçimi, düşünce sistematiği İran'ın İslam'ı algılama biçimiyle garip şekilde benzeşiyordu. İkisi de hemen hemen aynı zamanlarda harekete geçirildi, meydana sürüldü. Biri Suriye-Irak-Ürdün-Lübnan hattında diğeri de Türkiye'deaçık savaş başlattı. İkisi de Türkiye ile İran arasında, Sünni dünya ile Şii dünyası arasında savaş çıkarmaya ayarlıydı.

Bu örnekler, karakter benzerlikleri, stratejik pozisyonlama ile ilgili daha bir çok örnek verilebilir. Ama en önemlisi bu iki yapı da, bundan önceki bir çok örgüt gibi yerli değildi. Hiç olmadı, olamazdı da.

İşte bu yüzden yerli olan her şeye savaş açtılar. Onu bitirmek, zayıflatmak, diz çöktürmek için sahaya sürüldüler. İkisi de yetmemiş olacak ki, patronları Türkiye ve bölgedeki diğer örgütleri de harekete geçirdi. PKK ve PYD ile DHKP-C gibi örgütleri de onlarla aynı safta mevzilendirdi.

Türk devrimi ve Arap devrimi sabote edilecek!

Oysa Türkiye'de devletin İslam'la barışması çok büyük ihtiyaçtı ve ortaya olağanüstü bir güç/enerji çıkaracaktı.Sünni/Arap dünyasında bir devrim dalgasının ortaya çıkması çok büyük bir ihtiyaçtı ve olağanüstü bir enerji ortaya çıkaracaktı. Bu bir Arap devrimi olacaktı, diğeri de Türkiye devrimi olacaktı. Bu iki örgüt, işte bu büyük devrimleri sabote etmek, Batı lehine boşa çıkarmak için sahaya sürüldü.

Hem coğrafyada hem Türkiye'de yerli olanla mücadele edecek, onu zayıflatacak ve o vesayet yüz yıl daha devam edecekti. Arap Baharı'nı devrim olmaktan çıkarıp darbe çağrılarına dönüştüren irade bu iki örgütün de arkasındaydı.

Esasında Soğuk Savaş sonrası için harekete geçirilen bütün İslami karakterli örgütlerin ana motivasyonu, konumlandırılması da buydu. Küresel ölçekte oyun kuruluyordu ve bu örgütler büyük savaşın tetikçi güçleri, cepheleriydi.

Türkiye bu yüzden saldırı altındadır

Bu yüzden Paralel'cilerin IŞİD düşmanlığı kimseyi kandırmasın. Tıpkı İran düşmanlığının bir palavradan ibaret olması gibi. Görünürde öyle olsalar da, Türkiye'yi IŞİD üzerinden teröre destek veren ülke ilan ettirmeye çalışsalar da üslendikleri roller birbirini tamamlar niteliktedir.

İşte Türkiye bu yüzden saldırı altındadır. Sadece Türkiye'de değil, bütün coğrafyada tarihsel bir uyanışı tetiklediği için, bu uyanışın siyasi aklını oluşturduğu için, kendi içinde yeni bir kaynaşma, kuruluşun temellerini attığı için, yüz yıllık vesayeti sona erdirecek irade ve gücü ortaya koyduğu için hedeftir. İşte bu yüzden “Müslüman öfkesi” üzerinden biçimlendirilen çevreler Türkiye'yi vurmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez bu bölgede yerli bir duruş, söylem ve hedef geliştirilmiştir ve bunun intikamıalınmakta, bu güç tasfiye edilmek istenmektedir. Türkiye'deki savaşın bu derece sancılı geçmesi, Türkiye'yi bu noktaya taşıyan siyasi aklınve kadroların tasfiye edilmek istenmesinin nedeni budur.

Ama çok ilginç bir benzerlik daha vardır, o da, söz konusuörgütlerle Batılı siyasi çevrelerin, bu kadroları, siyasi anlayışı tasfiye etme konusunda ortak bir organizasyon görüntüsü vermesidir.

İşin daha da tuhafı, bu örgütler ve batılı siyasi çevrelerin baskısıylaPKK ve PYD'nin bölgesel kazanımlarının önü açılmakta, Türkiye bir başka örgüt üzerinden sıkıştırılmaktadır. Nereden bakarsanız bakın, tam bir organizasyon görüntüsü hakimdir.

İki ülkeye de tuzak kuruldu

Aslında bugün, 11 Mart'ta “Müslüman öfkesi ve Türk öfkesi Rusya'yı vuracak” başlığı altında ifade etmeye çalıştığım konunun ikinci bölümünü yazacaktım. Müslüman öfkesini yirmi yıldır çıkar alanlarında kullananların bu öfkeyi Rusya'ya yöneltmeye çalıştıklarını, buna Türk öfkesini de kattıklarını, Türkiye-Rusya krizini bu amaçla çıkardıklarınıRusya'yı hırpalayıp zayıflatacaklarını yazmıştım. Moskova Suriye'den çekilme açıklaması yaptı. Bu tehlikeyi farketti mi bilmem ama aynı tehlike Türkiye için de geçerlidir. Bu yüzden “uçak düşürülmesi”nden bu yana krizin her aşaması dikkatlice incelenmelidir. Gülen'in Rus basınına konuşup Türkiye'yi “terör devleti” ilan etmesi, krizi provoke etme amaçlıdır.

Ve bence bu konu Türk basınında enine boyuna tartışılmalıdır. Putin'in çekilme açıklaması bu anlamda doğru bir hamledir ve Rusya kendine kurulan tuzağı farketmelidir. Müslüman öfkesi Rusya'ya ve Türkiye'ye yönlendirilirken aslında iki ülke de hedef alınmaktadır.Oyun çok büyüktür.

Yeni bir Kırım Savaşı planı var

Tarihçilerimiz, Kırım Savaşı dönemini bugüne taşımalı, kamuoyunda tartışmalıdır. Türkiye-Rusya krizini besleyenler yeni bir Kırım Savaşı'nın temellerini atmayı, iki ülkeyi provoke etmeyi, sonrasında da bir “kurtarıcı gibi” yardıma koşmayı planlıyorlar sanki.

Bunu başarmaları iki ülke için de ölümdür. Rusya hırpalanacak, ikinci kez dağılma sürecine girecek, Rus kaynakları paylaşılacaktır. Türkiye yeniden himaye, vesayet altına alınacak, yüz yıl sonra başlattığı özgürleşme süreci bitirilecektir. Çünkü Osmanlı, bağımsızlığını Kırım Savaşı ile kaybetmiştir.

Örgütler ve o öfke bundan önce Arap/Müslüman coğrafyadaki çıkar alanlarına yönlendirilmişti. Şimdi Rusya ve Türkiye'ye yönlendiriliyor. İki ülkeye de büyük tuzak kuruluyor. Çok güçlü liderlik ve perspektif yakalayan iki ülke de bu oyunu görmeli.

“İslam öfkesi” hiç yerli olmadı sözünü bu örneklerden hareketle söylüyorum. Siyasilerimiz, aydınlarımız, kanaat önderlerimiz, medya mensuplarımız günü birlik kavgalardan başını kaldırıp bu “Büyük Oyun”a kafa yormalı artık!


İbrahim Karagül

İnlerinde İnliyorlar



İngiliz medyası, Suriye'de DAEŞ bitirildiğinde ne olacak sorusuna cevap aramıştı geçtiğimiz günlerde. Suların asla durulmayacağını, DAEŞ'in başkente ilan ettiği Rakka'dan atılması için Kürtlerin ölüme gönderileceğini iddia etmişlerdi.
Daha da ötesi, PYD ile karadan Rakka'ya girilse bile, Kürtlerin asla bu şehirde kalamayacağının altını çizmişlerdi.
Çünkü Rakka tamamen Arap şehriydi. Bitirilen DAEŞ karşısında Arap aşiretler ayaklanacak ve PYD ile savaş girip silip süpüreceklerdi.
Bu kaçınılmaz sondu. Çünkü bir gün orada ne ABD, ne de onları kollayacak bir Rusya olacaktı.
DAEŞ'i geçene kadar arkalarını sıvazlayıp "DAYI" diyorlardı. Ve derken dün bir haber geldi. Şanlıurfa'da bir araya gelen 45 Arap aşireti, Suriye'nin kuzeyinde PYD'nin federasyon ilan etmesini "İhanet" olarak nitelendirdiler. Doğu Aşiretler Ordusu adıyla bir Arap ordusu kurmaya karar verdiler. Finalde ise "Bu ordu PYD bitirilene kadar asla dağılmayacak" diye açıklama yaptılar. Onlar için imha edilecek ilk düşman artık Suriye'yi arkadan hançerleyen PYD... Öfke dağ gibi, nefret kabına sığmıyor. Ve bir başka çarpıcı açıklama da Barzani'den geldi.
PYD'den kaçanların kendilerine sığındığını belirten Barzani, "Suriye'deki Kürtler arasında büyük ihtilaflar var. Esat tarafında mısın yoksa karşısında mısınız dedim. Tren kaçtı. Oradaki Kürtlerin geleceği ne olacak artık bilemiyorum" diyerek kapkaranlık bir manzara çizdi. Daha bitmedi. "Kürtleri bizim halkımızdır. Rejime destek için bu insanların kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Esad'ı destekleyenler Kürt değildir, olsa olsa rejimin ve Esad'ın ajanları olabilirler" diye açıklama yapan yeni bir ordu kuruldu. Adı "Selahattin'in Torunları..." "Kürtleri Esad'in elinde oyuncak olmaktan kurtaracağız, Halep'te, Afrin'de her yerde askerlerimiz var" diyorlar.
Cerablus ve Azez'de DAEŞ'in elinden bazı kasabaları aldılar. Tamamı Kürtlerden oluşan bir ordu. Onların da hedefinde artık Suriye'nin kuzeyi var. Ve "PYD'yi bitireceğiz" diyorlar, buna and içtiler.
Ve Kobani'den Ankara'ya canlı bombalar gönderen o PYD'nin karşısında bir de NATO'nun en büyük ikincisi ordusuna sahip Türkiye var. Suriye'de DAEŞ'le birlikte sıra PYD'ye gelecek, silahların onlara çevrilmesi artık kaçınılmaz bir son. Yeni Türkiye artık boş durmuyor. Şu kadarını söylemeliyim: Acaba kaç intihar bombacısı, eylem hazırlığındayken etkisiz hale getirildi?
Ülkemize elbirliği ile çullanan, dünyanın en gaddar ve kalleş istihbarat örgütlerine, hem de anında, nasıl "etkili cevaplar" veriliyor? Sadece Gezi'de kaç yabancı ajan operasyonla buharlaştı? Ait oldukları ülkeler neden gıklarını çıkarıp arayıp soramadı?
Soruların hepsinin cevabı var... Ancak ilan edilmiyor; davul zurna çalınmıyor, onun için belki bilmiyoruz. Zaten farkında olmamıza da gerek yok. Bilmesi gerekenler, "Bedel ödeyenler" çok iyi farkındalar!
Çünkü artık gereğini yapan yiğitler, askeriyle siviliyle, derini ve görüneni ile birbirine kenetlenmiş "Devletimiz" var!
Alicenap milletimiz var! Bütün dünyadan sağanak gibi ülkemize akan dua selleri var. Ortadoğu'da, Afrika'da, Kızılelma'da "üslerimiz", hristiyan ülkelerden bile "Mehmetçiğe ısrarlı davetler" var!
Bazıları çıldırıyor. Aynen cennetmekan Sultan Abdülhamit Han'a, rahmetli Turgut Özal'a yaptıkları ve saldırdıkları gibi, Erdoğan'a da bütün güçleri ile vuruyorlar.
Yerli işbirlikçileriyle, NeoConlarıyla, kirli ve acımasız medyalarıyla, paraleliyle, siyonisthaçlı ittifaklarıyla geliyorlar. Yeni Türkiye'yi durdurmak için var güçleri ve entrikalarıyla terör dahil her argüman ve içimizdeki maaşlı elemanlarla saldırıyorlar. Herkes rahat olsun... Bölgede oyun kuranlara oyuncak olanlar düşünsün artık. Çünkü, yukarıda bahsettiğimiz yeni gelişmeler bölgeyi en iyi tanıyan Türkiye'nin artık savunmadan çıkıp, yeni organizasyonlarla hücuma geçeceğinin ayak sesleri olarak karşımıza çıkıyor.
Şehirlerde yüzlerce terörist, iğne deliğinde bile aranıp bulunuyor, etkisiz hale getiriliyor.
Artık sıra liderlerine geldi. Ve korkuyorlar, bunun işaretlerini İngiliz medyasına röportajlarda veriyorlar. Cemil Bayık boşuna "PKK kaybederse, Erdoğan kazanır" demiyor. Artık kaybetmeyi konuşuyorlar, düşünüyorlar ve kabuslar görüyorlar.
Türkiye'nin nasıl oyun kuracağını gördüler...
Hiç merak etmeyin... Sıra terörist liderlerin İNLERİNE geldi. Onun için İN'lerinde kaybetmeyi konuşarak inliyorlar!


Bekir Hazar

Korku oyunu!



GELİN bugün de bölgede tur atalım. Barzani gariptir, Moskova'dan silah alıyor! Bu yardım. Irak merkezle bağlarını iyice kopardı. "Bağımsızlık için daha fazla bekleme şansımız yok!" diyor.
Irak'ın kuzeyinde Barzani bunları söylerken, terör örgütü Ankara'da üçüncü kez bomba patlattı. Saldırıdan sonra "Eğer bunları PKK yapıyorsa Türkiye'nin içinde TÜRK-KÜRT çatışması kaçınılmaz olur" diye de ekliyordu... Aşağıdan bu sesler yükselirken Almanlar, okullarını, temsilciliklerini TERÖR SALDIRISI için uyarıyordu. Diğer Avrupa ülkeleri de bu rüzgara kapıldı. Herkes uyarı üstüne uyarı yolluyordu! Garip!
Çünkü Türkiye sınırları içinde PKK TERÖRÜNÜ, vatandaşlarını uyararak kabul eden AVRUPA, BRÜKSEL'in göbeğinde PKK'nın ÇADIR kurmasına izin veriyordu! Oyunu anlayın.
Bir el "TÜRKİYE KARIŞACAK" fikrini satılığa çıkardı. İsteyen istediği yerden tutuyor. İç savaş modelini dillendirerek Ankara'yı panik ve korku ile köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Oysa Selahattin Demirtaş YÜZDE 88 aldığı Silvan'a gitti. Daha dün. 15 kişi karşıladı.
Pazar kuruldu. Bin yıldır kardeşçe yaşayanların, gidip oradan alışveriş yapması isteniyor. Tezgah bu!
Oyunu kuranlar ve bizi istedikleri role razı etmeye çalışanlar YABANCI. Tabii içeride destekçileri var. Hiç eksik olmadı zaten.
Anlamamız gereken bu.
Gelin size güzel bir örnek üzerinden oyunu anlatayım...
Hatırlayın, IŞİD'in bir CIA operasyonu olduğunu ilk biz yazdık. Kimin tarafından, nasıl kurulduğunu tekrar anlatamaya gerek yok. IŞİD, en güçlü dönemini 2014-2015 arasında yaşadı. Peki bu tarihler arasında ne oldu?
Anlatalım... 
Balkanlar'da özel adamlar bulundu.
CIA bunu daha önce de yapmıştı.
Kosova'da 4 SIRP GENERALİ ile buluşuldu. Bu generallerin stratejik plan yapma kabiliyeti üst düzeydeydi.
CIA ekibiyle generaller masa başında toplandı. CIA, IŞİD'i yönetmek için bu generallerin desteğini istiyordu. Onların savaş bilgisi BÖLGENİN kaderini derinden etkileyecekti. Ayrıca her SIRP bir eliyle de Rusya'ya tutunurdu!
Neyse!
Generaller operasyonun büyüklüğünü ve önemini anlayacak kadar zekiydiler.
Net konuştular. Hatta CIA bu kadar açık bir toplantı beklemiyordu. Askerler "Aylık 60 bin dolar maaş isteriz. Yıl bitimlerinde de 250 bin dolar prim..." dedi. Şartları buydu. CIA ekibi mutlu olmuştu. Zaten IŞİD içindeki pek çok özel isme, PARA veriliyordu. Belli hesaplardan, belli noktalarda. Generallerin parayı öne sürmesi, işi kabul edeceğini gösteriyordu. Ajanlar gülümsediler ve pazarlık yapılıyormuş hissi vermek için, "Size son teklifimizi yapıyoruz!"şeklinde cevap verdiler: ADAM BAŞI YILLIK 970 BİN DOLAR! Generaller de belki bunu beklemiyordu.
Toplantı bitmişti. Ölecek olan Müslüman, öldürecek olan Müslüman, emir verecek olan ise CIA güdümlü SIRP'tı... El sıkışıldı ve iş başı yapıldı...
4 komutan BÖLGEYE geldikten sonra IŞİD coştu! En çok toprak bu dönemde kazanıldı. 3 farklı koldan ilerleyen IŞİD'in Suriye'deki toprakları 80 bin kilometrekareyi aştı. 4 Sırp sayesinde...
Bazıları PKK'nın Güneydoğu'da kullandığı SIRP KESKİN NİŞANCILAR için "nereden çıktı bunlar! Yok öyle bir şey" dediklerini hatırlıyorum da...
Devam... 
4 Sırp asker, CIA ile bağlantıyı en üst seviyede götürüyordu. KOALİSYONUN nereleri vuracağına, SIRPLAR karar veriyordu. Uçaklar da gelip gösterilen yerlere bomba yağdırarak sözde IŞİD'i temizliyordu. Yapılan basitti. IŞİD'in önü açılıyordu. Tıpkı PYD'de olduğu gibi... Ne zaman koalisyon bombalasa, IŞİD toprak kazanıyordu! Garip değil mi! Zaten görevi kabul eden 4 Sırp'tan, ikisinin Amerikan vatandaşı olduğu ortaya çıkacaktı! Kim diyor bunları? Amerikalılar! Kim anlatıyor bunları? Amerikalılar! Ben sadece aracıyım. Aktarıyorum...
Bölgede durum bu olunca, içerideki bazı odaklar hareketlenmeye başladı.
Özellikle KIBRIS'ta çok özel toplantıların sayısı arttı!
İsim vermek istemem ama BAZI SERMAYE SAHİPLERİ YUMUŞAK BİR DARBE için oturup tartışıyorlar.
İçlerinde tanıdığınız çok isim var. Hele bazıları, yakın zamanda canı yananlardan!
Ama bildikleri yoldan devam ediyorlar. "Can çıkar huy çıkmaz" derler ya...
Kıbrıs öyle özel bir yer haline dönüştü ki ESAD'a bağlı istihbarat da orada merkez kurdu!HATAY ve ŞAM arasında mekik dokuyorlar. İlginç olan bütün YABANCILARIN içeriden destek buluyor olması!
İçeride Avrupa'ya ve Amerika'ya yakın ekipler, para sahipleri etki sahipleri, ilişki sahipleri ayrı ayrı oturuyor. Herkes kendi planı için çaba harcıyor. TERÖR'ü kim kullanıyorsa içeride de hesap yapan o!
PKK ya da TAK tabelası altında geliyorlar, ANKARA'nın kontrolünü ele geçirmek istiyorlardı. Psikolojik olarak da medya-sosyal medya üzerinden ilerliyorlardı. KORKU'yu hakim kıldıkları an masada istediklerinin olacağını düşünüyorlar.
Biz içeride PKK ile patlamalarla uğraşırken, onlar sınırlarımız dışındaki bütün KÜRTLER'ibir çatı altına toplayacaklar. Amaç bu! Hepsini bir araya getirdikten sonra GÜNEYDOĞU'yu konuşmak için pazarlığa oturacaklar.
Türkiye'den başka KÜRTLER'i kapsayacak tek bir ülke dahi yok! Bunu en iyi onlar bilir. Ama korkumuzla gelecekler. BÖLÜNMEYİ göstererek sarsacaklar.
İçerideki terör de bu nedenle durmayacak!
Türkiye'nin sınırları içinde nasıl kalacağına ya da sınırları dışına nasıl taşacağına onlar karar vermek istiyor!
Ama biz HANCIYIZ onlar YOLCU! Bunu biliyorlar. Zayıflatarak korkutarak KABUL etmemizi bekliyorlar!
Oyunu birlik bozar! Birbirinize sarılın!
Beklentileri KAVGA etmemiz. Etmezsek kazanan TÜRK-KÜRT olur! Bakın içimizdeki KAVGAkonu olunca hepsi karşımızda! Bunu görmemek için kör olmak lazım. Ankara hem bizim için hem bölge için son ADRES! Akıllı olalım.
Duygularımıza yenilmeyelim...

NOT: Çin'in sahip olduğu uzay silahları, artık ABD için en büyük tehditlerden biri... ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi eski çalışanı Ashley Tellis, Çin'in ABD uydularını yok edebilecek teknolojiye sahip olduğunu açıkladı. Ancak yapılan bu açıklamanın, Çin'in ABD uydularını kör ettikten sonra yapıldığı ortaya çıktı. ABD de Çin'e karşılık verdi. ABD bir savaş gemisinden ateşlenen SM- 3 taktik füzesiyle Büyük Okyanus'ta yaklaşık 250 kilometre irtifadaki Çin uydusunu düşürdü. Çin, Washington yönetimine tepki gösterse de beklediği cevabı alamadı. Çin, Rusya ile birlikte sadece bir yıl içinde 9 Amerikan uydusunu uzayda kör etmeyi başardı. Bunları kim söylüyor? Amerikalılar! Adamlar uzaya bakarken, biz yanı başımızda olanları görmezsek ayıp olur!
Bize yakışanı yapmalıyız...