Liderler! İstanbul’dan dünyaya bir ses verin..



Müslüman dünya, yeryüzünün ana eksenini oluşturur. Atlantik kıyılarından başlar, Orta ve Kuzey Afrika'yı, genişBatı Asya'nın tamamını içine alır. Bir kolu Orta Asya'ya diğer kolu da Güney Asya'ya devam eder ve bu hat Pasifik kıyılarına kadar uzanır.

Müslümanların yaşadığı topraklar, benim yıllardır ifade ettiğim şekliyleOrta Kuşaksiyasi açıdan, coğrafi açıdan, medeniyet/kültür açısından, imparatorluk haritaları açısından, bugünün küresel sistemine itirazları açısından gezegenin merkezidir.

İnsan gezegeninin merkezi

Semavi dinlerin yurdudur. Coğrafyanın dışında olan, çok uzağında kalan her ülke ve millet bu yüzden kendilerini bu topraklarınmirasçısı gibi görür. Kimlikleri, geçmişleri bu merkezle bağlantılıdır. Kültürel kaynakları, inanç kaynakları bu topraklardır.Bütün imparatorluklar, küresel güçler bu merkeze hakim olmak istemişler, bu merkezdeki güçleri oranında küresel güç olabilmişlerdir. Bu yüzden Müslüman olmayanlar da bu bir aidiyet duygusuyla bu merkeze bağlıdır. Coğrafyamız, insan medeniyetinin merkezidir, evidir.

Sadece güncel değerler açısından baksak bile, sadece son yüzyılla sınırlı baksak bile, sadece son yirmi yılla baksak bile bu böyledir. Merkez hiçbir zaman değişmez. Merkezin sakinleri, sahipleri hep önemlidir ve öyle olmaya da devam edecektir. Geçmişte ve günümüzde insanlığın, ırkların, kültürlerin, çıkarların, güç ilişkilerinin kesiştiği nokta buralardır. Kaynak burasıdır.

İnsanlığın evi burasıdır

Coğrafyaya dikkat edin, haritaya dikkatli bakın. Kara ticaret yolları buradadır. Dünyanın deniz geçişlerinin ağırlıklı bölümü buradadır. Enerji kaynakları buradadır. Bu kaynakları dünyaya ulaştıracak koridorlar buradadır. İstanbul Boğazı'ndan Çanakkale'ye, Süveyş Kanalı'ndan Malakka Boğazı'na kadar,Doğu'nun ve Batı'nın ekonomisini besleyen ticaret yolları bu coğrafyadadır. Trilyonlarca dolarlık ticaret bu koridorlardan yapılmaktadır. Yüz milyarlarca varil petrol, bir o kadar doğal gaz buradadır.

Tarih yapıcı milletler, kadim şehirler, imparatorluk mirasları, siyasi ve entelektüel geçmiş burasıdır. Bir Şamkadar, bir Bağdat kadar, bir İsfahan kadar, bir Semerkant kadar, bir Kahire ya da Konya kadar siyasi geçmişi olmayanların hüküm sürdüğü bir dünyada, insanlığın ata topraklarının bu denli savrulması, kaos fırtınasına tutulması, yokluk ve aşağılanmayla terbiye edilmesi hazmedilir bir şey değildir.

Bu düşmüşlük kader değildir

Bugünün dünyasının en dinamik nüfusunu barındırıyorken, küreseladaletsizliklere tek itirazın, sorgulamanın yükseldiği topraklardanintikam alınması kabul edilebilir bir durum değildir. Bütün kimliklerin çatışmaya dönüştürülmesi, evlerimizin ve zihinlerimizin parçalanmasıetnik ve mezhep kimliği üzerinden ülkelerin istila edilmesi, hemen her ülke için parçalanma senaryolarının uygulanması normalleştirilebilecek bir tehdit değildir.Fakirliğin, adaletsizliğin, refah yoksunluğunun, gelir dağılımındaki dengesizliğin, ekonomik ve askeri zayıflığınanlaşılabilir bir tarafı yoktur.

Dikkat edin, bu geniş coğrafyada tek bir ülkenin bile güçlenmesine izin verilmiyor. Birazcık harekete geçen, ekonomisini düzelten, toplumsal barışını sağlamaya çalışan, siyasi aklını özgürleştiren, ayağa kalkmaya çalışan her ülke ağır saldırılara maruz kalıyor.

Kadim şehirlerimiz direnmeli

Vesayetten kurtulmaya, kendi yolunu çizmeye, geçmişiyle barışmaya, çevresiyle güç birliğine girmeye çalışan her ülke tehdit edilmektedir. Bazılarında askeri darbeler, bazılarında ekonomik krizler, bazılarında toplumsal çatışmalar tezgahlanmakta, o kadim şehirler savaş alanlarına dönüştürülmektedir. Bu şehirler direnemezse coğrafya ve ülkeler direnemez, bunu biliyoruz.

Devletlerimiz gibi, şirketlerimiz de, ordularımız da, kurumlarımız da, sivil toplum kuruluşlarımız da, dini cemaatlerimiz de, medyamız da, üniversitelerimiz de, düşünce kalıplarımız da, zihinlerimiz de vesayet altındadır. Son yüz yılda, çok az ülke bu kalıbın dışına çıkmaya yeltendi. Bazıları kısmen öne çıktı, biraz başarılı oldu.

Ama sonrasında çok büyük yıkımlarla yüzleştirildi. Özgürlükarayışlarımız, demokrasi arayışlarımız, refah arayışlarımız bu yıkım rüzgarlarıyla mahvedildi. Kitlelerin talepleri, arayışları devletler/rejimler üzerinde kurulan baskılarla cezalandırıldı. Bırakın coğrafyanın istikrarını, kendi istikrarı peşinde koşan ülkelerin bile başına türlü belalar geldi.

Bir ses, bir duruş, bir tavır, bir çıkış

Bütün bunlara bakınca, Türkiye'nin nasıl bir mücadele verdiğini,içeride ve dışarıda bu mücadeleye karşı ne tür cepheler kurulduğunu daha net görüyoruz. Yüz yıllık sabrın sona erdiğiniOsmanlı siyasi otoritesinin çöktüğü topraklardan yeni bir yükselişin filizlendiğini, bu yükselişin sadece Türkiye'de değil bütün coğrafyada refaha, adalete, özgürlüğe ve istikrara destek vereceğini biliyoruz. İşte bu yüzden mücadeleyi çok önemsiyoruz. İşte bu yüzden Türkiye'nin neden durdurulmak, susturulmak istendiğini biliyoruz.

Öteden beri, devletlere yönelik denetimin bölgemizdeki ulus-üstükurumlar üzerinde de varolduğunu biliyoruz. 57 ülkenin temsil edildiği İslam İşbirliği Teşkilatı, bu yüzden başarılı olamadı. Irak işgal edildi, sustu. Afganistan işgal edildi, sustu. Suriye kanlı bir savaşa sürüklendi, sustu. Mezhep savaşı tezgahlandı, sustu. Terör bütün bölgeye yayıldı, sustu.

Zirveler yapıldı, konuşmalar yapıldı, organizasyonlar kuruldu, paraharcandı, etkili bir çözüm ortaya konulamadı. Bir ses, bir duruş, bir tavır, bir çıkış sağlanamadı. Bunca enerji, emek yıllarca boşa harcandı. Ya da hiçbir şey yapılamadı. Oysa bu ülkelerin bulunduğu yer, kaos coğrafyası ilan edilmişti.

Tarihten kaçmayın

Özellikle son yirmi yıl, Birinci dünya Savaşı benzeri bir talana, yıkıma sahne oldu. Bırakın yükselişi, istikrarı, refahı, özgürlüğü, varolanlar korunamadı. Sesi gür çıkması gerekenlerin sesi kesildi. Tarih yapması beklenenler tarihten kaçtı.

14 Nisan'da bütün bu ülkeler İstanbul'da toplanacak. Devlet başkanları veya temsilciler biraraya gelecek. Yeryüzünün ana ekseninin yöneticileri oturup konuşacak. Ne diyecekler, ne konuşacaklar, nasıl bir çağrı yapacaklar, ne tür bir çıkış yolu bulacaklar? Ya da bunları yapabilecekler mi?

Demokrasi için, özgürlük için, refah için, sosyal huzursuzluklar için,işgallere karşı, iç çatışmalara karşı, terör örgütleri üzerinden yürütülen örtülü operasyonlara karşı, temsil ettikleri yüz milyonlarca insana ne diyecekler?

Kaç ülke daha parçalanacak?

Coğrafyamız çok zor durumda. Bunu durduramazsak, ülkeleri yakınlaştıramazsak birkaç yıl içinde birkaç ülke daha parçalanacak. Ülkeler yeni cephelere bölünecek ve bugüne kadar ülkelerle sınırlı olan iç savaş bölgesel savaşa dönüşecek.

Biz 20. yüzyılı kaybettik. Bir kayıp yüz yıl daha yaşamak istemiyoruz. Bu coğrafya yeniden 20. Yüzyıl yaşasın istemiyoruz. Bir yol arıyoruz. Güçlü bir çağrı, güçlü bir dayanışma istiyoruz. Birbirinden kopan ülkelerin yeniden yakınlaşmasını, ulus üstü yeni yapıların kurulmasını ve bunların etkin olmasını istiyoruz.

Bugün susarsanız yarın Basra Körfezi savaş alanına dönüşecekDoğu Akdeniz dünyanın en sancılı yeri haline gelecek.Kızıldeniz kana bulanacak. On yıl içinde belki on ülkeye iç çatışmalar servis edilecek.

İstanbul Zirvesi'ne katılanlar, ülkelerinize, milletlerinize, coğrafyanıza karşı sorumluluğunuzu yerine getirin. Tarih yapıcı rol üslenin. Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar dalga dalga gelen tehditlere meydan okuyun. Coğrafyayı saran umutsuzluğakarşı bir çıkış yolu gösterin.

Unutmayın, her ülke için yeni haritalar çiziliyor. Bu rüzgarı tersine çevirin!


  • İbrahim Karagül

Kullanma sanatı


Henüz 1. Dünya savaşı başlamamıştı.
Siyonist Baronlar, Avrupa'da ve Amerika'da bankalarla ülkeleri kontrol etmeye başlamıştı. Aynı zamanda hem ABD hem de Avrupa medyası ellerindeydi. Ve medyalarında tüm Avrupa'ya öfke kusarlarken, sadece çok ilginçtir Almanya'yı göklere çıkarıyorlardı. Öyle bir yayın yaptılar ki, bir anda tüm ABD kamuoyu ALMANCI oluverdi. Almanya harikaydı, özgürlükleri getiriyor, insanları seviyordu.
Almanya süperdi, tek dosttu. Almanya demek artık Amerika demekti.
1.Dünya savaşı patladığında Almanya kazanmak üzereydi. Fransa ve İngiltere barış istiyor, masada Almanya'nın isteklerini yerine getirmeye hazırlanıyordu. Amerika'yı medya ile Almancı yapan Siyonist bankaların para babaları, yenilmek üzere olan İngiltere'nin kapısını çaldılar. "Almanların yanında yer alan Osmanlı'yı parçala, sen petrol bölgelerini al, bize Filistin'i ver. Biz de Almancı yaptığımız Amerika'yı dönüştürür, İngilizci yaparız. ABD'yi sizin yanınızda savaşa sokar, kazanmanızı sağlarız." dediler. O güne kadar, Rotschild, Rockfeller, Kuhn Loeb gibi Siyonist PARANIN FİRAVUNU bankacılar, İngiltere'ye bir cent dahi vermemişti. Parasız ve Almanya karşısında tükenmek üzere olan İngiltere hemen anlaşmayı kabul etti.
İşte o andan itibaren Londra artık bankacı Siyonistlerin elindeydi. Ve sahip oldukları medya ile Almanya'ya saldırmaya başladılar.
Almanya "KATİL DEVLET"ti. (Bu söylem bugün bana hiç yabancı gelmiyor.) Sivilleri, hatta hemşireleri bile öldürüyordu. Öyle ileri gittiler ki "Almanlar Hun kökenli Türk, cani, bebekleri kesiyorlar, çocukları öldürüyorlar" diye manşetlerde yaygaraya başladılar. Kısa süre önce alkışladıkları Almanya artık "DİKTATÖR" tarafından yönetilen, özgürlükleri kısıtlayan, insan hakları ve hukuku rafa kaldıran bir ülkeydi.
Almancı Amerikan halkı bu yayınlarla bir anda dönüverdi. Artık Washington'da, New York'ta sokakta gezenler Almanlardan nefret ediyordu. Nefret tohumlarını ekip ürün almaya başlayan Siyonist medyanın sahibi bankerler hemen başkan Wilson'un kapısını çaldılar. Nasılsa şartlar oluşmuştu.
Toplantıdan çıktıklarında başkan Wilson "Amerika Birleşik Devletleri olarak Almanya'ya savaş ilan ettik" diyordu.
Banka-Para-Medya işte yeryüzünde böyle bir güçtü. Osmanlı'yı parçalamaya, tüm petrol bölgelerinin elinden gitmesine, 11 milyon metrekare topraktan bir milyon metrekarenin altına düşmesine yol açacak kadar muazzam bir SİLAHTI. Bugün o bankerlerin hepsi aynı zamanda parçalanan Osmanlı'dan elde edilen topraklardaki tüm petrol kuyularının üzerinde oturuyor. Ve sahip oldukları medya ile yine Türkiye'ye, Ankara'ya, Erdoğan'a saldırıyor. DAEŞ kurulduğu günden beri, "Türkiye bu terör örgütüne yardım ediyor" diye yazıyorlar. DAEŞ'i obüslerle vuruyoruz, Başika'da askeri üs ile durduruyoruz, üzerine uçaklar kaldırıyoruz, yine de aynı sakızı çiğniyorlar. Türkiye, DAEŞ'e katılmak üzere ülkemize gelen tam 3 bin yabancı teröristi yakalayıp hapse attı ya da sınır dışı etti. İçlerinde Paris'i kana bulayanlar vardı, Fransız istihbaratı uçağı karşılayıp yakalama gereği bile duymadı.
Hatta Danimarka'ya geri gönderdiklerimizi, rehabilitasyon merkezlerinde lüks içinde ağırlayıp, iş buldular, maaşa bağladılar.
Adamlar hala topun ucunu bize çevirip, gazetelerinde "Türkiye DAEŞ'e çalışıyor" dedi. Tam 36 bin yabancının Türkiye'ye girişini yasakladık, DAEŞ'e katılmasını engelledik, o aşağılık medya yine susmadı.
60 DAEŞ militanı Belçikalıyı paketleyip ülkesine postaladı, yine durmadılar.
İçlerinde Brüksel'i havaya uçuranlar vardı, yine durmayacaklar. Türkiye'ye girişi yasaklanan 36 bin kişinin tamamına yakını, Avrupa'da elini kolunu sallayarak geziyor. Adamlar, DAEŞ ile mücadelede kollarını kıpırdatmıyor. Ve bize saldırıyorlar.
Onları anlamakta zorlanmıyorum. Çünkü, Avrupa'nın tüm başkentleri, Osmanlı'nın yıkılmasına neden olan o medyanın sahibi bankerler tarafından yönetiliyor. Saldırmaları da PKK'ya sahip çıkmaları da normal.
Benim içimi acıtan, PKK'ya sahip çıkan akademisyenler, aydınlar, MİT Tırları'na yapılan baskın ve bunun yerli medyada hala "DAEŞ'e yardım" diye pazarlanması.
Pazarlamacıların kimi ABD'ye, kimi Avrupa başkentlerine kaçtı... Kimi de kahraman ilan edildi. Solcusu- dindar görünümlüsü Amerikancı-İngilizci oluverdi bir anda! 100 yıl öncesi tarih sayfalarında yerini aldı. Tarih, bugünküleri de yazacak mutlaka!


Bekir Hazar

‘Erdoğan’sız Türkiye’ hayali peşinde olanlara


Bazıları şöyle düşünüyor; o kadar akıllı ve tecrübeliyiz ki, bizim yaptıklarımızı, kurduğumuz OYUN’u kimse anlamıyor! 
Siz öyle sanın beyler! Rahat olun, daha çok açık verin!
Finans piyasalarındaki “zeka kokan adımlarınızdan” siyasi-ekonomik-sosyolojik dokuya yönelik her adımınıza hatta ihanetinizin sırıttığı gizli sarmalınızdan yurtdışı ABİLERİNİZE kadar görmediğimizi, analiz etmediğimizi mi sanıyorsunuz!!
Gizli ittifaklar, dahice fikirler, medya operasyonları, destekler gibi görünüp BAŞKANLIK başta olmak üzere kavramları yıpratanlar... vs... vs...
Efendiler, NEYİN ARKASINA SAKLANIRSANIZ SAKLANIN KABAK GİBİ ORTADASINIZ...
Sevgili dostlar, bu yazı “lider neden hedef” yazımın devamı ve bu satırları okumadan o yazıyı bir daha okumanızı rica ediyorum...
Peki LİDER neden hedef?
DEVLET’i ayağa kaldıran isim neden yine “12’de”! NEDEN BİRİLERİ HALA DERS ALMADAN, “ERDOĞAN’SIZ TÜRKİYE” PROJESİ PEŞİNE YENİDEN DÜŞTÜLER!
SEVGİLİ DOSTLARIM, BU DAVAYA, LİDER’E GÖNÜL VEREN ABİLERİM, KARDEŞLERİM,
Anadolu’ya girip YURT yapma yolunda ilerleyen ordunun arkasında bir “akıl” ve binlerce yürek vardı... O akıl Nizamülmük’ten başkası değildi... Cezası gecikmedi, sahada yenilemeyenler, HAŞHAŞİLER tarafından “akil adamın” öldürülmesiyle durdurulmak istendi... O GÜNDEN bugünlere tarih birçok “haşhaşin, birçok brütüs” gördü... Görmeye de devam ediyor!
Son günlere bakınca durum çok açık; tarih tekerrür ediyor ve Cumhuriyet kurulduğundan bugüne ilk defa ANADOLU’ya gerçekten yerleşen bir Türkiye gerçeğini hayata geçiren, SEÇİLMİŞ BAŞBAKAN VE SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI OLARAK coğrafya dinamiklerini canlandıran Erdoğan, yine büyük bir saldırı altında...
UYUYAN HÜCRELER UYANDIRILIYOR VE HAREKETE GEÇİRİLİYOR... Hedef doğrudan Erdoğan ve sistemi “en noktasına” taşımak istediği HEDEFLERİ...
Sevgili dostlarım, uzun bir süre önce bir yazı kaleme almış ve “bu sefer ele geçirdik” şarkısını söyleyenlere şu satırlar ile seslenmiştim, tekrar ediyorum bu ilk kalkışmalarında yazılmış eski bir yazı, aynen paylaşıyorum;
“...2014’te ve/veya başlayan sürecin sonunda şöyle olacakmış, böyle olacakmış, o gidecek, bu çıkacak, şu koltuğa da şu gelecekmiş! Bununla yetinmeyenler daha da ileri gidiyorlar, senaryolarında partileri bölüyorlar-topluyorlar hatta hızını alamayanlar milli mutabakat hükümeti kurmaya kadar gidiyorlar! Bu konuşmaların ve içi boş lakırdıların tamamı o kadar ilginç ve aslında o kadar komik ve Türkiye adına düşündürücü ki! Bu yer değişikliklerini yapanların, koltukları paylaştıranların, kafalarında taraflar KURGULAYIP, onları kavga ettirenlerin, bana göre gerçeklerden asla ama asla haberi yok. Kendi odalarındaki hayal dünyalarında, kendi çevrelerindeki istek-arzu denizlerinde yüzüyorlar. Dediğim gibi olanlar çok ilginç! Gördüklerimiz ve duyduklarımız bu kadar da değil. Daha birkaç ay önce yalvar yakar randevu alarak Erdoğan’a gidip, Türkiye uçuyor raporu sunanlar, yapılan baskı ve denenen darbeler sonucu devre dışı kalarak Erdoğan’ın işi bırakacağına o kadar eminler ki; basıyorlar yurtdışında açıklamayı: Türkiye dinamit üstünde oturuyor, Türkiye Batı’dan kopuyor, ne yapacaksanız acele edin! Sonuç: Beyler kendinize GELİN! Bu ülkede, seversiniz-sevmezsiniz; SEÇİLMİŞ bir lider var ve o lider, halkın verdiği devleti yönetme görevinin başında ve Türkiye normal süreçlerini devam ettiriyor! Bir noktanın daha altını çizeyim; bunu bir Türk vatandaşı olarak yazıyorum ve sadece son iki haftada yaşananları gözlemleyerek bu çıkarımı yapıyorum; Türkiye öyle bir denge üzerinde duruyor ki, o dengenin altın noktası Erdoğan... Bunu idrak edemeyip ‘Erdoğan olmasın da ne olursa olsun’ hayaline kendini kaptıranlar ve düşüncelerini bastırıp, inanmadığı halde sahte davrananlar o kadar çok ki; Erdoğan’ın cm yerinden oynamasında içlerinde biriktirdikleri her şeyi ortaya dökmeye hazırlar... Bu ‘sahtekarlar koalisyonu’ ve sahip oldukları ‘Türkiye manda bile olsun ama Erdoğansız olsun’ mantıkları, bu ülkeyi seven bir vatandaş olarak Türkiye adına beni korkutuyor... Son söz: GÜÇLÜ LİDERİ olmayan bir Türkiye’de kendini bastıranların nasıl patlayacağı ve Türkiye’yi nerelere çekebilecekleri çok ama çok ciddi sorgulanmalı! Hangi siyasi görüşten olursanız olun şu gerçeği lütfen idrak edin; kendi hırsları için Türkiye’yi geçmişte acımadan yakanlar ve bugün de yakmak için fırsat kollayanlar , ‘Erdoğan çekincesiyle’ kıpırdayamaz haldeler. Olaya siyasi değil Türkiye’nin ‘altın dengesi’ ve hepimizin her türlü güvenliği açısından bakınca; 17 Aralık ve Gezi Darbe Denemeleri’nin GÜÇLÜ LİDERLİK olmayan bir Türkiye’de bu halka neler yapabileceği çok ama çok açık... Hedef çok açık; güçlü liderliği yık, Türkiye’nin malını, canını, kanını em! Aynen eskisi gibi!
Sevgili dostlar, konuyu açtık, sorgulamaya ve paylaşmaya devam edeceğiz...
KORKUSUZLUĞUMUZ KARŞIMIZDAKİLERİN KORKUSUDUR...
BU ÜLKE BİZİM VE TAM OLARAK HALK İKTİDARI TESİS EDİLENE KADAR LİDER’İN ARKASINDAKİ MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK...

Yeni dünya düzeni



DÜNYADA takip edilmesi çok zor gelişmeler oluyor! Bunları medyada görmek neredeyse imkansız. Hep içerideki küçük ve acı veren olaylarla yetinmek zorunda bırakılıyoruz. Sur, Cizre, şimdi de İdil ve Nusaybin'le uğraşacağız. Uğraştıracaklar. Hatta Güneydoğu'daki Kürtler ile Suriyeli mülteciler arasında da yakında GERGİNLİK çıkarmak isteyeceklerdi.Çıkacaktı da! Devamlı olarak ya içeriye dönüyorduk ya da en fazla bölgeyle ilgileniyorduk! Ama olanlar tahmin edemeyeceğimiz kadar AKIL DOLU ve KARIŞIK! Adamlar buna YENİ DÜNYA DÜZENİ diyorlar! Bunu kuran ve hayata geçiren bir akıl var. Ve yürüyorlar! Kaç kez yazdım! Fransa'daki Charlie Hebdo baskını ve daha sonra yaşanan Paris katliamı Avrupa'yı titretti! Birileri bir yandan Avrupa ile Ortadoğu'nun ilişkisini kesmek istiyor bir yandan da bütün insanlığı yollara döküyordu! BAKIN! Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu'dan yola düşen her çocuk, her anne, her baba, her aile AVRUPA'ya gitmek istiyordu! Kimse Malezya, Singapur, Hong-Kong, Çin ya da Rusya'yı tercih etmiyordu! NEDEN? Motivasyon neydi? Avrupa'da ne varsa bu ülkelerde ve başkalarında da vardı! Hemen tarihe bakalım! HUN'lar Volga ve Don nehirlerini aşıp BATI'ya yönelince ortalık karıştı. Hunlar gelince GOTLAR, SLAVLAR ve CERMENLER Avrupa'nın içlerine İspanya'ya hatta Afrika'ya kadar gitti! Avrupa içinden çıkılamaz bir hal aldı! Uzatmayayım! Bunun sonucunda dünya değişti! Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldı. Batı Roma ve Bizans diye... Göçlere dayanamayan Batı Roma sonunda çöktü. Avrupa 100 yıl süren karışıklıkla baş başa kaldı. İlkçağ bitti, Ortaçağ başladı. Ve en önemlisi AVRUPA'DA DEREBEYLİK YANİ FEODALİTE ORTAYA ÇIKTI.Devletlere alternatif olarak! Feodalite, derebeylik, BARONLAR aynı şeydi! Devletler kadar kendilerini güçlü bulan ailelerdi! Hatta daha üstün görürlerdi. İçinden geçtiğimiz zaman diliminde anlamasak da MODERN BİR KAVİMLER GÖÇÜ ile Avrupa'yı yıkacaklardı! Amaç bu! Avrupa'daki bütün ULUS DEVLETLER tehdit altında. Gelenlerin çoğu Müslüman! Mısır'dan, Libya'dan, Suriye'den, Irak'tan, Pakistan'dan, Afganistan'dan, Moğolistan'dan geliyorlar! Afrika'yı saymıyorum bile... Dediğim gibi hepsi Avrupa'yı istiyor! Demek ki bir akıl, hem organizasyonu yapıyor hem de koordinatları veriyor! Bu organizasyonun içindeki önemli aktörlerden birinin SOROS olduğu iddia ediliyor! Hemen Soros'a gidelim... Soros, 8 Kasım'da İstanbul'a geldi. RUS UÇAĞI DAHA DÜŞÜRÜLMEMİŞ, TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ GERİLMEMİŞTİ! Neler söylüyordu? "Bana göre Türkiye'nin AB ile daha fazla yakınlaşmaya ihtiyacı var. Rusya rol model olarak görülürken Suriye'ye saldırdı. Bu davranışıyla Rusya, Ortodoks Hıristiyanlığın Ortadoğu'daki savunucusu rolüne geri döndü. Tıpkı 2'nci Katerina'nın Haçlı Seferi politikalarındaki rolüne... Bana göre Putin ile Erdoğan arasında ittifak mümkün değil..." Son cümleyi iyi okuyun! Bir daha okuyun! Uçak işine bir de böyle bakın! Soros, Avrupa'nın içinde bulunduğu durumu çok güzel anlatıyordu: Sinemada yangın çıktı. Ama çıkış kapısı yok! Soros bu kadarla da yetinmiyordu! Bizlerin pek duymadığı şu sözleri söylüyordu: "Avrupa Birliği mülteci krizi ve lider eksikliği nedeniyle parçalanacak. Almanya, Merkel yönetiminde büyük bir hegemonya kurdu. Ama bu güce çok kolay ulaştı. Şimdi onlar için karar zamanı! Avrupa'nın en etkin gücü olmak için gerekli sorumlulukları kabul ediyorlar mı?" Volkswagen krizi, Fransa'nın terörle imtihanı, yaşlanan nüfus, göç dalgaları ve parasızlık Avrupa için gerekli uyarıları içinde barındırıyordu! Soros ve arkasındaki AİLELER başka bir DÜNYA istiyordu! Jacob Rothschild geçenlerde "Putin Yeni dünya Düzenine ihanet etti..." diyordu! Soros'un patronu Putin'le uğraşıyordu. Putin'de uçak düşürülmesi olayından sonra SOROS'a bağlı ne kadar kurum ve kişi varsa Rusya'dan tutup atıyordu! Kalan da hapsi boyluyordu! Putin de geçtiğimiz günlerde şunları söylüyordu: Rusya Yeni Dünya Düzeni'ni kurmaya çalışanları engellemede aktif rol alma niyetinde değildir, ta ki onların Yeni Dünya Düzeni çabaları, Rusya'nın hayati çıkarlarına çarpana kadar..." Soros SOL'cuları da yanına alarak Avrupa'yı yıkmak ya da ele geçirmek için adımlar atıyordu! Merkel de buna GÖÇMENLERİ ALARAK cevap veriyordu. Oyunu bozmaya çalışıyordu yani... Ama Soros paranın sahiplerinin sözcüsü! Parayı elinde tutanlar Amerika ile çatışırken ne oldu da KÜRESEL bir oyun için sahneye çıktılar!TEKRAR! İşte burada PARAYA bakmak gerekiyordu! Paranın akış hızı ve yer değiştirmelerine... Dünya VERGİ konusunda anlaşırken tek bir ÜLKE buna karşı çıktı, imza atmaya yanaşmadı! AMERİKA! Servet sahiplerinin vergi yükünden kaçabilmek için başvurduğu deniz aşırı off-shore hesaplarının tespit edilip vergilendirilmelerini sağlayacak anlaşmayı İsviçre, Cayman Adaları, Singapur ve Hong Kong gibi vergi cenneti olarak bilinen ülkeler bile imzaladı. Ancak Amerika "Ben yokum!" dedi... Bu ne anlama geliyordu? Dünyanın para merkezi olarak bilinen bütün ülkeleri artık VERGİ ALMA konusunda anlaşmıştı. Amerika buna karşı çıkarak DOLARI ANAVATANINA geri çağırmaya devam ediyordu. Parayı elinde tutan aileler buna şimdilik ses çıkarmıyordu! Anlaşmanın altında herkesin imzası vardı! İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra BÜYÜK DENGE ABD-RUSYA arasında kurulmuştu. Başkan John F. Kennedy "Bu büyük denge Amerika ile Almanya arasında kurulsun!" dediği için öldürüldü. Amerika yakında OBAMA'sız bir döneme girecek. Soros ve arkasındaki aileler, PARANIN YÖNÜNÜN DEĞİŞMESİNE KAYITSIZ KALDI! Paranın Amerika'ya akmasına razı oldular! Acaba karşılığında ne aldılar? AVRUPA'YI MI? Yakında bütün para çok daha güvenli merkezlere inecek! Burası da Amerika olacak! Bu belli! Peki Ortadoğu ateş içindeyken, Rusya tepkileri göğüslemeye çalışırken, Avrupa göçle uğraşırken filmin sonunda ne olacaktı! Ülkemizi korumak ve daha ileriye götürmek için bunlara kafa yormamız gerekiyordu! Bu denklemde hiçbir ismin önemi yoktu! Birlik olursak ayakta sağlam ve güvenli kalabilirdik! Dünyada TAŞLAR yerinden oynadı! Bunun siyaseten de Türkiye'ye yansımaması mümkün değil. KÜRESEL ANLAMDA her oyuncunun içeride bir GRUBU, KLİĞİ ve EKİBİ var! Zaten hep böyleydi! Unutmayın herkes ama herkes izleniyor ve kaydediliyor! Herkes! Kimin nereye bastığı biliniyor! Yeryüzünde yalnız değiliz... Nereye gittiğimizi bilmemiz için kimin ne oyun kurduğunu anlamamız gerekiyor!İÇERİDE HAREKETLENME başladı. İçeridekiler de bilmez ama emir büyük yerdendir! Yeni Dünya Düzeni'nde yer almak istiyorsak birlik ve dirlik içinde yürümeliyiz! Bakın adamlar bunları planlarken, biz içeride nelerle uğraştırılıyoruz! Hep böyle oldu! SOVYETLERdağılırken biz TERÖR DARBESİYLE kafamızı kaldırıp bakamadık bile! Ne olduğunu anlamadan yıllar gelip geçti... Şimdi büyük fırsat var! Ancak içeridekilere dikkat! Hepsinin bir eli dışarıdan birilerin avucunda! PKK, DAEŞ, DHKP-C gibi tabelaların altında görünmeyenler ile yakında görülecek olanlar yan yana! 
Dikkatli olun!

NOT: Hem Avrupa'nın, hem Ortadoğu'nun hem Rusya'nın içinde farklı akımlar savaşıyor! Çin de bu arada ne kadar şöhretli futbolcu varsa parayı bastırarak alıyor ve kendi oyununu kuruyor! İZLEYİN
Savaş çok büyük çünkü!