ABD, DBA olmalı


"Ortadoğu parçalanacak... 22 yeni ülke doğacak" diyen kadını Amerika'da Dışişleri Bakanı yaptılar.
Parçalanmak, 22 yeni ülke doğurmak demek, bölgenin kan gölüne dönmesi demekti.
Açık açık "Sevgili dünya, biz plan yaptık, Ortadoğu'da göller oluşturup kırmızıya boyayacağız" demekti bu.
Milyonlarca insanı hazırladıkları plan uğuruna öldüreceklerini bir müjde olarak yeryüzüne duyurdular. Kan gölünde ölen ölecek, kaçanlar da gidecek yer bulamayacak, denizlerde boğulacaktı.
Suriye'nin dörde bölüneceğini, iç savaş çıkmadan önce New York Times gazetesinde başyazıda ilan ettiler. "Plan hazır, bundan kaçış yok" dediler.
Türkiye o dönemde işini gücünü bıraktı, Esad'ı uyardı. "Ülkeni parçalayacaklar...
Geliyorlar... Tedbir al, reformlar yap hemen... Yoksa kırmızı boyalar yolda...
Akbabalar uçuşuyor üzerinde
" dedi. Esad anlamadı ve dinlemedi. Önünü göremeyen bir lider olarak, planı hazırlayanların ekmeğine yağ sürüp halkını katletti. Dünya tarihine katil olarak damga vurdu. Dün de bir rapor yayınlandı "Kimyasal silah kullandı" diye...
Zulmü ve katilliği tescillendi. "Ortadoğu'yu parçalayacağız" diyenler, Okyanus ötesinde planlar yapanlar "Esad gidecek" diyerek söz verdi. İnsanların eline silah tutuşturup sahaya sürdü. DAEŞ'i örgütlediler, sahaya sürdüler. Esad muhaliflerine "Sonuna kadar yanınızdayız, yürüyün" dediler.
Esad, ayakta kalmak için gitti PYD ile anlaştı. Onlara hiç dokunmadığı gibi, ordularını çekip şehirlerin anahtarını teslim etti. ABD, iç savaşın yaşandığı Suriye'nin kuzeyine baktı, her yer güllük gülistanlık.
Ülkede savaş yaşanıyor, oluk oluk kan akıyor, kuzeyde insanlar çay kahve içiyordu.
Hemen, DAEŞ'i kuzeye sürdüler, Kobani'yi kan gölüne çevirdiler. Burada önce öfke ve intikam duygularını körüklediler. Gökten silah yağdırdılar uçaklarla. Bomba ve silah yüklü sandıklar bir DAEŞ'in üzerine, bir PYD'nin üzerine düşüyordu. Tarlalardan gülerek sandık toplayan iki tarafın görüntüleri tüm dünya televizyonlarına yansıyordu. Atan razı, toplayan herkes razıydı. Gökten silah yağdıranlar, ardından gidip "Sizin yanınızdayız" diyerek PYD'yi kara ordusu haline getirdi. Esad'ın en başından beri desteklediği PYD, aynı zamanda da ABD'nin askeri gücü olmuştu.
Dolayısı ile "Esad'ı devireceğiz" diyerek Suriye'de muhalefete gaz veren Washington aslında taa o zaman Şam ile ortak olmuştu.
Sonradan Moskova'ya da "Buyur gel" diyerek bu şeytani ortaklığa dahil ettiler. Önceki gün ABD Genel Kurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Kongrede kurulan komisyonda sorgulanıyordu. Kendilerine "Yahu kardeşim siz Esad'ı devirmeyecek miydiniz" diye soruluyordu. "Suriye'de bu plan üzerine Amerikan uçakları, silahları, dolarları kullanılmıyor mu? Amerikan halkına böyle söylemediniz mi? Suriye'deki muhaliflere bu garantiyi vermediniz mi" diye soruyordu komisyondaki senatörler. ABD Genelkurmay Başkanı "Kem-küm, gak guk" diyordu. "Esad'sız Suriye planınız yok muydu" diye ısrarla gelen soruya "Bizim tek derdimiz DAEŞ ile" diye cevap veriyordu.
Senatörler "Esad'a gel Esad'a... Gidecek diye halkımıza verilmiş sözünüz var" diye tekrar tekrar soruyordu. Askerin de Bakan'ın da ağzından 
"DAEŞ, tek hedefimiz o" cümlesi çıkıyordu. Yani "Esad ile bir derdimiz yok" demek istiyorlardı. Utanmasalar "Biz o eli kanlı katille ortağız şu dönemde" diyeceklerdi. Senatörler yüzlerine karşı "Suriye'deki planlarınız iflas etti" diye bağırdılar. Amerikan halkı kandırılmıştı.
Suriye'deki muhalifler ve koalisyona katılan ülkeler aldatılmıştı. Umurlarında değildi verdikleri sözler... Ölüme gönderdikleri insanlar, onların ülkeden kaçan milyonlarca ailesi hiç önemli değildi. Bir dakikada satarlardı çıkarları uğuruna. Şimdi Esad çıkmış "PYD bizim" diyor. Rusya da aynını söylüyor. ABD en baştan beri zaten "PYD bizim" diye bas bas bağırıyor. O PYD gidip Halep'te muhaliflere saldırıyor. O PYD gelip Ankara'da bomba patlatıyor. Washington hemen çözümü buluyor; PYD'ye "İsminizi değiştirin" diyor. Böylece sorunun biteceğini zannediyor. Bence tam tersi yapılmalı diye düşünüyorum. ABD ismini değiştirirse kökten bir çözüm yaşanır. DBA olabilir yeni adı mesela. Böylece kongredeki senatörlere, o Generaller ve Savunma bakanı rahat rahat ifade verebilir. "Suriye'de Esad gidecek diye biz söz vermedik, ABD verdi... Biz şu anda DBA'yız" diyebilirler. Böylece kimseyi kandırmamış da olurlar. Washington'a yardımcı olayım dedim!

Kırmızı Kart



Almanya'da bir kasaba... Adı Bautzen... Cumartesiyi pazara bağlayan gece yangın çıkıyor. Çok sayıda meraklı yanan binanın etrafını sarıyor.
Alkışlar ve sevinç çığlıkları dumanla birlikte gökyüzüne yükseliyor. Olay yerine itfaiye geliyor ve yangını söndürmeye başlıyor. Alevlere sevinç çığlıkları atan kalabalık, itfaiyeyi yuhalıyor. Çünkü yanmakta olan bina Suriye'den gelen mültecilere ayrılmış durumda."Bırakın yansın" diye feryat ediyor kalabalık.
İtfaiyeye saldırıyor. Polis mültecilere ayrılan o binanın ırkçılar tarafından kundaklandığını açıklıyor. Yılbaşı gecesi Almanya'da binlerce kadın polise başvurdu."Suriyeli mültecilerin taciz ve tecavüzüne uğradık" diye. Polis yaklaşık iki aydır tüm başvuruları tek tek inceledi. Ve önceki gün Alman Savcılığı tüm tecavüz iddialarının "YALAN" olduğunu açıkladı. Önceki gün Almanya'nın Lausnitz şehrine 150 mülteci getirildi. Bir yurda yerleştirilmek üzereyken bir anda ağzından salyalar akan bir grup peydahlandı. Ve mültecilere saldırdılar. Saldırgan grup nereden haber aldı? Mültecilerin o yurda geleceğini nereden biliyordu? Mültecileri ite-kaka otobüsten indirip toplama kampına sokar gibi davranan polisten açıklama geldi; "Şeyyy... Mültecileri yerleştireceğimiz yurdun müdürü Alman Irkçı parti AFD üyesi... O haber vermiş aşırı ırkçılara..." Avrupa'nın lideri Almanya'da hergün bu ve benzeri insanlık dışı manzaralar yaşanıyor. Türkiye'ye Cumhurbaşkanları Gauckları gönderip, insanlık dersi vermeye kalkanlar, Avrupa çökecek korkusuyla, polisiyle, istihbaratı ile mültecilere yapılan saldırılara göz yumuyor.
Suriye'de Ruslar önüne geleni bombalayıp, Avrupa'ya kaçmaları için mücadele ediyor.
Suriye'de Rus bombalarından, DAEŞ-ESAD-PKK-PYD-Tahran füzelerinden ölümden kaçanlar, Avrupa'nın göbeğinde ÖLÜM KORKUSU yaşıyor. İnsanlığın bittiği yereyiz. Birleşmiş Milletler dün yeni bir rapor yayınladı. Avrupa'ya kaçış yolunda Aylan bebeğin öldüğü Eylül ayından bu yana her gün iki bebek daha aynı şekilde hayata veda ediyor. Bugüne kadar tam 369 Aylan bebek Suriye'deki katillerden kaçarken denizde boğularak can verdi. İnsanlığı toprağa gömenlerin, harita cetvelleriyle oturdukları masalarda daha çok öldürme planları yaptığı bir dönemde, çocuklarını kaybeden anaların feryadı göklere yükseliyor.
Aşağıdaki aşağılıkların ise umurunda değil.
Rusya ve Amerika kol kola vermiş, "Nasıl Avrupa'yı çökertiriz" diye ölümlere ve korku dağlarına, mülteci akınlarına yol veriyor. Peki bu gözü dönmüşlerin planı başarıya ulaşır mı? Londra'ya bakın, İngiliz sinsiliğine bakın anlarsınız. Evet İngilizler Haziran ayında referanduma gitmeye hazırlanıyor. "Avrupa Birliği'nden çıkalım mı" sorusuna halka soracaklar. "Çıkın" cevabı gelirse topuklayacaklar.
Yani İngilizler Avrupa Birliği'nden kaçmaya hazırlanıyor. ABD-Rusya'nın "Suriye'de ölüm, Avrupa'da çöküş" planına Londra'dan hemen "Biz de bu oyunda varız" cevabı geliyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün önceki gün bir rapor yayınlıyor. Rapora göre, silah ticareti son 4 yıl içerisinde yüzde 14 arttı ve küresel silah ticareti pazarının %33'ünü elinde bulunduran ABD, dünyanın en büyük silah ihraç eden ülkesi unvanını bu yıl da elinde tuttu. ABD'nin Suriye'deki KANLI PLAN ortağı Rusya ikinci sırayı aldı. Sonra Çin ve satışlarını katlayan Almanya geliyor.
Almanya'daki yasalara göre silah şirketlerinin izin almadan sıcak çatışmaların yaşandığı veya insan hakları ihlallerinin olduğu ülkelere satış yapması yasak. Ancak birçok Alman firması ikinci ve üçüncü ülkeler üzerinden silah ticareti yapıp, yasağı deliyor. Ya da KANüzerinden gelecek PARA uğuruna Alman Devleti, ÖLÜM TARLALARINA silah satışına göz yumuyor. Para ve çıkar uğuruna ülkeleri dizayn etme ve katliamlara yol verme operasyonları yapan Batı'nın Çakalları, böyle bir ortamda GEÇİŞ YOLU Türkiye'yi yanına almak için birbiriyle çatışıyor. Çünkü Türkiye olmadan bölgede hiçbir plan hayata geçirilemez. Ankara böyle bir ortamda hem Çakallarla boğuşuyor hem de dünyadaki mazlumların HAMİSİ olmak için kendini yırtıyor. Dışarıya karşı müthiş bir mücadele verirken, içerideki taşeron kokarcalar Ankara'yı sırtından vurmak için pis kokular yayıp, sahiplerine hizmet ediyor.
Kim ne yaparsa yapsın, kim kime çalışırsa çalışsın önemli değil. Ankara hepsinin hakkından gelecek. Çakallara ve kokarcalara kırmızı kart gösterecek.