Son Kale



AMERİKA, Irak'ı hedef alarak iki kez operasyon yaptı. Saddam'ı da, Esad'ı da, Kaddafi'yi de pek sevmezdi.
Asıl hedef ise BAAS anlayışıydı. Baas baskıcı ve SOL bir mekanizmaydı!
Pek çok özelliğinin yanı sıra en yüksek sesle söylediği şey AMERİKAN KARŞITLIĞIYDI!Irak'a yapılan iki operasyonun ciddi bir maliyeti vardı. BAAS'ı bitirmek ilk adım olsa da asıl amaç bölgede yeşeren ve İSLAM'IN belirleyici olduğu alanda filizlenen MARKSİST PKK'ydı. Irak Saddam'la hedefteyken, hızla büyüyen Marksist PKK, Washington'un uykularını kaçırdı.
Endişelerini artırdı!
Avrupalı güçler başından itibaren PKK'nın içine sızdı. SOL örgüt olarak ilerleyen PKK aslında Türkiye'deki diğer SOL örgütler gibiydi. Temel motivasyonları Amerika'ya şiddetle karşı çıkmalarıydı.
Çıkıyorlardı da...
Bu operasyonu SOVYETLER yapıyor görünüyordu. Onların hiç etkisi yoktu ama karizmayı çizdirmemek için görmezden geliyorlardı. Sol hareket İngilizler'in güdümünde gidiyordu.Bunun üzerine Amerika olaya müdahil oldu! Bu adımdan sonra PKK bir anda ETNİK MİLLİYETÇİLİK yapan bir örgüt haline geldi.
Amerikalılar için KARŞILARINDA duran Arap sosyalizmi kadar PKK da tehlikeliydi. İçine gidip DNA'sıyla oynadılar. Başkalaştırdılar. Sonra peş peşe gelen eylemlerle araya kan davası soktular. Tarih ve din birliği bizleri yan yana tutuyordu ama gözyaşı bir türlü dinmiyordu.
Eski Ankara da olayı TANIMLARKEN sıkıntı çekiyordu. Hepimizde az çok olan BÖLÜNMEkorkusu ağır basıyordu.
Oysa Amerika baştan beri Kürtler'i ARAPLARIN İKLİMİNDEN koparmak istiyordu.
Saddam'ı Kürt gardiyanlara astırmasının nedeni buydu! Ancak Washington'un en büyük korkusu, bize söylemeseler de TÜRKİYE'nin KARŞILARINA ÇIKMASIYDI. Kürt kartı Ankara'yı rahatsız ediyor ve bunu biliyorlardı. Ankara da BAAS gibi karşılarına geçtiği an bölgede hiç şansları yoktu. Bu nedenle Kürtler'e ASLA ve KAT'DEVLET KURDURMAYACAKLARDI!
Kurduramazlardı...
Irak'a yapılan iki operasyon sonucu ülke bölünecek ve sınırlar değişecekti.
Plan buydu.
Ama Türkiye'nin istemediği hiçbir şey olmayacaktı. Bize rağmen bir şey yapamazlardı.
Bütün bunlara rağmen KÜRTLER'i aynı çatı altına toplamak gibi çok uzun zaman alınmış kararları vardı.
Ortadoğu'daki ailelere ve BAAS'a dayalı sistemi değiştireceklerdi.
İngilizler'in kurduğu sistemi kaldırıp çöpe atacaklardı. GÖÇ DALGASI ile Avrupa'yı dağıtacaklardı. Yeni bir dünya kuracaklardı. Bunları yaparken, Ankara'yı karşılarına almamaya özen göstereceklerdi. Avrupa'yı saf dışı bıraktıktan sonra bütün güçleri ile ÇİN'e saldıracaklardı. Pekin de Tahran ile çok iyi ilişki kurmuştu. Çin'in önce Ortadoğu sonra da Afrika'ya atlamak gibi bir amacı vardı. İki ülke ile iyi geçinmek zorundaydı.
Önce İran sonra Türkiye... 17 ARALIK aslında İran ile dolayısıyla Çin ile ilişki kurulduğu için tertiplendi. Orta ve uzun vadede Çin ile baş etmek için yollar aranıyordu.
Şimdi araları bozuk görüntüsü verseler de Amerika-Rusya ikilisi bu oyunu oynuyordu! Rusya'nın en büyük kabusu Çin'di! Bu tehlikeyi bertaraf etmek için Ortadoğu'ya "PAT" diye indi!
Haritayı alıp baktığınızda "Kim, kiminle dost diye sorgulayın!" Şaşırıp kalırsınız! İnanılmaz bir KAOS var!
Bölgedeki kavganın nedeni Salih Müslim, PKK, PYD, YPG, Esad, Barzani, DAEŞ, Irak ya da İran değil...
Bunlar Amerika-Rusya için gerçekten ciddi rakip değiller...
Bunları tasfiye etmek için birleşmelerine gerek yok! Önce Avrupa'yı dağıtacaklar sonra da Çin'e çökecekler...
Bilmemiz gereken bizim KİLİT ülke olduğumuz! Avrupa'ya ya da Çin'e yanaştığımızda oyunun dengesi değişir!
Kimse bunu göze alamaz!
Ankara bunu bildiği için PYD, YPG ya da PKK tabelasıyla gelenleri içeride bertaraf ettikten sonra masaya oturmak istiyor. Ama onlar da silah yağdırarak bizi masada kilitlemek amacında! Biraz da çaresiz kendilerine mahkum olmamızı istiyorlar...
Bakın hiç bir araya gelme şansı olmayan CUMHURİYET, ZAMAN, HÜRRİYET (Gizli gizli), bazı sermaye odakları, HDP, CHP, Kandil yan yana oluyordu! Öcalan, daha dün İmralı'dan sızan konuşmalarında, "KONTRGERİLLA'nın yeni merkezi UTAH" dedi. Hatta cemaate yakın gazetecileri de "Arkasında devasa güçler var. Yenmek hiç kolay değil" diye de niteledi...
Ancak öyle rüzgarlar esti ki şimdi hepsi yan yana geldi.
PYD bu! YPG bu!
Amerika masada bizi ikna edinceye kadar Rusya'yı da yanına alarak PYD'ye sınırsız destek vermeye devam edecek.
Ankara'nın çok haklı çekinceleri var.
Ama adamlar TERÖR ile üstümüze gelecekler. Askeri ve polisi hedefe koyarak ilerleyecekler. MİLLİ duruşa en çok ihtiyaç duyulduğu günlerde bazıları içeride ve dışarıda"SARAY", "DİKTATÖR", "BAŞKANLIK" diyerek saldıracak.
Kendi kurallarımızla kendi kimliğimizle, kendi gücümüzle ilerlememizi engelleyecek. Engellemek isteyecek.
İçeride kimse konuşmasa da DÜNYANIN YENİ DENGESİNİ TÜRKİYE belirleyecek...
Bazıları kendi ülkesinden o kadar nefret ediyor ki bunu görecek gözleri yok!
İngilizler'in kontrol ettiği SOL ile etnik milliyetçilik yapanlar iç içe!
Geri çekilip baktığımızda Ankara'nın ne kadar büyük bir saldırıya karşı koyduğunu anlarız.MİT TIRLARINI durduranlar, yayanlar, oradaki bilgileri çoğaltıp saklayanlar görünüşte farklı kutuplardaki insanlar!
Yıllarca öyle bilindi! Ama değiller.
Cumhuriyet gazetesinin başyazarını Ergenekon'da alanlar, şimdi o gazeteyle işbirliği içinde!
O gazeteye parayı verenler de düne kadar "ÖNCE ORDU!" diyenlerdi...
Türkiye'ye saldırı olunca hepsi bir araya geliyor!
Adamlar anında aynı safta buluşurken biz en küçük bir rüzgarda bile dağılıyoruz...KENETLENMEMİZ GEREKEN DÖNEMDEN geçiyoruz...
Sadece TÜRKLER'in değil Müslüman dünyasının da sorumluluğu bizde! SON KALE biziz!
Kimse yıkamaz!
Kimse zarar veremez!
Ama içeride omuz omuza olalım...
Bizim yerimizde durmayacağımızı biliyorlar.
Suriye'yi alsak Ortadoğu'yu avuçlayacağımızı, Ortadoğu'yu verseler Afrika'ya sıçrayacağımızı biliyorlar. TEST ETTİLER! Saldıracaklar! Sadece masada küçük payla yetinmemiz için!
Ama öyle olmayacak. Büyük olan bizim olacak. İçeride çözülmeyelim yeter! Söylemezler ama başka şansları yok.
Ortadoğu'da ne Moskova'dan gelen Alexander, ne de Washington'dan gelen John rahat rahat gezebilir!
Bu MEHMET'in işi!
Mehmetçik bunu gösterecek...
Bunun için de saldıracaklar...
Saldırdılar da...

NOT: 
Son cümle yani "Saldırdılar da..." kısmı Ankara'daki hain patlamadan sonra yazıldı...



Ergün Diler

1 Kasım vatan savunmasıdır


1 Kasım Sadece genel seçim değil.


Siyasi partiler arasında yapacağımız bir tercih değil.

Kimin kaç vekil çıkaracağı, hükümetin nasıl kurulacağı, nasıl birkabine şekilleneceği, hangi partinin seçim vaatlerinin etkili olacağı meselesi değil.

Elbette bunlar demokrasimizin gereği ve olacak. Milletimiz yapacağı tercihle yeni iktidar yapısını şekillendirecek. Ama bir 1 Kasımolağan bir seçim olmayacak. Vereceğimiz oy hiçbir şekilde sadece yukarıdakilerle sınırlı kalmayacak.

Çünkü Türkiye olağan bir dönem yaşamıyor. Çünkü olağanüstü bir sarsıntı bütün coğrafyayı, yakın çevremizi sarsıyor, dağıtıyor, lime lime edip ayrıştırıyor. Ve bu çözülme, bu felaket rüzgarıdalga dalga sınırlarımızı zorluyor, şehirlerimizi yokluyor.

Türkiye'nin siyasi tarihinde de 1 Kasım olağan bir seçim olarak yer almayacak. Çünkü yapacağımız tercih Türkiye ile sınırlı kalmayacak. Bütün coğrafyayı etkileyecek, belki de büyük oranda biçimlendirecek.

Yeni siyasi kimlik, vatan savunması

Vereceğimiz karar bir siyasi partiyi tercih etmenin çok ötesinde birtarihi yönlendirme kararı olacak, ülkemizin bundan sonra ne yöne gideceğine, nasıl bir Türkiye şekilleneceğine dair olacak.

Artık bu aşamadan sonra siyasi kimliklerin çok da anlamı kalmadı. Belki bu seçimlerden sonra bambaşka siyasi kimlikler, siyasal hareketler şekillenecek, klasik siyasi kimlik ve duruşlar biçim değiştirecek.

Çok daha esaslı bir kimlik mücadelesine başlayacağız.

Vatan 
esaslı bir kimlik mücadelesi olacak bu.

Acımasız bir direniş, acımasız bir vatan savunması yaşanacak.

Varolmaya
, geleceğe yürümeye, büyümeye, yerli olmaya ve güçlenmeye dönük bir meydan okuma olacak. 1 Kasım belki Cumhuriyet tarihinin en büyük vatan savunmasına odaklı çıkışının miladı olacak.

Türkiye açık saldırı altında

Son üç yılda iyice yıkıcı hale gelen bir darbe süreci yaşıyoruz.

Siyasi iktidarı devirip yeni ve güçlü Türkiye'nin öncülerini tasfiye etmeye hatta yok etmeye dönük çokuluslu müdahaleler yaşıyoruz. Toplumun önünde kim varsa hedef alındığı, inanılmaz kurgu ve kumpaslarla yok edilmeye çalışıldığı bir dönem yaşıyoruz.

Ortak alanları daraltma, bu yönde çabalayanlarıitibarsızlaştırma, toplumsal güven ve dayanışma bağlarını yok etmeye dönük uğursuz girişimlere tanık oluyoruz.

Ukrayna örneği, Mısır örneği üzerine oturtulan açık bir savaş yaşıyoruz. Bu yönüyle Türkiye açık bir tehdit altında.

Gezi isyanı ile Ukrayna'ya, 17 Aralık darbe girişimiyle Mısır'abenzetilmek istenen Türkiye, şimdi de terör üzerinden Suriye'yedönüştürülmek isteniyor.

Gezi projesinde çevrede kalanlar birleştirildi, sokak üzerinden darbeye girişildi. Bir dış müdahalebir iç isyan ve ihanetti.

17 Aralık'ta çok iyi işlenmiş, sistemik bir darbe girişimi yapıldı, muhafazakar bildiğimiz bir örgütün aslında devletin ve toplumun içine yerleştirilmiş bir Truva Atı olduğu ortaya çıktı. Tam anlamıyla bir dış istihbarat operasyonuna tanık olduk.

Daha büyük bir tehdit geliyor

Başbakan asmaya, binlerce insanı hapislere doldurmaya, toplumun önemli bir bölümünü düşmanlaştırmaya dönük bir girişimdi. Darağaçları kurulacak, siyasi tarihimizin en ağır cürmü işlenecek, bir utanç sayfası açılacaktı. Bu yönüyle 17 Aralık bir iç işgal girişimiydi.

Şimdilerde nasıl bir ihanet ağı örüldüğünü, nasıl bir dış istihbarat operasyonuna maruz kaldığımızı, Türkiye'ye diz çöktürmek içinbağrımızda nasıl da “Gurka”lar yetiştirildiğini o kirli dosyalar açıldıkça hayretler içinde izliyoruz.

Ülkemiz bu ağır bunalımları atlattı. Bunların üstesinden geldi. Bütün yıkıcı rüzgarlara, ihanetlere direndi. İnsanlarımızın basireti ve siyasi akıl bunları boşa çıkarmayı bildi.

Ama yeni bir durumla belki çok daha büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Suriyeleştirme, Iraklaştırma, Yemenleştirmeprojeleri artık Türkiye için uygulanıyor.

Sınırlarımızın hemen ötesi Türkiye karşıtı cephelere dönüştürülüyor. Sınırlarımızın içinde, ülkemiz topraklarında içcepheler açılıyor. Siyasi tarihimizin gördüğü en acı ihanetleriyle karşı karşıyayız.

Bu ortaklık artık Başkent'i vuruyor

Tarih yapıcı milletler, devlet aklı, toplumsal hafızası bu mesajları doğru ve zamanında algılar. Tarih yapıcılık böyle bir şeydir ve o milletler böyle ayakta kalır. Bu bilindiği için, son saldırılarda özellikle ülkemizin bu tarih yapıcı gücünü kırmak, öncülerini yok etmek istiyorlar. Savaşı bu yüzden onlar üzerinden yürütüyorlar.

Biz ne kadar dik durursak, ne kadar yerli ve milli olmayaözenirsek, ne kadar bu yönde adımlar atarsak aynı ölçüde saldırılara maruz kalıyoruz, kalacağız.

Bu saldırıların içerideki ortakları artık açık açık “iç savaş” söylemleri servis ediyor. Medyası kalemini kaleşnikof gibi kullanıyor, ülkeye kurşun sıkıyor. Eskinin iktidar belirleyici oligarkları terör örgütleriyle ortaklık kurup ülkenin başkentini vuruyor.

Terör örgütlerinin karargahları dağlardan şehirlere taşındı, şirket merkezleri ve medya ofisleri terör karargahlarına dönüştürüldü.
Etnik kimlik, mezhep kimliği ve çevrede kalmış tüm marjinal kimlikler bu büyük saldırıda ön cephelere sürülüyor.

Mesele seçim değil, Türkiye meselesidir

Ülkemiz, Osmanlı'yı dağıtan müdahaleden bu yana en büyük ayrıştırma ve çatıştırma operasyonuyla karşı karşıya.

Cemaatler, şirketler, örgütler üzerinden, sokak üzerinden ve devlet içine sinmiş örgütler üzerinden servis edilen büyük bir tehditle yüz yüzeyiz. Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden, AK Parti düşmanlığı üzerinden yürütülen proje, aslında Türkiye'nin büyük yürüyüşüne, meydan okumasına karşı saldırıdır.

Suriyeleştirme projesini boşa çıkarmanın yolu 1 Kasım'dır. Mesele seçim değil, Türkiye meselesidir.
Haçlı Savaşları, Moğol istilası, 1. Dünya Savaşı sonrası yeniden ayağa kalkmayı bilen milletimiz bu büyük oyunu da bozacaktır.

Ana omurga bir kez daha tarih yazacak

İşte bu yüzden 1 Kasım bir vatan savunmasıdır.
Bu ülkeye mecburuz. Bu ülkeye sahip çıkmak, üzerine toz kondurmamak bütün siyasi kimliklerimizin ötesinde bir hesaptır.

Türkiye'nin ana omurgası ülkesine sahip çıkıp bir kez daha tarih yazacaktır.

Tarihin ters tarafında yer alanların örnekleri yine tarih sayfalarındadır. Ülkemizi bir kez daha emanetçilere teslim etmeyip, emaneti ehline verme mücadelesidir.

Bu yüzden verdiğimiz mücadele Son İstiklal Savaşı'dır.