Home »
Posts filed under iç savaş

Bir süredir parçalanmış Suriye haritaları elden ele dolaşıyor.Pantagon merkezlerinde, İncirlik Üssü'nde, Putin'in dar ekibinde, belki Tahran'daki güvenlik merkezlerinde, belki İsrail askeri merkezlerinde hep bu haritalar konuşuluyor. Topu topu birkaç farklı harita vardır. Aralarındaki farklılık ise sadece tek maddedir: Suriye üçe mi bölünecek, beşe mi?
Nusayrilere bir devlet, Sünnilere bir devlet, Kürtlere bir devlet ve bölünme devam ediyor. Üç devlet olsa bile bu üç parça bir gün gelecek şehir şehir bölünmeye doğru şekillenecek. Coğrafyamız,vekalet savaşlarından devletler savaşına geçtiği gibi, parçalanma sonrası şehir savaşlarıyla yüzleşmek zorunda bırakılacak.
Türkiye için de öyle bir harita var
Emin olun, Türkiye'nin bölünme haritaları da elden ele dolaşıyor. İran'ın da, Pakistan'ın da, Libya'nın da, Cezayir'in de, Mısır'ın, Suudi Arabistan'ın da bölünme haritalarını bugünkü gibi tartışacağız. Belki sadece iki-üç yıl içinde en az beş ülkenin bölünmesini normal bir gelişme gibi tartışıyor olacağız. 2003 yılında, Irak işgalinin en acı dönemlerinde bölünme haritalarını tartıştık. O zamanlar bile Irak'ın üç parça olacağını, Sünni Arapların Suriye Sünnileri ile birleştirileceğini gizlemiyorlardı?
Bu yüzden Suriye de parçalanmalıydı. Suriye parçalanmadan Irak parçalanamazdı, kaderi birbirine bağlıydı. Irak ve Suriye parçalansa bile Türkiye parçalanmadan bölgesel bir Kürt devleti kurulamazdı. Bu yüzden Türkiye'nin parçalanması gerekiyordu ve bizler yavaş yavaş savaşın bize doğru yaklaştığını yeni yeni kanıksar olduk.
2003: ABD Türkiye'yi hedef yapacak
Bugün biraz geçmişe dönmek istiyorum. On altı yıl boyunca yazdıklarımı, tartıştıklarımı az da olsa hatırlamaya çalışacağım. Yıllar içinde Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz arasında savaşın girmediği ülke kalmayacağını hep yazdım. Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasında çatışmaların ardı ardına geleceğini hep yazdım. Şimdilerde 2003 yılından bu yana yazdığım yazılara göz gezdiriyorum:Birçok tehdit açık açık gelmiş ve her tehdit oluşumuna tanık olmuşum. Sayısız yazılar yazmış, uyarılar yapmışım. Pek yanılmamışolduğumu söylemeliyim. Sadece olacakların tarihinde oynamalar olmuş.
Bölünmenin demografik cephesi ile ilgili bütün çalışmaları aktardığım yazıları okuyorum şimdi. Mezhep bölünmesi ve kimlikeksenli bölünme stratejilerinin bütün detayları. Sadece Şii-Sünni ayrışması değil, modern gelenekçi Müslüman ayrışması, radikal ve sufi ayrışması ve daha birçok detay.
27 Mayıs 2003'te ABD-Türkiye ilişkilerinin ittifaktan çatışmaya doğru seyredeceğine, ABD'nin Türkiye'yi tehdit görmeye başlayacağına, Türkiye-İsrail ilişkilerinin bir daha asla örtüşemeyeceğine dair analizler sanki bugünkü fotoğrafı haber verir nitelikte olmuş. Detay ihtimalleri sıraladıktan sonra Türkiye'nin kuşatma altına alınacağını not etmişim.
“İslam iç savaşı” böyle başlatıldı..
Mesela 2005 yılında tartıştığım bazı raporlarda Müslüman dünyanın bugünkü parçalanmışlığının temellerinin nasıl atıldığı açıkça görülüyor. Dikkatimiz ve hafızamızı yenileyelim. Bugüne nasıl geldik, küçük bir gezinti yapalım. O günkü bir yazıdan bazı parçaları buraya alalım:
Mart 2003'te RAND Corporation tarafından Zalmay Halilzad'ın karısı Ceryl Benard'a hazırlattırılan “Civil Democratic Islam: Partners, Resources and Strategies” adlı çalışmadan sonra yine RAND tarafından “U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11” adlı yeni bir çalışma hazırlandı. Çalışma, İslam dünyasının geleceğine kanlı iç savaşların nasıl damga vuracağına dair ürpertici projeler hakkında geniş bilgiler sunuyor.
“Medeniyetler çatışması”ndan sonra neo-con'ların en orijinal keşfi olan “medeniyet içi çatışma”, daha doğrusu “İslam kendi içinde çatışacak” tezinin nasıl uygulanacağı projede apaçık ortaya koyuluyor.
Doğrudan işgalleri ikinci plana iten ve Müslümanların dinini, kültürünü, alışkanlıklarını ve hayat tarzını temelden değiştirmeyi amaçlayan, “demokratikleşme” büyüsü adı altında Müslüman elitler üzerinden gerçekleştirilmesi planlanan proje, Thomas Friedman'ın sözünü ettiği, ABD'nin İslam dünyasında giriştiği“köklü devrim harekatı”nın ana stratejisi ile örtüşüyor.
Aydınlar, cemaatler, sivil örgütler neredeydiniz?
15 Aralık 2004'te duyurulan “U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11” başlıklı çalışma, tam 567 sayfa. “Civil Islam”ın yazarı Cheryl Benard'ın yanısıra, raporun yazarları arasında RAND uzmanı Angel Rabasa, Christina Fair ve yine RAND çalışanlarından olan ve halen “U.S. Institute of Peace”in başında bulunan Siyonist öncülerden Daniel Pipes var.
Bugün ABD'nin Türkiye dahil birçok ülkede yürüttüğü çalışmalara dayanak oluşturan rapor, İslam dünyası için tam bir kaos senaryosu. Atlantik'ten Pasifik'e uzanan geniş coğrafyada kanlı iç savaşlara, etnik çatışmalara, mezhep savaşlarına, iktidar mücadelelerine yol açacak plan, ne yazık ki, Müslümanentelektüeller, akademisyenler, kanaat önderleri, cemaatler ve sivil toplum örgütleri üzerine kurgulanmış.
RAND, raporunu, “ABD liderlerinin İslam dünyasına yönelik bir yeniden yapılandırma/şekillendirme stratejisi, siyasi ve askeri bir proje” olarak tanıtıyor. Bunun için raporun, ABD stratejilerine temel olması amacıyla Müslüman dünyadaki dini eğilimler ve Batı Afrika'dan Filipinler'e uzanan bölgede potansiyel“partner”ler üzerine yoğunlaştığı belirtiyor.
“Irak-Suriye-Lübnan hattı” paramparça olacak
İç savaş anlamına gelen strateji Müslüman dünyayı, belki de yüz yıl sürecek sorunlara sürükleyecek iki çok önemli bölünme üzerinde duruyor: Şii-Sünni ve Arap-Arap olmayan ayrışması. Maddeleri özetleyelim:
Şii-Sünni bölünmesi: Müslümanların büyük çoğunluğunun Sünni olduğu, Şiilerin dünya Müslümanlarının yüzde 15'ini teşkil ettiği belirtildikten sonra ABD'ye Şiilerle işbirliğine gitme önerisi yapılıyor. Şiilerin bulundukları bölgelerde iktidara taşınması ve siyasi sürece katılmalarının sağlanması istenerek böylece demokratik kurumların daha da yerleşebileceği belirtiliyor. Rapora göre, ABD ile Şiiler arasında kurulacak yakınlaşma, Ortadoğu'da radikal İslamcıların önünde bir bariyer olacak.
Bu köşeyi izleyenler, Basra Körfezi'nden Doğu Akdeniz'e uzanan kuşağın denetim altına alınacağına, Irak işgalinin büyük planın bir parçası olduğuna, “Irak-Suriye-Lübnan hattı”nın paramparça edileceğine yönelik yazıları hatırlayacaktır. Ne yazık ki, endişelerimiz büyük oranda gerçekleşiyor. Sadece işgaller değil, bölgenin direnç merkezlerini tasfiye etmeye dönük belki de daha tehlikeli bir süreç var ki, üzerinde fazlaca durulmuyor.
“Ilımlı Müslümanlar enternasyonali”
Türkiye dahil, Müslüman coğrafyanın “demokratikleşme” kamuflajı altında savunmasız bırakılmasına yönelik derin bir müdahale bu. Bugün hararetle alkışlanan sürecin acı sonuçlarıyla daha şimdiden yüzleşiyoruz. Söz konusu proje çerçevesinde rol üslenen kişiler ve çevreler, dünyanın yargılayıp mahkum ettiği bir düşünceye hizmet ediyorlar. Müslüman dünyanın geleceğine damgasını vuracaksiyasi kadrolar, ekonomik çevreler, kültürel öncüler, hatta İslami hareketler oluşturuluyor, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal ve dini dönüşümün temelleri atılıyor. ABD ordusu tarafından sipariş edilen çalışmanın dikkat çekici maddeleri şöyle:
Ilımlı Müslümanlar Enternasyoneli: Liberal ve ılımlı Müslümanlar arasındaki bağlar çok zayıf. İslam dünyasına ılımlı mesajların hakim olması ve bu kesimler arasındaki dayanışmayı güçlendirilmesi amacıyla bir “Uluslararası Mekanizma”, bir nevi “Ilımlı Müslümanlar Enternasyonali” oluşturulmalı.
Radikal birlikteliklerin dağıtılması: Bu çevrelerin birbiriyle bağlantıları zayıflatılıp yok edilmeli. Destek bağlantıları kesilmeli. Bu kesimleri zayıflatıp ılımlıları öne çıkarmak için kritik bölgeler üzerinde çalışacak merkez üsler kurulmalı.
Medrese ve cami reformu: Medreselerde açık ve modern eğitim ABD için acil bir ihtiyaçtır. Dini eğitim veren yerlerin denetimi için “Yüksek Eğitim Akreditasyon Merkezleri” kurulmalı. Cami ve medrese reformu hükümetler ve ılımlı Müslüman gruplar üzerinden yürütülmeli.
Ekonomik destek: İslamcı gruplar, sosyal ve ekonomik alanda yürüttükleri çalışmalarla güç kazanıyorlar. Alternatif sosyal yapılanmalar oluşturulmalı. ABD ve müttefikleri gençlere ekonomik destek vermeli, bu amaca yönelik programlar uygulamalı.
Adamlar daha ne desin, her şey ortada
“Sivil İslam”ın desteklenmesi: Ilımlılığı ve modernliği savunan Müslüman sivil toplum kuruluşları, Müslüman dünyaya yönelik ABD politikalarının temel bileşenidir. Bu kuruluşların eğitim ve kültürel çalışmalarını desteklemek öncelikli olmalı. ABD ve müttefikleri bu sivil toplum kuruluşlarını desteklemeli.
Para kaynakları kesilmeli: Seküler ve ılımlı Müslüman organizasyonların güçlendirilmesi için İslamcı grupların para kaynakları, fonları kesilmeli.
Terörle mücadeleye destek: ABD, terörle mücadelenin İslam'ı hedef almadığını, otoriter rejimleri beslemediğini, demokrasiyi teşvik ettiğini doğru anlatmalı.
Müslüman diaspora: Diaspora Müslümanları kilit önemdedir ve Amerikan değerlerinin ve çıkarlarının yerleşmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle ABD, Müslüman sivil toplum kuruluşları ile insani krizlerde birlikte çalışmalı.
Asker-asker işbirliği: Askeri kurumlar Müslüman dünyanın en belirgin politik aktörleridir. Askerler arası işbirliğinin, ABD'nin Müslüman dünyaya biçim vermesinde özel bir önemi vardır. Pilot Müslüman ülkelerde ABD eğitimli kişilerden bir çekirdek oluşturulmalı. ABD eğitiminden geçecek geleceğin askeri liderleri aynı zamanda ABD askeri değerlerinin ve ABD etkisinin de güvencesi olacaktır.
Kültürel istihbarat: ABD, Müslüman ülkelerde bugüne kadar yürüttüğü istihbarat, psikolojik operasyonlar ve sivil çalışmaların yanı sıra bölge ve dil uzmanları üzerinden kültürel istihbarat alanında da çalışmalarını ilerletmeli.
Oyun Anadolu'da bozulacak
İşte bu ve benzeri çalışmalarla yirmi yıldır coğrafya parçalanıyor.Savaş tek tek bütün ülkelerin kapısını çalıyor. Sözünü ettiğim coğrafyada hiçbir ülke bu tehdidin dışında değil. Bu yüzden,“acımasız direniş” kavramını kullanıyorum. Süslü çözümler, üst seviyede söylemler bizi hiçbir zaman etkilemesin. Harita ortada ve bize kendi mezarımızı kazdırıyorlar.
Öyleyse, oyunu bozacak, Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar her yerde direnci artıracağız. Türkiye için olağanüstü bir direniş dönemine giriyoruz. Bize Anadolu'nun yeni haritasını dayatanlara kendi haritalarımızla başkaldıracağımız bir döneme giriyoruz. Direnenler ve ihanet edenler dışında hiçbir seçenek kalmamıştır. Bugün İran'ı yanlarına çekerek, Rusya ile ortaklık kurarak bu savaşı çok daha acımasız hale getirenlerin bu coğrafyadan alacağı bir ders olmalı.
Biz, bu oyunun Anadolu'da bozulacağına inanıyoruz.
İbrahim Karagül

O harita adım adım uygulanıyor. Coğrafyaya çizilen yeni haritayla birlikte Türkiye'ye de yeni bir harita dayatılıyor. PYD üzerinden sınırın hemen dışında, PKK üzerinden içeride Türkiye'ye karşı adice bir savaş yürütülüyor. Bu vekaletsavaşının arkasında ise Rusya ve İran'la birlikte Türkiye'ningeleneksel müttefikleri yer alıyor. Maalesef bu yeni savaş türünün Türkiye'de yeterince anlaşılabildiği kanaatinde değilim.
“Terör” konseptinin içine hapsedilen yeni savaş türünün aslında terörle hiçbir alakası yok. Terör bir servis aracı olarak kullanılıyor sadece. Önümüzdeki aylarda daha da yaygınlaştırılacak bu savaş türü bize terör olarak yutturulacak ama siz bunu Türkiye'ye yönelmiş açık bir savaş, saldırı olarak görün. Görmeseniz de birkaç ay sonra böyle görmeye başlayacaksınız zaten.
İçeride PKK ile ortak çalışanlar
Türkiye ilk kez bu kadar ciddi bir saldırı tehdidiyle, ilk kez bir harita projesiyle karşı karşıya. Bazı aklı evvellerin, çok bilmişlerinbu yeni durumu anladıklarını, kavrama yeteneğine sahip olduklarını sanmıyorum.
Süslü cümlelerle dikkatler dar bir alana yönlendirilip operasyonun büyüklüğünü kamufle edenlerin de, Türkiye'yi kör edenlerin de bir şekilde bu harita projelerinin içinde olduğunu, bir şekilde içeriden vekalet savaşı yürüttüğünü düşünecek hale geldik.
Devlet aklının oluşumuna katkıda bulunması gerekenlerin devlet aklını sabote eder hale gelmelerini, ülkenin öz savunma reflekslerini etkisizleştirmelerini, Türkiye'nin yarınlarını belirsizleştirmelerini endişeyle izliyoruz.
Bir zamanlar devlet içinde organize olan, sinir sistemlerine kadar yerleşen ve “devlet” gibi hareket edenlerin bir süre sonra nasıl“devlet”i rehin almaya giriştiklerini, onu felç etmeye, onun üzerinden başkaları adına vesayet kurmaya çalıştıklarını da aynı endişeyle izlemiş, sonunda bu çevrelerin 21. yüzyıl Türkiye'sini durdurmak için nasıl başkalarının örtülü savaşının açık tetikçileri haline geldiklerini görmüştük.
IŞİD'le kör et, PYD/PKK ile vur
Bu sefer yine sistemin içinde bazı çevrelerin ülkenin geleceğini yok edecek bir körleştirme operasyonu yürüttüklerine, bölgesel fırtına Türkiye içlerine servis edilirken onların da içeride devleti felç etmeoperasyonu yürüttüklerine dair güçlü işaretler var.
PYD'nin Türkiye karşıtı vekalet savaşına bu çevreler örtülü destekveriyor. Türkiye'nin PYD'ye müdahalesini sabote ediyor. IŞİD'le savaş dışında bir seçenek bırakmıyor. Gariptir, Türkiye'ye “IŞİD'le savaşın, ortak mücadele edelim” diyen ülkelerin bir çoğu IŞİD'le ortak hareket ediyor.
Rusya IŞİD'le savaş için bölgeye geldiğini açıkladı ama hem IŞİD'le hem de PYD ile ortak hareket ediyor. ABD, “IŞİD'le savaş” öncelikli hareket ediyor ama PYD-IŞİD ortaklığına bir şey söylemiyor, PYD'ye açık, IŞİD'e gizli alan açıyor. Bizim içeridekiler, o “iç işgalciler”de Türkiye'ye “IŞİD'i vuralım” diyor ama bakıyorsunuz PYD ile ortak hareket ediyor, ona toz kondurmuyor, bir tür gizli ortaklık yürütüyor.PYD'nin korunmasına yönelik en büyük operasyon devlet içinden yürütülüyor. Dışarıdan çevreleme ve içeride terör üzerinden yürütülen savaşa, bu “iç işgalciler” devlet aklını felç etmek ortak oluyor.
O gizli ortaklık nasıl bir oyun tezgahlıyor?
Kuzey Kuşağı ya da Kuzey Koridoru, Türkiye'nin olağanüstü hassasiyet gösterdiği ve yakın tehlike, stratejik tehdit gördüğü harita, işte bu koalisyon üzerinden biçimlendiriliyor. ABD'nin tavrı, Rusya'nın cephedeki durumu, Almanya gibi ülkelerin pozisyonu, IŞİD üzerinden saf belirleyen alan ülkelerin ortaklığı ile Türkiye'ye ayar veriliyor.
Açık bir tehditle, uyarıyla, hesaplaşma planıyla karşı karşıyayız. Tehdidin de ötesinde bir “çevreleme”, bir “içeride boğma”operasyonuyla, Türkiye'yi durdurma harekatıyla karşı karşıyayız.
ABD Başkan Yardımcısı Joe (Joseph Robinette) Biden'ın PKK konusunda geleneksel terör söylemini, üzerine vurgu yaparak, tekrarlamasına rağmen PYD'yi koruyucu tavrı, PYD ile PKK arasında ayırım yapma çabası, Türkiye'nin tehdit algılamalarınıhiçe sayıp PKK'nın Suriye kolunun koruma telaşı gözlerimizi açmaya yetmedi mi?
ABD'nin kolladığı PYD ile Rusya ortak, İran ortak, bazı Avrupa ülkeleri ortak, Esed yönetimi ortak, IŞİD ortak. Karşımızda nasıl bir koalisyon var? Suriye üzerinde şekillenen açık ve gizli ittifak halkası bize nasıl bir oyun tezgahlıyor?
PKK ile değil, birkaç ülke ile savaşıyoruz
Sur'da, Cizre'de, Silopi'de ve “terörle mücadele” adı altında operasyon yürütülen bölgelerde olanlar, bu çokuluslu ittifakın Türkiye içine müdahalesidir. Evet bu bir müdahaledir! Türkiye'yi içeriden vurma, hareketsiz hale getirme, bölgesel harita projelerine müdahalesini engelleme planının parçasıdır.
Suriye üzerinden vuruluyoruz. Suriye üzerinden vuranlar sadece PKK değil, onları sahaya süren Rusya ve İran'la birlikte Türkiye'nin altmış yıllık geleneksel müttefikleridir.
Koalisyona bakar mısınız? Rusya-Esed-İran ortaklığı Suriye'yi başka bir yapıya dönüştürürken, sivil kıyımlar üzerinden bir tür işgal operasyonu yürütürken sahada Türkiye ve muhaliflerle aynı resimde olan “müttefikler”in Suriye tezlerinin onlarla örtüşüyor olması nasıl açıklanabilir? O müttefiklerin ve o üçlü ittifakın PYD-PKK ile ortaklığı nasıl açıklanabilir?
Hem saçmalık hem ikiyüzlülük
Bu açıdan bakılınca, IŞİD'le mücadele tam bir saçmalıktır. O üçlü koalisyon ve “müttefiklerimiz”in IŞİD'i bize hedef göstermesi tam bir saçmalıktır. Sadece IŞİD'e odaklanıp diğer tehditlere kör olmak tam bir saçmalıktır. IŞİD hedefse PYD de hedef olmalıdır.IŞİD'e düşman olan PYD terörüne de düşman olmalıdır.Onların bunu yapmayıp PKK'ya “terör örgütü” demesi de tam bir iki yüzlülüktür.
Cizre, Sur ve Silopi'deki iç işgal girişimi, tamamen Suriye ile bağlantılıdır, Suriye'deki koalisyon, o “şer ittifakı” Türkiye'yi deiçeriden işgal ediyor. Ülkeyi meşgul ediyor, ilçelerimize yönelik PKK saldırılarına silah sağlıyor, onlara yol yöntem öğretiyor, hedef-taktik belirliyor.
Yani biz, kendi ülkemizde bir dış müdahale ile uğraşıyoruz. Yani ilk kez Türkiye'nin bazı bölgeleri, terör örgütü kamuflajı üzerinden saldırı altında, işgal tehdidi altında ve biz oraları yeniden denetim altına almaya, işgalden kurtarmaya çalışıyoruz.
Ankara için yeni bir ihanet planlanıyor!
Herkes aklını başına alsın. Kimse bunu terör meselesiyle, Kürt meselesiyle kamufle etmesin. Kimse zihinleri bulandırmasın. PKK üzerinden servis edilen bu senaryonun siyasi destekçileri sadece HDP yönetimi ve o organizasyon altında bulunan kişiler sanmasın.İşbirlikçi ağı çok daha geniş. Bu ağ, Türkiye'yi korkunç bir tuzağa sürüklüyor. Hem Suriye'de hem de Türkiye içinde büyük birihanet operasyonu yürütüyor. Türkiye içinde de Suriye'de de Türkiye'ye tuzak kuruyor. IŞİD'i gösterip PYD'ye alan açanlar, IŞİD'i gösterip iç işgali yönlendiriyor.
Bu çevreler, Gezi ve 17 Aralık darbe girişimlerinden sonra yeni bir senaryo üzerinde çalışıyor. Suriye'deki gelişmeler konusundaAnkara'yı yanlış yönlendirdikleri gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan için de dosyalar hazırlamaya çalışıyor.
MİT TIR'larını durduran irade, bu sefer aynı hesabı başkaları üzerinden yürütüyor. Amaç aynı: Birilerini “suçlu” göstermek, Türkiye'yi teröre arka çıkan ülke göstermek, birilerini ve ülkeyi yalnızlaştırmak.
Dün bunu paralel örgüt üzerinden yapıyorlardı bugün başkaları üzerinden yapıyorlar. Devletin içinden, siyasetin ve sistemin içindenyeni bir ihanetle karşı karşıya kalabiliriz. Gezi ve 17 Aralık cephesi bu işin içinde. Şimdi bunlara yeni bir halka eklenmiş görünüyor. Hedef aynı, hesap aynı, yol-yöntem aynı sadece halka biraz daha genişlemiş.
Azez-Cerablus hattı hayal olur
Unutmayın; Güney sınırlarımıza belki on yıllarca kapatacak kalın bir duvar örülüyor. Türkiye ile Sünni Arap dünyası arasına kalın çizgi çiziliyor. İran'ın, son yıllardaki en stratejik adımı Rusya'yı Türkiye'nin karşısına dikmek oldu. Putin, Tahran'ın öncü gücügibi hareket ediyor, Türkiye'nin çıkar alanlarını vuruyor. Ama bu yöntemi tamamen İran önceliklerine göre şekilleniyor.
Türkmendağı'nın düşmesiyle Azez-Cerablus arasındaki güvenli bölge planları da tehlikeye girdi. Rusya ve İran bölgeye yığınak yaparken PYD ile ortak cephe şekillendiriyor. Kime karşı? IŞİD'e mi? Elbette Türkiye'ye karşı. O hat tehlikeye girebilir.
Yarın müdahale etmek istediğimizde karşımızda IŞİD ya da PYD değilRusya ve İran'ı bulacağız. Belki ABD'yi de. Çünkü hepsi birlikte Türkiye'yi bölgeden çıkarmaya, kovmaya çalışıyor.
Yine unutmayın: İçeride PKK ile savaşmıyoruz. Rusya ve İran'la savaşıyoruz. Bazı Avrupa ülkeleri ile savaşıyoruz. Çokuluslu bir işgal girişimiyle mücadele ediyoruz. Sınırın hemen diğer tarafında da aynı koalisyon karşımıza dikilmiş Türkiye'yi tehdit ediyor.
Unutmayın, düşman hem içeriden hem sınırlarımızdansaldırıyor. Ve Türkiye belki de çok acı bir ihanetle yüzleşmeye doğru sürükleniyor!

Bu savaşı anlamıyoruz. Bu savaşın mahiyetini, genişliğini, yüzyılı biçimlendirme gücünü anlamıyoruz. Küçük cepheler arasında boğulup giderken, zihinlerimiz bulanırken biraz açılıpaslında ne olduğunu, ne yapılmak istendiğini, nasıl bir coğrafyaşekillendirildiğini göremiyoruz.
Göremediğimiz için de hala eski cümlelerle, algılarımızla, perspektifimizle bir şeyleri çözmeye çalışıyoruz. Çözemeyiz, çözemezsiniz, göremezsiniz. Dünya ve coğrafya bambaşka bir hesaplaşma içindeyse, bir paylaşım mücadelesi veriyorsa ve siz hala eski durduğunuz yerde duruyorsanız, oradan bakarak bir şeyleri anlamaya çalışıyorsanız kaybedersiniz.
Her ülke için Suriye projesi
Bu yüzyıl için coğrafyamızı kaos coğrafyası ilan edenler, buna göre adım adım yeni cepheler kuranlar, bunu değerler, kimlikler vekaynaklar üzerinden pazarlayanlar aklınızı karıştırmayı başarmışlarsa kaybedersiniz.
Bırakın coğrafyayı kurtarmayı, bırakın cepheleri kapatmayı yeni cephelerin açılmasını önleyemeyeceğiniz gibi bir süre sonra ülkenizi kurtarmayı da beceremezsiniz. Hepiniz Suriye olursunuz. Çünkü onların bu bölgedeki her ülke için birer Suriyeleştirme projesi vardır ve bu, gün gibi açıktır.
Kimliklerimiz Ege denizi'ne gömüldü
Milyonlarca Suriyeli misafirimiz var. Bu ülkede yüzbinlerce ölümüz var. Harabeye dönüşen şehirlerimiz var. Denizlere gömülen çocuklarımız, vatansızlarımız var. Ege Denizi insanlarımız için bir mezarlığa dönüştü. Bizim insanlarımız için. Bizim kadınlarımız.. Bizim çocuklarımız için.. Türkiye'nin birçok yerindekimsesizler, sahipsizler mezarlığı kuruluyor. Sadece cinsiyeti ve yaşı yazılan mezarların sayısı hızla artıyor. Coğrafyanın kimliği etnik değil, mezhep değil bu kimliksiz mezarlardır.
Avrupa sınırlarında tel örgüleri aşmaya çalışan, insanca sığınmaya çalışan yüzbinlerimiz var. Aşağılanan, horlanan, Müslüman olduğu için düşman bellenen, Avrupa için ulusal güvenlik tehdidi ilan edilen kadınlarımız, çocuklarımız var. Sadece insan olarak kapılarına dayandıkları ülkelerin aşağılamalarına maruz bırakılanların ülkeleri bu güçler tarafından tarumar ediliyor. O ülkeler bir gizli koalisyonla Suriye insanlarının ölümü üzerinde, onlara yönelik kıyımlar üzerine oyun kuruyor.
Avrupa değerlerini kendi elleriyle yok ederken, hızla yeni ırkçılık dalgasına teslim olurken insan onuruna sahip çıkan Türkiye'yi Suriyeleştirme projesi sürpriz değil. Çocuklarımızı Ege'nin derin sularına gömen Avrupa, bu ölümler üzerinden Cenevre tiyatrosuuygulayan Avrupa, Rusya'sıyla, Amerikalı'sıyla birlikte bir Suriyeleştirme senaryosu da Türkiye'ye karşı yürütüyor.
Terörle mücadele değil, savaşıyoruz!
İşte bu yüzden Sur'da, Cizre'de ve diğer şehirlerimizde yürütülen mücadele bir savaştır. İşte bu yüzden su savaşı da Suriye'yi çıkmaza sürükleyenler şekillendirmektedir. Bu yüzdenortada terör yoktur, terörle mücadele yoktur, Türkiye'yi Suriyeleştirme senaryosu vardır. Bu terör olmadığı gibi etnik bir savaş da değildir. Dinle, kimlikle, değerle alakası yoktur.
Bu bir çevreleme, kuşatma, kendi içinde boğma, içeriden vurmaprojesidir. PKK da, diğer örgütler de bu yönde talimat almıştır, bu yönde yönlendirilmiş ve savaşa sürülmüştür. Güneydoğu illerimizde devam eden operasyonlar bir iç işgali sona erdirmeoperasyonlarıdır. Türkiye'yi, insanlarımızı, ülkemizi, vatanımızıkurtarma mücadelesidir. Çokuluslu bir cepheye karşı verdiğimiz amansız bir direniştir.
İki cepheden saldırıyorlar!
Çünkü ikili bir saldırı altındayız. İçeriden ve dışarıdan tehditaltındayız. Dışarıdan çevreleyenler, güneyimizdeki coğrafya ile bütün bağlantımızı kesenler, İran'ı Türkiye'ye karşı konumlandıranlar, Rusya'yı karşımıza dikenler içeriden terör adı altında, PKK adı altında Türkiye'yi vurmaktadır.
Çünkü İran'ın pozisyonunun değişmesiyle Türkiye bir yerlere itilmeye çalışılmakta, bir ortak düşmana dönüştürülmek istenmektedir. Bu yüzden de İran için, 1979 devriminin 2016 itibariyle bittiği ilan edilmiştir. Tahran'ın “Büyük Şeytan”la anlaşması, kendi içinde bir çözülmeye yol açacağı gibi, coğrafya için Irak işgalinden daha büyük bir jeopolitik dönüşümdür.
Önlenemez yükseliş ve Türkiye mucizesi
İran'ın küresel sistemle uzlaşması ve Rusya'nın Türkiye karşıtı pozisyonu birlikte değerlendirildiğinde daha doğru sonuçlar belirecektir. Birileri Türkiye'yi küresel sistemin dışına itip düşman ilan etmeye ve hedef haline getirmeye çalışmaktadır. Bunun tek sebebi,Türkiye'nin önlenemez, kontrol edilemez yükselişidir!
Türkiye, mucizevi bir ülkedir. Yüzlerce yıldır bu özelliğini hep korumuş, tarih değiştirmiş, harita değiştirmiş, küresel ölçekte bunalımlardan sıyrılmayı başarmış, “yok oldu” denildiği her dönemde yeniden dirilmeyi bilmiştir. Bizim için Haçlı Savaşları,Moğol işgalleri ve Birinci Dünya Savaşı böyle bir tarihtir. Ve tarihin bu en ağır bunalımlarından çıkabilmeyi başaran tek ülke Türkiye'dir. Coğrafyayı toparlama ehliyetine ve birikimine sahip tek ülke olduğu için de hesaplaşma Suriye'de değildir. Hesaplaşma Türkiye iledir.
Yeni haritayı onlar değil, biz çizeceğiz
İşler bu kadar karıştıysa, saflar bu kadar netleştiyse, savaş bu kadar açık edildiyse, müttefikler bile bizi içeriden vurmaya başladıysa o mucizevi yükselişin kapıları da yeniden açılmış demektir. Bu yüzden ısrarla; “Onlar ne kadar harita çizerse çizsin, ne kadar Suriyeleştirme projesi uygularsa uygulasın, asıl harita bu toprakların insanları tarafından çizilecektir” demekten çekinmiyoruz. Bir hamaset, bir moral operasyonu yapmıyoruz, bir gerçekten söz ediyoruz ve inanmayanlar gün gelip bu gerçekle yüzleşecektir.
Böyle bir dönemde her ikili ilişki, her bölgesel oluşum, her küresel ölçekte eğilim biçimi yeniden sorgulanmalı. Stratejik ortak kavramı tarih olmuştur. Konjonktürel ortaklıklar dönemi başlayalı yirmi yıl oldu. Türkiye, iç politik dizaynından, toplumsal bağlarına, dış politikasından enerji denklemine, yeni stratejik değer tanımlarına kadar her şeyi yeniden yorumlamak zorundadır. Soğuk Savaş döneminin devlet yapılanması, bu yükselen tehditlerlemücadele edecek, fırsatlardan yararlanabilecek yetenekte değil. Türkiye, klasik Baasçı yapılardan, yüklerden, o döneme aitezberlerden, coğrafya okumalarından hızla kurtulmak zorundadır.
Türkiye bu tehditlerin üstesinden gelecektir
Milli savunma atılımını daha da hızlandırmak, yerli imkanlarını güçlendirmek, ekonomik mucizesine devam etmek, içeride “terör”adı altında servis edilen işgal girişimlerine acımasız bir reaksiyonlason vermek, yeni toplumsal sözleşme girişimleri başlatmak, yeni bir üst değer ve kimlik üretmek, devlet yapılanmasındaki hantallıktan kurtulmak, “Başkanlık sistemi” tartışmalarını bütün ciddiyeti ile ele almak, karar mekanizmalarını hızlandırmak, böylece yeni coğrafi ve küresel gerçeklerle yüzleşmenin altyapısınıtamamlamak zorundadır.
Bu tehditle mücadelede güvenlik birimleri kararlılıkla seferberedilmek zorundadır ancak asıl yapılması gereken devletin kendini daha mobilize bir yapıya dönüştürmesi, hantallıklarından kurtarılması, toplumsal bağların güçlendirilmesidir. Türkiye toplumu yeni tehditleri de görmüştür, tehditle yüzleşmenin bütün araçlarına ve yöntemlerine açıkça destek vermiştir. Bu fırsat çok iyi değerlendirilmelidir.
Türkiye'nin siyasi aklı, birikimi, bugünkü siyasi öncülük yeterliliği bütün bunların üstesinden gelecek kabiliyete sahiptir. İçerideki bütündirenç merkezlerine rağmen, iç işgalcilere rağmen, siyasi partilerle terör örgütlerini tek çatı altında birleştiren iradeye rağmenülkenin ana omurgası kaya gibi sağlam ve yerindedir. İşte tarih değiştirecek, harita değiştirecek irade buradadır. Bu irade ile siyasi akıl arasındaki bağ ise, modern Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar sağlamdır.
O cephe vurulmalı
Güneydoğu illerimizde yaşananlar ile Kuzey Koridoru Projesi aynı savaşın tek cephesidir. Azez-Cerablus arası aynı cephedir. Eğer Cizre'de mücadele ediyorsak bu bölgelerde de mücadele etmek zorundayız. Oraları boş bırakarak Cizre'yi kurtarmak mümkün olmayacaktır. Öyleyse, Türkiye'ye karşı en büyük boğma operasyonu olan bu kuşağa, bedeli ne olursa olsun, müdahale edilmelidir. Eğer edemeyeceksek Suriyeleştirmeyi önleyemeyeceğiz demektir.
Cizre'deki mücadele sınırın diğer tarafında da devam edecektir. Eğer tehditleri sınırlarınızda karşılarsanız o savaş sadece Cizre'ye değil, Konya'ya da gelir, Erzurum'a da gelir. Türkiye bunun farkındadır
“Acımasız direniş” dönemi
Dışarıdan çevrelenen, içeriden ihanetle vurulan, bir tür iç savaşa sürüklenmek istenen Türkiye kuşatmayı da yaracaktır, iç işgal girişimlerini de yok edecektir. Bunu başaracaktır. Bugün cephenin diğer tarafından pozisyon alanlar işte o zaman lanetlenecektir. O iç işgalciler, o terör ihalesi alanlar, o “aydın piyasasında”nda ihale peşinde koşanlar lanetlenecektir.
Bu yüzden siz siz olun, “iç işgalciler”e karşı, terör adı altında işgal girişimlerine karşı teyakkuzda olun.
“Acımasız direniş” üzerinden ahitleşmeyi sakın ihmal etmeyin.