Biz o haritaları on beş yıl önce haber verdik!


Bir süredir parçalanmış Suriye haritaları elden ele dolaşıyor.Pantagon merkezlerinde, İncirlik Üssü'nde, Putin'in dar ekibinde, belki Tahran'daki güvenlik merkezlerinde, belki İsrail askeri merkezlerinde hep bu haritalar konuşuluyor. Topu topu birkaç farklı harita vardır. Aralarındaki farklılık ise sadece tek maddedir: Suriye üçe mi bölünecek, beşe mi?

Nusayrilere bir devlet, Sünnilere bir devlet, Kürtlere bir devlet ve bölünme devam ediyor. Üç devlet olsa bile bu üç parça bir gün gelecek şehir şehir bölünmeye doğru şekillenecek. Coğrafyamız,vekalet savaşlarından devletler savaşına geçtiği gibi, parçalanma sonrası şehir savaşlarıyla yüzleşmek zorunda bırakılacak.

Türkiye için de öyle bir harita var

Emin olun, Türkiye'nin bölünme haritaları da elden ele dolaşıyorİran'ın da, Pakistan'ın da, Libya'nın da, Cezayir'in de, Mısır'ın, Suudi Arabistan'ın da bölünme haritalarını bugünkü gibi tartışacağız. Belki sadece iki-üç yıl içinde en az beş ülkenin bölünmesini normal bir gelişme gibi tartışıyor olacağız. 2003 yılında, Irak işgalinin en acı dönemlerinde bölünme haritalarını tartıştık. O zamanlar bile Irak'ın üç parça olacağını, Sünni Arapların Suriye Sünnileri ile birleştirileceğini gizlemiyorlardı?

Bu yüzden Suriye de parçalanmalıydı. Suriye parçalanmadan Irak parçalanamazdı, kaderi birbirine bağlıydı. Irak ve Suriye parçalansa bile Türkiye parçalanmadan bölgesel bir Kürt devleti kurulamazdı. Bu yüzden Türkiye'nin parçalanması gerekiyordu ve bizler yavaş yavaş savaşın bize doğru yaklaştığını yeni yeni kanıksar olduk.

2003: ABD Türkiye'yi hedef yapacak

Bugün biraz geçmişe dönmek istiyorum. On altı yıl boyunca yazdıklarımı, tartıştıklarımı az da olsa hatırlamaya çalışacağım. Yıllar içinde Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz arasında savaşın girmediği ülke kalmayacağını hep yazdımBasra Körfezi ile Kızıldeniz arasında çatışmaların ardı ardına geleceğini hep yazdım. Şimdilerde 2003 yılından bu yana yazdığım yazılara göz gezdiriyorum:Birçok tehdit açık açık gelmiş ve her tehdit oluşumuna tanık olmuşum. Sayısız yazılar yazmış, uyarılar yapmışım. Pek yanılmamışolduğumu söylemeliyim. Sadece olacakların tarihinde oynamalar olmuş.

Bölünmenin demografik cephesi ile ilgili bütün çalışmaları aktardığım yazıları okuyorum şimdi. Mezhep bölünmesi ve kimlikeksenli bölünme stratejilerinin bütün detayları. Sadece Şii-Sünni ayrışması değil, modern gelenekçi Müslüman ayrışması, radikal ve sufi ayrışması ve daha birçok detay.

27 Mayıs 2003'te ABD-Türkiye ilişkilerinin ittifaktan çatışmaya doğru seyredeceğine, ABD'nin Türkiye'yi tehdit görmeye başlayacağına, Türkiye-İsrail ilişkilerinin bir daha asla örtüşemeyeceğine dair analizler sanki bugünkü fotoğrafı haber verir nitelikte olmuş. Detay ihtimalleri sıraladıktan sonra Türkiye'nin kuşatma altına alınacağını not etmişim.

“İslam iç savaşı” böyle başlatıldı..

Mesela 2005 yılında tartıştığım bazı raporlarda Müslüman dünyanın bugünkü parçalanmışlığının temellerinin nasıl atıldığı açıkça görülüyor. Dikkatimiz ve hafızamızı yenileyelim. Bugüne nasıl geldik, küçük bir gezinti yapalım. O günkü bir yazıdan bazı parçaları buraya alalım:

Mart 2003'te RAND Corporation tarafından Zalmay Halilzad'ın karısı Ceryl Benard'a hazırlattırılan “Civil Democratic Islam: Partners, Resources and Strategies” adlı çalışmadan sonra yine RAND tarafından “U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11” adlı yeni bir çalışma hazırlandı. Çalışma, İslam dünyasının geleceğine kanlı iç savaşların nasıl damga vuracağına dair ürpertici projeler hakkında geniş bilgiler sunuyor.

“Medeniyetler çatışması”ndan sonra neo-con'ların en orijinal keşfi olan “medeniyet içi çatışma”, daha doğrusu “İslam kendi içinde çatışacak” tezinin nasıl uygulanacağı projede apaçık ortaya koyuluyor.

Doğrudan işgalleri ikinci plana iten ve Müslümanların dinini, kültürünü, alışkanlıklarını ve hayat tarzını temelden değiştirmeyi amaçlayan, “demokratikleşme” büyüsü adı altında Müslüman elitler üzerinden gerçekleştirilmesi planlanan proje, Thomas Friedman'ın sözünü ettiği, ABD'nin İslam dünyasında giriştiği“köklü devrim harekatı”nın ana stratejisi ile örtüşüyor.

Aydınlar, cemaatler, sivil örgütler neredeydiniz?

15 Aralık 2004'te duyurulan “U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11” başlıklı çalışma, tam 567 sayfa. “Civil Islam”ın yazarı Cheryl Benard'ın yanısıra, raporun yazarları arasında RAND uzmanı Angel Rabasa, Christina Fair ve yine RAND çalışanlarından olan ve halen “U.S. Institute of Peace”in başında bulunan Siyonist öncülerden Daniel Pipes var.

Bugün ABD'nin Türkiye dahil birçok ülkede yürüttüğü çalışmalara dayanak oluşturan rapor, İslam dünyası için tam bir kaos senaryosu. Atlantik'ten Pasifik'e uzanan geniş coğrafyada kanlı iç savaşlara, etnik çatışmalara, mezhep savaşlarına, iktidar mücadelelerine yol açacak plan, ne yazık ki, Müslümanentelektüeller, akademisyenler, kanaat önderleri, cemaatler ve sivil toplum örgütleri üzerine kurgulanmış.

RAND, raporunu, “ABD liderlerinin İslam dünyasına yönelik bir yeniden yapılandırma/şekillendirme stratejisi, siyasi ve askeri bir proje” olarak tanıtıyor. Bunun için raporun, ABD stratejilerine temel olması amacıyla Müslüman dünyadaki dini eğilimler ve Batı Afrika'dan Filipinler'e uzanan bölgede potansiyel“partner”ler üzerine yoğunlaştığı belirtiyor.

“Irak-Suriye-Lübnan hattı” paramparça olacak

İç savaş anlamına gelen strateji Müslüman dünyayı, belki de yüz yıl sürecek sorunlara sürükleyecek iki çok önemli bölünme üzerinde duruyor: Şii-Sünni ve Arap-Arap olmayan ayrışması. Maddeleri özetleyelim:

Şii-Sünni bölünmesi: Müslümanların büyük çoğunluğunun Sünni olduğu, Şiilerin dünya Müslümanlarının yüzde 15'ini teşkil ettiği belirtildikten sonra ABD'ye Şiilerle işbirliğine gitme önerisi yapılıyor. Şiilerin bulundukları bölgelerde iktidara taşınması ve siyasi sürece katılmalarının sağlanması istenerek böylece demokratik kurumların daha da yerleşebileceği belirtiliyor. Rapora göre, ABD ile Şiiler arasında kurulacak yakınlaşma, Ortadoğu'da radikal İslamcıların önünde bir bariyer olacak.

Bu köşeyi izleyenler, Basra Körfezi'nden Doğu Akdeniz'e uzanan kuşağın denetim altına alınacağına, Irak işgalinin büyük planın bir parçası olduğuna, “Irak-Suriye-Lübnan hattı”nın paramparça edileceğine yönelik yazıları hatırlayacaktır. Ne yazık ki, endişelerimiz büyük oranda gerçekleşiyor. Sadece işgaller değil, bölgenin direnç merkezlerini tasfiye etmeye dönük belki de daha tehlikeli bir süreç var ki, üzerinde fazlaca durulmuyor.

“Ilımlı Müslümanlar enternasyonali”

Türkiye dahil, Müslüman coğrafyanın “demokratikleşme” kamuflajı altında savunmasız bırakılmasına yönelik derin bir müdahale bu. Bugün hararetle alkışlanan sürecin acı sonuçlarıyla daha şimdiden yüzleşiyoruz. Söz konusu proje çerçevesinde rol üslenen kişiler ve çevreler, dünyanın yargılayıp mahkum ettiği bir düşünceye hizmet ediyorlar. Müslüman dünyanın geleceğine damgasını vuracaksiyasi kadrolar, ekonomik çevreler, kültürel öncüler, hatta İslami hareketler oluşturuluyor, siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal ve dini dönüşümün temelleri atılıyor. ABD ordusu tarafından sipariş edilen çalışmanın dikkat çekici maddeleri şöyle:

Ilımlı Müslümanlar Enternasyoneli: Liberal ve ılımlı Müslümanlar arasındaki bağlar çok zayıf. İslam dünyasına ılımlı mesajların hakim olması ve bu kesimler arasındaki dayanışmayı güçlendirilmesi amacıyla bir “Uluslararası Mekanizma”, bir nevi “Ilımlı Müslümanlar Enternasyonali” oluşturulmalı.

Radikal birlikteliklerin dağıtılması: Bu çevrelerin birbiriyle bağlantıları zayıflatılıp yok edilmeli. Destek bağlantıları kesilmeli. Bu kesimleri zayıflatıp ılımlıları öne çıkarmak için kritik bölgeler üzerinde çalışacak merkez üsler kurulmalı.

Medrese ve cami reformu: Medreselerde açık ve modern eğitim ABD için acil bir ihtiyaçtır. Dini eğitim veren yerlerin denetimi için “Yüksek Eğitim Akreditasyon Merkezleri” kurulmalı. Cami ve medrese reformu hükümetler ve ılımlı Müslüman gruplar üzerinden yürütülmeli.

Ekonomik destek: İslamcı gruplar, sosyal ve ekonomik alanda yürüttükleri çalışmalarla güç kazanıyorlar. Alternatif sosyal yapılanmalar oluşturulmalı. ABD ve müttefikleri gençlere ekonomik destek vermeli, bu amaca yönelik programlar uygulamalı.

Adamlar daha ne desin, her şey ortada

“Sivil İslam”ın desteklenmesi: Ilımlılığı ve modernliği savunan Müslüman sivil toplum kuruluşları, Müslüman dünyaya yönelik ABD politikalarının temel bileşenidir. Bu kuruluşların eğitim ve kültürel çalışmalarını desteklemek öncelikli olmalı. ABD ve müttefikleri bu sivil toplum kuruluşlarını desteklemeli.

Para kaynakları kesilmeli: Seküler ve ılımlı Müslüman organizasyonların güçlendirilmesi için İslamcı grupların para kaynakları, fonları kesilmeli.

Terörle mücadeleye destek: ABD, terörle mücadelenin İslam'ı hedef almadığını, otoriter rejimleri beslemediğini, demokrasiyi teşvik ettiğini doğru anlatmalı.

Müslüman diaspora: Diaspora Müslümanları kilit önemdedir ve Amerikan değerlerinin ve çıkarlarının yerleşmesine yardımcı olabilir. Bu nedenle ABD, Müslüman sivil toplum kuruluşları ile insani krizlerde birlikte çalışmalı.

Asker-asker işbirliği: Askeri kurumlar Müslüman dünyanın en belirgin politik aktörleridir. Askerler arası işbirliğinin, ABD'nin Müslüman dünyaya biçim vermesinde özel bir önemi vardır. Pilot Müslüman ülkelerde ABD eğitimli kişilerden bir çekirdek oluşturulmalı. ABD eğitiminden geçecek geleceğin askeri liderleri aynı zamanda ABD askeri değerlerinin ve ABD etkisinin de güvencesi olacaktır.

Kültürel istihbarat: ABD, Müslüman ülkelerde bugüne kadar yürüttüğü istihbarat, psikolojik operasyonlar ve sivil çalışmaların yanı sıra bölge ve dil uzmanları üzerinden kültürel istihbarat alanında da çalışmalarını ilerletmeli.

Oyun Anadolu'da bozulacak

İşte bu ve benzeri çalışmalarla yirmi yıldır coğrafya parçalanıyor.Savaş tek tek bütün ülkelerin kapısını çalıyor. Sözünü ettiğim coğrafyada hiçbir ülke bu tehdidin dışında değil. Bu yüzden,“acımasız direniş” kavramını kullanıyorum. Süslü çözümler, üst seviyede söylemler bizi hiçbir zaman etkilemesin. Harita ortada ve bize kendi mezarımızı kazdırıyorlar.

Öyleyse, oyunu bozacak, Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar her yerde direnci artıracağız. Türkiye için olağanüstü bir direniş dönemine giriyoruz. Bize Anadolu'nun yeni haritasını dayatanlara kendi haritalarımızla başkaldıracağımız bir döneme giriyoruz. Direnenler ve ihanet edenler dışında hiçbir seçenek kalmamıştır. Bugün İran'ı yanlarına çekerek, Rusya ile ortaklık kurarak bu savaşı çok daha acımasız hale getirenlerin bu coğrafyadan alacağı bir ders olmalı.

Biz, bu oyunun Anadolu'da bozulacağına inanıyoruz.


İbrahim Karagül

Şemsiye



Tarihler 1990'ı gösterirken Irak, Kuveyt'e girdi. Dengeler altüst oldu.
Batı hemen işbaşı yaptı. ÇÖL FIRTINASI kod ismiyle KÖRFEZ HAREKATI başladı. Dünya canlı yayında MÜSLÜMAN bir ülkenin, içinde Müslümanlar'ın da bulunduğu bir koalisyondan nasıl dayak yediğini izledi.
Saddam dersini aldı. Şartları kabul edip çekildi. Savaş için harcanan 60 milyar doların 36'sını Suudi Arabistan veriyordu.
Saddam dayak yedikten sonra ülkesi karıştı. Plan tıkır tıkır işliyordu. Güneyde Şİİ'ler ayaklandı. Gururu kırılmış Irak Ordusu, kuzeydeki güçlerini toplayıp güneye müdahale etti. Bu kez de kuzeydeki KÜRTLER kazan kaldırdı. Bütün gruplar birleşti. Kerkük'ü aldı. Süleymaniye'deki IRAK İSTİHBARAT MERKEZİNDE 1000 kişi kurşuna dizildi.
Ülke karmakarışık bir haldeydi. Irak Ordusu'ndaki önemli askerler kendileri için gelecek göremeyince Saddam'ın etrafında toplandı.
Kenetlendi.
Kürtler püskürtüldü.
İşkenceler, insanlıkdışı vahşetler yaşandı.
Bu bölgenin çocukları ölürken Amerika aslında 1990'da "Şİİ , KÜRT ve SÜNNİ" diye Irak'ı üçe bölüyordu.
Bölgedeki politikası artık buydu. Daha sonra gelen Afganistan ve İKİNCİ IRAK müdahalesi bunun belgesiydi.
İlk müdahaleden sonra KÜRT BÖLGESİ uçuşa yasak bölgelerle korumaya alındı. Oysa Güneydeki Şİİ'ler Irak ordusu tarafından vuruluyor, ancak kimse sesini çıkarmıyordu! Demek ki bütün hesap KÜRTLER üzerine yapılmıştı! Saddam'dan kaçan Kürtler şimdi olduğu gibi yine bize geliyordu. Türkiye de bu insanlara kucağını açıyordu. Böyle bir grup ŞEMDİNLİ 'ye gelip yerleşti.
Yardım aralıksız sürerken ŞEMDİNLİ 'de BRİTANYA KRALİYET DENİZ KUVVETLERİ askerleri ile bizim askerler karşılıklı silah çekti. Mültecilerin olduğu kampa girmek isteyen Kaymakam Erdoğan Ülker İngiliz askerleri tarafından dövüldü ve kampa alınmadı.
Kendi ülkemizde sözümüz geçmiyordu.
İngilizler çekilip gittikten sonra kriz aşıldı! Sınırlarımıza şimdi gelen yüzbinlerce insan için acaba birileri yine bizim ULUSLARARASI KOALİSYONDAN yardım talep etmemizi mi bekliyordu?
Bilemedim...
Bu dalgadan sonra Irak'ın içinde Kürtler'i koruyacak bir organizasyona gidildi. ArtıkÇEKİÇ GÜÇ vardı. Çekiç Güç ve arkasındakiler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin asla ve kat'a KÜRTLER'i SİLAHLA bertaraf etmesini istemiyordu!
Bu dün de böyleydi, bugün de... Amerika iki kez Irak'a KÜRTLER'i koruma altına almak için girdi. ÇEKİÇ GÜÇ! Bakın haritaya, ne göreceksiniz!
Çekiç'in başı Hakkari ve etrafıysa sapı da bugün sorun yaşadığımız güney sınırımızdı!BOYLU BOYUNCA hem de!
Ankara saldırısı tesadüf o ki, 17 ŞUBAT'ta gerçekleşti. Yani Eşref Bitlis Paşa'nın uçağının düşürüldüğü tarihte! Eşref Paşa'ya pekçok Amerikalı subay hayranlık duyardı.
PKK meselesini Saddam'ın Irak'ıyla yapacağı bir harekatla bitirmeyi amaçlıyordu! Bunun için gerekli tüm hazırlıkları yapmıştı. Rahmetli Özal da bunu biliyordu. Eşref Paşa, Amerika'nın Irak'ın kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı Kürt oluşumuna karşıydı. Açık açık bunu söylüyordu. Tehlike olarak görüyordu. 7 Şubat'ta "İncirlik'ten kalkan Amerikan uçakları PKK'ya malzeme yağdırıyor!" dedikten 10 gün sonra, yani 17 Şubat'ta, uçağı buzlanma (!) nedeniyle düştü.
Şehit oldu! Eşref Paşa'nın arkadaşları da teker teker görevi başında öldürüldü!
Zaten 1993 DARBE YILIYDI!
Kimler o yıl gitmedi ki! Özal'dan Uğur Mumcu'ya kadar...
Amerika'nın KÜRT POLİTİKASI o yıllardan beri aynı. Ve asla değişmeyecek.
Bunun, kimin ABD BAŞKANI olduğuyla zerre ilgisi yok. Kim gelirse gelsin bu değişmez! Değiştirilemez!
KÜRT kartı üzerinden bölgenin haritası tekrar çizilecek. Dün PKK'ya yardım edenler şimdi PYD-YPG'ye silah yağdırıyor! Her soruya da "Böyle bilgimiz yok!" deniyor.
Diyecekler de... Çünkü bu sorulara cevap veren sözcülerin yapacağı bir şey yok ki!
Obama'nın yok, onların nasıl olsun!
Washington, gizli ortağı Moskova ile Suriye içindeki MÜSLÜMANLAR 'a bomba yağdırıyor. Milyonlarca insan yollarda. Ya Türkiye'ye geliyor ya da denizden Avrupa'ya geçmek istiyor. Bu göç dalgasıyla ne Avrupa, ne de biz uzun süre baş edebilirdik.
Biz masum insanlara kapı açıyorduk ama Suriye'de bomba yağdıranlar Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de TERÖR olarak karşımıza çıkıyordu! Bir akıl ısrarla bizi dışarıdanYARDIMA HAZIRLIYORDU! Diğer taraftan da Bağdat ile oturarak SÜNNİ HİLALİ'ni kesmeye çaba gösteriyordu! Kürt meselesi bütün bölgeyi içine alan yakıcı bir konuydu!
Adamlar bu sorunu silahla çözmemizi istemiyordu.
1993'e bakın! Türkiye şimdi kararlılığını ortaya koyunca gelip CANLI BOMBA Ankara'nın ortasında kendini patlattı! Mesaj DEVLETİMİZEYDİ! Türkiye büyük devlet olarak Kürtler'i ve bölgeyi kapsayacak bir planla yoluna devam etmeli. DEVLET olmanın gereği olarak elbette silah bulunmalı bunun içinde!
Ama adamların bizden beklemediğini yapmak sonuç getirir! AKILLI SÜRPRİZ yani! Ankara bunu bulur! Ve gereğini yapar... Sınırımızın hemen aşağısında komşumuz ABD! PYD değil! Eğer Amerikalılar'ın MODELİNİ beğenmiyor ve ret ediyorsak acilen kendi planımızı devreye sokmalıyız... Sonuçta bu bölge bizim. Burada oturup konuşamayacağımız kimse yok! Biz buraların çocuklarıyız.
Ama etrafımızdakiler yabancı. Amerika bilerek ve isteyerek Rusya'yı karşımıza çıkardı. Ruslar da İran'ı alıp Hizbullah'la bölgeye geldi.
Masada bizi sıkıştırmak için büyük baskı var. Amerika asla ve kat'a ARAP ALEMİNİkarşısına alarak gelmez, gelemez! Bunun için Ruslar ve İran işin içinde... Bir de terör üzerinden Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmeye kalkanlar var!
Kürt meselesini kendi yöntemlerimizle çözemediğimiz sürece saldırılar kesilmeyecek...
Büyük bir ŞEMSİYE olarak açılmalıyız... İçeride kalma şansımız hiç yok! Silah kullanmadan, savaşmadan yapacağımız çok şey var!
Oyun sırası bizde! 
Bekleyin...


Ergün Diler

Sınır Savaşı !






Suriye dünyanın en temel meselesi oldu. Büyük devletler, bölgesel aktörler oturup konuşuyor ama bir türlü ortak sonuç çıkmıyor! Bu arada Türkiye gibi kilit bir ülke seçime gidiyor. 1 Kasım bizim için olduğu kadar BÖLGEDE YENİ OLUŞACAK sınırlar için de önemli. Masada anlaşılamayan sadece Suriye'nin geleceği değil, bölgenin geleceği... İstesek de istemesek de birkaç ülke gidecek. Sınırlar değişecek.
Sıkıntı bu!
Bu rakamlara iyi bakın! 
2003- 518 milyar dolar2004- 629 milyar dolar 
2005- 739 milyar dolar 2006- 798 milyar dolar 
2007- 713 milyar dolar 2008- 581 milyar dolar 
2009- 381 milyar dolar2010- 449 milyar dolar 
2011- 457 milyar dolar2012- 440 milyar dolar 
2013- 376 milyar dolar 2014- 389 milyar dolar...
Ne mi bunlar?
Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği AÇIK! Yani bir yıl içinde 10 liralık mal ve hizmet üretiyor, ancak 15 liralık harcama yapıyor! Sonuçta da böyle devasa rakamlarla ifade edilen CARİ AÇIKLAR OLUŞUYOR! Bu rakamlar Türkiye ve bölge ölçeğinde inanılmaz. Daha açık konuşalım! SAVAŞ SEBEBİ! ABD, Araplar'ın petro-dolarlarını çekerek Japonya ve Çin'e de ABD TAHVİLİ satarak bu açığı kapatıyor. Petrol ve gaz DOLARLA alınıp satıldığı için de rezerv para DOLAR oluyor ve çekim gücü devam ediyor! Aslında Araplar, Japonlar ve Çinliler AMERİKALILAR'A LÜKS HAYAT SAĞLIYOR. ABD ile ticareti çok iyi olan Avrupa da buna hatırı sayılır bir katkı yapıyor!
Birinci ve İkinci Dünya savaşları paylaşım yüzünden çıktı. Savaşın nedeni Avrupa'nın kendi içinde anlaşamaması ve silaha sarılmasıydı. Almanya ikisinde de BAŞ AKTÖRDÜ! 1945'ten sonra ABD hem Avrupa'ya hem Ortadoğu'ya yerleşti ve yerleşmesini sürdürmekte...BAŞKASININ SAĞLADIĞI GÜZEL HAYATI sürdürebilmek için de Ortadoğu'da sınırları değiştirmek zorunda. Çünkü ABD, Avrupa ve Çin bölgede ağırlığını arttırdığı anda hem dolar'dan hem de gelirden olur. Bunu için kendi yöneteceği yüzde 100 güvenli partnerlere ihtiyacı var. Türkiye ile yanyana düşündüğü KÜRTLER bunun ilk sırasında... YPG'ye aralıksız desteğin arkasında bu var! Son dönemde eşsiz ortağı Rusya'yı da bu denkleme dahil ettiler. Onlar da Suriye'nin kuzeyinde Kürtler'le birlikteler... Kürt kartı, Suriye'nin şekillenmesinden sonra ikinci ve üçüncü adımları da beraberinde getirecek. Bölge değişecek. Sykes-Picot'tan eser kalmayacak. Bu nedenle ABD-Rusya elele, yanyana... Burada rakip istemiyorlar. Kürtler üzerinden bunu herkese gösteriyorlar. Sünni, Şii, Arap, Kürt coğrafyası değişecek.
Değişmezse ABD kendi içinde değişmek, küçülmek ve iddiasız bir konuma gelmek zorunda!
Soru şu?
ABD buna izin verir mi? İkinci soru!
ABD'in yerini alacak yeni bir güç şu an için var mı?Tartışın! 
Bölgeden devam edelim... Geçenlerde biz bilmesek de çok önemli bir GENERAL, IŞİD'in hüküm sürdüğü topraklarda yakalandı! Ele geçirilen ismin İsrail ordusundan Tuğgeneral Yussi Elon Shahak olduğu söylendi! Önemli bir isimdi! Asıl önemli olan söyledikleriydi: MOSSAD ve IŞİD'in üst düzey komutanlarla arasında güçlü bir işbirliği var. Örgütün stratejisini, savaşma taktiklerini çok iyi eğitimli ajanlarımız belirliyor. Hem Irak hem Suriye kolunda...
Şimdi IŞİD'in, PKK'nın ya da YPG'nin Türkiye'ye üzerinde BAŞKA ÜLKELERİN İMZASINI TAŞIYAN saldırılarını bir daha düşünün! Oyun içinde oyun var! 
Devam... Ünlü bir Amerikalı yazar "Sınırları içinde McDonald's bulunan iki ülke savaşmaz" demişti.
Yazar yıllar önce "McDonald's istikrarlı ekonomik gelişmenin bir simgesidir.
Orta sınıf bu simgeye sarılır ve savaş istemez..." gibi bir tez ileri sürüyordu!
Haritaya bakalım ve sözlerini anlamaya çalışalım. Acaba ne kadar doğru!
Bir de bu hamburgercinin olmadığı coğrafyaya göz atın! Bakalım neyle karşılaşacaksınız! Ekmek arası SAVAŞ her yerde! Ağlayan ve acı çekenler hep Müslüman... Düşünün! Cuma günü Amerikalı dostumun söylediği birkaç noktayı sizlerle paylaşacağımı söylemiştim... Kısa kısa da olsa, etrafından da dolaşsak bunları aktarmakta fayda var. Bence tabii...
Okuyun siz karar verin... 
 AK Parti'nin yeni kadrosunu nasıl buluyorsunuz?Parti içindeki bazı isimlerle ilgili fikirlerimi daha önce seninle uzun uzun paylaştım. Biliyorsun.
Bunlardan biri yola devam ediyor!
Aday gösterilmeyeceği konuşulan bu isimle ilgili gelişme 5-6 gün önce bana geldi. Çünkü David S. Cohen tüm Cumhuriyetçiler'le paylaşmıştı. Bunu duyunca kendi kaynaklarıma sordum. "ADAY GÖSTERİLMESİ ZOR" cevabı aldım. Ancak 48 saat sonra o isim açıklandı. Şaşırmadım ama o isim, adaylığını ilk olarak David S. Cohen'e söylemiş! Ailesinden bile önce! Bu beni şaşırttı! 
 Benenson'a gelelim... Aktifler mi hala? Elbette! 7 Haziran'dan sonra kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Benenson'un yeni danışmanları, Kemal Derviş, Türkiye'deki işadamları ve gazeteciler 7 Haziran'dan sonra birçok kez toplandı. HDP stratejisinin başarılı olduğu ve aynı yöntemle devam edilmesi kararlaştırıldı. Özerklik çıkışları, Benenson'un asla kabul etmediği bir durum. Almanya'nın ısrarı ile özerklik ilan etmeye kalkan HDP'liler var.
Bundan sonra bu konuda pek sesleri çıkmayacak. Çünkü Almanya da bunun HDP için olumlu bir adım olmadığını anladı. Çünkü beklenen halk desteği bulunamadı. 
 Peki cemaat cenahında gelişmeler nedir? Neler oluyor görmediğimiz noktalarda?Fethullah Gülen hareketiyle ilgili, Graham Fuller bile umudunu kesti. Çünkü Türkiye'de çok güçlü oldukları konusunda Fuller ve ekibini inandırmışlardı. Bunun gerçek olmadığı çok çabuk ortaya çıktı. ABD'de Gülen okullarındaki birçok yönetici de görevden alındı. Gülen'i korumakla görevli olan FBI ajanları sanıyorum Haziran sonu itibariyle evlerine döndü.
Afrika'daki okullar da tamamen Amerikalı yetkililere teslim edildi. İsim değişiklikleri için yeni yılın ilk günleri bekleniyor. 
 Ricciardone yine sahnede! Ne yapmaya çalışıyor? Ricciardone'nin "Türkiye ile ABD beraber yürümek zorunda" sözleri net. Ricciardone, Türkiye'ye giden en başarısız büyükelçidir. Bunu seninle daha önce de paylaşmıştım. Onun çok değer verdiği işadamları, geçen ay telefonuna çıkmadı. Türkiye'de yapılması planlanan bir konferansla ilgili, öğrenci desteği almak istedi. Bu nedenle tanıdığı dostlarına ulaşmak için telefona sarıldı.
Aradığı işadamlarının hiçbiri telefona çıkmadı.
Çok önemli bir Türk işadamı John Bass'a, Ricciardone'ye verdikleri desteğin sonuçsuz kaldığını söyledi. Bass, Amerikan geleneklerinde vatandaşını eleştirmenin olmadığını söylese de o işadamı ısrar etti. Çünkü, o işadamı Fethullah Gülen hareketine en büyük maddi desteği sağlayan kişiydi. Bunu da Ricciardone'nin isteği doğrultusunda yapmıştı. Bass'ın Fethullah Gülen hareketiyle ilgili yorumu, "Benim Türkiye'deki planlarımın içinde böyle bir oluşum görünmüyor" oldu. 
 Volkswagen skandalı nedir? ABD'de patlak verdi de! Volkswagen operasyonu, ABD ve Japonya ortaklığıdır. Japon otomotiv şirketlerinin patronunun da Amerikalı işadamları olduğunu bilirsek, aslında Amerikan operasyonu olduğunu anlamakta zorlanmayız.
Yakında Volkswagen'in magmasına ulaşacağım. Sana da bildireceğim...

Büyük tabak projesi



Kendi vatandaşlarını rahat yaşatmak için her türlü fitneyi mübah gördüler. "Petrolü ele geçirirsek PARA'yı kaparız" dediler. Terörü beslediler, kaoslara çanak tuttular... Ortadoğu'ya İngiltere'nin "Kimyasal silah var yalanıyla" girdiler şimdi işin içinden çıkamıyorlar. Yaptıkları her zulüm onlara SOPA olarak geri dönüyor. Evet şu anda koskoca Avrupa büyük bir kabus yaşıyor. Soymak uğruna ülkeleri kan gölüne çeviren hırsızlar, şimdi o ülkelerden gelen mültecilerden korkuyor.
Guardian gazetesi dün aynen şöyle yazıyor: "Avrupalılar mültecilere hem acıyor hem de onlardan korkuyor.
Daha çok bu kadar FAZLA sayıda gelmelerinden korkuyorlar." Evet kışkırttıkları her türlü terör, iç savaş ve kahpelik onlara BELA olarak geri dönüyor. BBC, BM yetkilisi ile görüşüp, ondan aldığı bilgiyi ve KORKUYU Avrupa'ya şöyle ilan ediyor: "ÇATIŞMALAR ve çaresizlik mültecileri Ortadoğu'dan Avrupa'ya kaydıracak savaş devam ettikçe bu durum da sürecek." Evet terör ve savaşların hamisi, kan göllerinden beslenen Avrupa büyük panik içinde. Ne yapacaklarını bilemiyorlar, çözüm üretemiyorlar, çaresizlik içinde kıvranıyorlar.
Bakın o çaresizliği Guardian nasıl özetliyor: "Ne diplomasi, ne de yükü paylaşmak bu krize son vermeyecek. Çok sayıda mülteci Avrupa'ya ulaşmaya devam edecek. Avrupa bu süreç boyunca hatalar yapmaya, mültecilerin çektiği acılardan duyulan kaygıyla şimdiye kadar hayal ettiğimizden farklı bir gelecek KORKUSU arasında kalacak. UMUTUZCA bir çözüme ihtiyaç duyuyoruz ama bu çözümü daha BULAMADIK." Türkiye tam iki milyon mülteciye kucak açıp ekmeğini paylaşırken, mültecileri kurdukları tezgahlarla ülkelerinden edenler "Ne olacak halimiz" diye ağlıyor. Dünya Gıda Programı, Suriyeli mültecilere AYLIK beslenme yardımını 12.5 DOLAR olarak açıkladı. Yani AYDA 3 HAMBURGER parası... Ve bir haber daha BBC'den... İngiltere'nin Cambridge Üniversitesi müthiş bir araştırmaya imza atmış. Ülkede BÜYÜK TABAKLARLA yemek yemenin daha çok tüketmeye götürdüğü sonucuna varılmış. "Tabaklar yüz yılda dörtte bir oranında büyüdü" diye uyarıyor proflar.
Bu tehlikeli gidişatı durdurmak için İngiliz hükümetini YASAL DÜZEN LEME yapmaya çağırıyorlar. Terör-kaos-içsavaşı körükledikleri yerlere AYDA 3 HAMBURGER PARASI...
Buralardan soyup ülkelerine taşıdıkları ile BÜYÜK TABAK imalatı... Adamların derdine bakın, oturmuşlar ülkede son yüz yılda büyüyen tabakları konuşuyorlar. Ve Türkiye de tam 30 yıldır, büyük tabakçıların ülkemize pompaladığı terörle uğraşıyor.
Kandil'deki PARADORLARIN terör garsonları, Güneydoğu halkını 3 hamburger parasına talim ettirmek için kendini yırtıyor.
Türkiye Suriye ve Kuzey Irak'taki Kürt kardeşleriyle bütünleşip Malazgirt-Çanakkale ruhunu yeniden inşa etmeye çalışırken, birileri Avrupa'da tabakların büyümesi için çocukları ölüme gönderiyor. Bakın Kandil'e silah yağdıranların gazetelerinden Guardian ne yazıyor dün: "Küçük Aylan KÜRDİ 'nin Türk sahiline vurması Almanya'yı sıradışı bir adım atarak kuralları askıya almaya ve kapılarını açmaya yöneltti.
Bu karar ahlaki açıdan cesur olmakla birlikte pek de AKILLICA değildi." Evet Kürt kökenli küçücük Aylan'ın sahillere vuran cesedi, büyük tabaklarla yiyenlerin umurunda değil. Aylan Kürdilere kapıları açmak ahlaki ama Akıllıca değil demek "AHLAKSIZLIĞI tercih edin" demektir.

Ve BÜYÜK TABAK PROJESİ, ahlaksızlığı teşvik edecek kadar insanlıktan çıkarıyor Kandil'in sırtını dayadıklarına. Zaten Almanya da ahlaksızlığı tercih edip Schengen Vizesi'ni askıya alırken, onun yavrusu Avusturya da Aylan KURDİLER gelmesin diye sınırlarına askeri yığınak yapıyor. İngiltere, bazı Afrika ülkelerinde kabul merkezleri adı altında mülteci kampları kurulmasını ve sığınmacıların buraya taşınmasını öngören bir projeyi konuşuyor bugün. Bize Suriye'de mülteciler için güvenli bölge kurdurmayanlar şimdi Afrika'da arazi bakıyor. İç savaş-terör-kaos çıkaranlara hizmet eden PKK'ya kandırılarak katılan çocuklarımıza anneler ve babaları sahip çıkmak zorunda. Cizre'de baronların medyasına "İç savaş" naraları atanlar ise onbin defa düşünmek zorunda. Teröristlerin bel bağladığı Avrupa, iç savaş durumunda Güneydoğu'yu terketmek zorunda kalacak vatandaşlarımıza Afrika'dan yer bakıyor. Ve Ayda 3 hamburger parası hazırlıyor. Terörle büyüttüğü TABAĞINI asla paylaşmıyor.

Oyun içinde oyun


Oyun içinde oyun


"Onlar hain, lanet olsun" diyordu gözü yaşlı baba. Bir hafta önce aHaber'de Yazboz'da yayınlamıştık.
PKK tarafından şehit edilen oğlunun mezarı başında şöyle haykırıyordu; "Türkiye büyük devlet, asla bölemeyecekler.
Gerideki dört çocuğumu da gerekirse PKK'yla savaşa ve şehit olmaya seve seve gönderirim. Hatta ben bile cepheye gidip kalleş teröristlerle savaşır, vatan için canımı seve seve feda ederim
."
Bu vatan, bu bayrak için oğlunu şehitler kervanına katan o acılı baba bir KÜRT VATANDAŞIMIZDI.
Onun gibi evlatlarını bu vatan uğuruna şehit veren, şehadet şerbeti için Mehmetçik elbisesi giydiren binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce KÜRT baba vardı bu memlekette. Bunlardan biri de Piyade Er Gökhan Çakır'ın babasıydı. İzmir'de Kürt oldukları gerekçesiyle dükkanları saldırıya uğramıştı. Ertesi gün de Piyade er Gökhan Çakır'ın bu vatan uğuruna şehit olduğu haberi gelmişti baba ocağına. Şehidin amcası "Biz Kürt'üz ama hain değiliz. Bir yeğenim de Dağlıca'da şu an asker.
Aynı soyismi taşıyan 7 asker daha var ailemizde
" diyordu. Önceki gün bir el "Kahrolsun PKK" diye bağıran öfkeli gençlerimizi sokaktan alıp "Teröre lanet olsun" diyen Sabah, atv, Takvim, aHaber grubu önüne getirmişti. "Aman dikkat gençler, hepimiz BİZ'iz" diye yazmıştım.
Ancak maalesef karanlıkta gezen akbabalar, kirli oyunlarına devam ediyor. Cizre'de tüm Avrupa medyasının övgüler yağdırdığı terörü, alıp Batı'ya yaymak istiyor. Nitekim, HDP esşbaşkanı dün "Bodrum Cizre'ye uzak değil" diyerek tehdit ediyor. Tek hedef var, ülkenin her yerinde, herkesin birbirine saldırdığı bir provakasyonun fitilini yakıp, seçimleri iptal ettirmek. Kuklaları masalarına meze yapan Brüksel-Berlin-Londra sırtlanları, Tel-Aviv çakalları, Tahran ve Şam akbabaları aramızda dolaşıyor.
Nitekim Bergama'da, gençlerimize "Yürüyün Kürtlerin üzerine" diye hedef göstererek en önde koşan adam yakalanıyor.
Evinde PKK bayrakları, terör örgütüne üye olduğuna dair bir ton belge çıkıyor. Biz kalabalıkların önünde "Bozkurt" işaretleri yapıp slogan atan, ardından PKK'lıların yanında zafer işaretleri yapan karanlık yüzlerin fotoğraflarını çekip yayınlamadık mı gazetelerimizde? Tüm dünyaya "Türkler Kürtlere saldırıyor" imajını vermek için gözünü kan bürüyen alçaklar, sosyal medya dahil her türlü argümanı ve yalanı kullanarak provakasyon tezgahlarını tam kapasite çalıştırıyor. "Sokakta şiddet" için seferber olanlara dün İngiliz gazeteleri tam kadro halinde destek yağdırıyor. Bakın İsrail'in Gazze'ye yaptığı saldırı sonrası Refah'ta hayatını kaybeden iki yaşındaki Raghad Mossoud'un cesedi, morgda yer kalmadığı için buzdolabında saklanmış, o fotoğraf yürekleri dağlamıştı. Şimdi aynı fotoğraf, PKK terörü ile yaptığımız mücadeleyi Türk-Kürt çatışmasına çekmek için KARANLIK ELLERCE sosyal medyada servis ediliyor. "İşte asker ve polis ablukasındaki Cizre'de öldürülen ve sokağa çıkma yasağı olduğu için buzdolabında saklanan Kürt çocuğu" diyerek hem de.
Ve ölümlerle beslenenlerin gazetelerinden İngiliz Financial Times dün o Filistinli iki yaşındaki çocuğun fotoğrafına balıklama atlıyor. "Cizre'de bir kız çocuğunun cesedi, buzdolabında tutuluyor" diye dünyaya haber geçiyor. Yani birileri bu ülkede YANGIN çıkarmak, iç savaşa götürmek için bir tarafını yırtarken, "BİZ" ne yapacağız? Provakatörlerin peşinden gidip ateşe benzin mi dökeceğiz? Çakallara alet mi olacağız! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm oyunları ve tezgahları bozacak güçtedir.
Teröristleri temizlemek ve gömmek Devletin işidir. NATO'nun en güçlü ordusu karşısında teröristlerin kazanma şansı hiç yoktur.
Kaybedecekler. Yeter ki birlik olalım, terörü lanetleyen, evlatlarını bu vatan için şehit veren, "Diğer evlatlarımı da kendimi de bu bayrak için şehit vermeye hazırım" diyen Kürt kardeşlerimizi, babaları düşünerek sağduyu ile hareket edelim. Bu ülkede PKK'dan nefret eden milyonlarca Kürt vatandaşımız olduğunu asla unutmayalım.
Birileri Cizre'deki ateşi Bodrum'a taşımaya çalışıyor. Sokakta şiddet, onların ekmeğine yağ sürmek demektir. Onlar için ölenin kim olduğu hiç önemli değil. Yeter ki ölümler olsun! Çünkü Avrupa'daki ağababaları öyle istiyor. 6-7 Ekim olaylarında Kürtleri Kürtlere öldürtenler kimse, bugün de Türk-Kürt çatışması isteyenler aynı AKIL'ın soysuzlarıdır. Aman oyuna gelmeyelim!