Senaryo




Klavyenin başına geçtiğimde ekranlarda "MHP'nin avukatı saat 17:15'te açıklama yapacak" yazıyordu...
Ne olacağını göreceğiz.
Kestirmek zor da değil...
Sadece yapmanız gereken dünyada esen rüzgarları takip etmek ve anlamak...
Burası Türkiye... Hiçbir şey kendiliğinden olmaz...
Terör de, patlayan bomba yüklü kamyonlar da, gelen şehit haberleri de, şehirlere inmeye çalışan eşkıya da AYNI DENKLEMİN sonucudur! Hatta Brezilya'da indirilen Devlet Başkanı Dilma Rousseff de aynı senaryonun sonucudur! Çok uzak gibi görünse de, hiç ilgisi yok gibi dursa da aynı problemin sonuçlarıdır! DEĞİŞMEZ!
Yeter ki bakmasını bilin!
Bütün bunları hesap eden AKIL ve GÜÇ bölgede Türkiye ile ilgili bir senaryoyu hayata geçirmek istemektedir. Bu gücün merkezi şimdi AMERİKA oldu. Para da orada, güç de... Aksini söyleyene DELİ muamelesi yapın ve uzaklaşın!
Elbette Avrupa'nın içeride hiç hafife alınmayacak gücü var. Tamam!
Ama dünya üzerindeki oyunu bunlar kuruyor! Zaten çelik çekirdek AVRUPALI AMERİKALILAR!
Kafanız mı karıştı? Açalım...
Brezilya önce LULA ile sonra da Rousseff ile ayağa kalktı. ORTA SINIF para yüzü gördü. Zenginlik yayıldı. Ama yılların ihmali vardı ortada. Bir anda sihirli bir değnekle hepsi düzeltilemezdi. Güç merkeze yani Brezilya devletine geçince KÜRESEL GÜCÜN SAHİPLERİ rahatsız oldu. İçerideki şirketlerle olayları kaşımaya başladı. Sonuçta Rousseff gitti. Ülkenin itici gücü olan petrol devi PETROBRAS'daki yolsuzluk dosyaları şimdi tek tek gündeme gelecek. Olmasa da OLMUŞ GÖSTERİLECEK! Çünkü Rousseff'in gitmesi gerekiyordu! Peki yerine kim geldi?
Michel TEBER! Daha odasına adım atmadan paranın başına Paulo Leme'yi getirecek. Teklif verdi bile.
Leme kimdi?
Goldman Sachs Brezilya Operasyon Birimi Başkanı... Aynı zamanda Goldman Sachs'ın Latin Amerika şefi ve Gelişen Pazarlar Araştırma Şefi... Goldman Sachs'tan önce IMF'de uzman ekonomist olarak görev yapıyordu.
Dilma Rousseff bizde GEZİ'de denenen sokak eylemleriyle gitti. Vem Pra Rua (Sokaklara gel) eylemleriyle Dilma Rousseff'in gönderilme süreci başlatıldı. Bizde de bunun hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor! İşaretler o kadar fazla ki!
Dilma'nın ipini çeken eylemleri başlatan Brezilya'nın en zengin isimlerinden Jorge Paulo Lemann'dı.
Burger King ve Heinz Ketçap'ın sahibi Jorge Paulo Lemann, ünlü Charles ve David Koch Kardeşler'le bir araya geldi.
Maddi destek için bir kasa oluşturuldu. ABD'li ve İngiliz zengin aileler kasaya milyon dolarlar verdi.
Ve paraya hükmedenlerin verdikleri parayı kimse görmedi!
Jorge Paulo Lemann'ın ekibi de bu parayı Brezilya Hareketi, Atlas Ekonomik Araştırmalar Vakfı ve Atlas Liderlik Akademisi gibi 21 kuruluşa gönderdi. Bu kuruluşlar da üniversitelerde etkinlik düzenleyen öğrenci başına 200'er dolar verdi.
Ayaklanma ülkenin her kentine yayıldı. Rousseff'in düşüşü o andan itibaren hızlandı.
Dilma düşerken yerine halkın YÜZDE 2 bile desteği olmayan yardımcısı geliyordu. Halkın desteği yoktu ama PARANIN TÜM GÜCÜ yanındaydı. Teber geldi. İstenileni yapmak kaydıyla... TEBER'i pek bilmeyiz ama ROTHSCHILD ailesiyle arasından su sızmaz. Haliyle bu aileyle arası iyi olduğu için de Amerikan Başkanlığı için sokaklara düşen Hillary Clinton'la da çok ama çok iyidir...
Hillary bu coğrafyaya uzak değildi!
Honduras Devlet Başkanı Manuel Zelaya, yeni bir anayasa yazılması için 28 Haziran 2009'da halk oylamasına karar verdi.
28 Haziran'da Honduras Silahlı Kuvvetleri Zelaya ve kabinesindeki vekillerden bazılarını zorla askeri üsse götürdü.
Ardından ülke dışına sürgüne yolladı. Kongre Başkanı Roberto Micheletti yemin ederek fiili devlet başkanı oldu. Roberto Micheletti, Hillary Clinton'ın aile dostuydu!
Bu olay, Hillary Clinton'ın Honduras'taki işadamlarıyla organize ettiği bir darbe olarak tarihe geçti.
Yeni Anayasa ile birlikte Honduras'ta İngiliz ailelerin elinde olan devlet kuruluşlarının tekrar millileştirilmesi de oylanacaktı.
Darbeden sonra Honduras'taki medyanın yayını durduruldu.
Sadece The Economist ve BBC haber yaptı. Her ikisi de darbeyi göklere çıkardı. Para yine HALKIN ELİNE geçemedi!
Hillary'nin rakibi gibi duran Trump her geçen gün dönmeye devam ediyor. Önceki gün de "Beni hep yanlış kişi olarak tanıtmak istiyorlar. Ben şirketlere ve sahiplerine karşı değilim. Benim de şirketim var. Hem de çok büyük. Dev şirketler, istihdamın merkezidir" dedi... Farklı gibi dursa da aynı yere eğildi...
Nasıl Temer, nasıl Hillary Rothschildler'in yakınıysa Meral Hanım da Hillary'e yakındı!
Meral Hanım'ı sadece bir muhalif gibi görmek yanlış. Mahkeme sonuçları ne olur bilemem. Ama dünya üzerinde ve bölgede sınırların DIŞINA TAŞACAK bir TÜRK rüzgarı isteniyor. Özellikle KAFKASYA'yı ve ORTA ASYA'yı karıştırmak için. Belki bunu Hillary de Meral Hanım da bilmiyor! Bilemem.
Ama büyük planda TÜRKÇÜLÜK isteniyor. Rusya ve Putin'i çok zora düşürecek hamleler peş peşe gelecek gibi... Yeni Türkçülük'te KÜRTLER DE İNKAR EDİLMEYECEK!
İşte bu hareketin bir merkezinin olması gerekiyor. Bu Kazakistan olamayacağı için TÜRKİYE olacak.
Biz olmadan hiçbir plan yaşamaz ve menzile ulaşmaz... Bunu bilirler!
Yazıya "MHP'nin avukatı saat 17:15'te açıklama yapacak" diye başladım. Bırakın avukatı, baroyu MHP'yi bile silip süpürecek bir rüzgar bu. MHP ve özellikle Devlet Bey bence oyunu hiç anlamamış. Bu da yeni değil. Bizde böyledir.
Mahkemeler durdursa da MUHALİFLER durmayacak...
Terörü, PKK'sı, Salih Müslim'i, YPG'si, bombalı araçları, tuzakları ve canımızı yakan şehit haberleri aynı DENKLEMİN bir sonucu! Ayrı ve farklı değil...
Eğer Türkiye bölgede, özellikle Suriye gibi bir yerde operasyon yaparsa RUSYA buna nasıl direnemez?
İÇERİDEN ve etrafından KAŞINIRSA!
Yani TÜRKÇÜLÜKLE !
Yani YENİ MHP ile!
Durum şimdilik bu!
Bakalım görelim.....


Ergün Diler

Türkiye’de her şey olursunuz... Bir tek rezil olamazsınız!


Şair-Yazar Murathan Mungan’ın çok güzel bir sözü vardır...

Der ki;
“Türkiye’de her şey olursunuz, bir tek rezil olamazsınız... Çünkü çok kolay unutuyoruz. Örneğin politikada batarsınız, daha sonra müsteşar olursunuz. İş dünyasında batarsınız, kimse hatırlamaz, yeni bir şirket kurarsınız.”
Tam isabet!..
Gerçekten de, Türkiye’de “her şey” olunuyor ama bir tek “rezil”olunmuyor!..
AHH, BİR UTANSALAR!
Şu hâle bakın;
l CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu; “3 genel seçim, 2 yerel seçim, 1 referandum ve 1 Cumhurbaşkanlığı seçimi” olmak üzere, “tam 7 seçim” kaybetmiş ama, hâlâ “Genel Başkanlık koltuğu”nda oturmaya devam ediyor ve üstelik, hâlâ “başarı”dan söz ediyor!..
Ya Devlet Bahçeli?..
l MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de; 6 Temmuz 1997’den bu yana “7 genel seçim, 4 yerel seçim, 2 referandum ve 1 Cumhurbaşkanlığı seçimi”olmak üzere, “toplam 14 seçim kaybetmiş”, dahası; 1 Kasım’da; “7 Haziran’daki 40 milletvekilini kaybetmiş” ama, hâlâ diyor ki;
l “Milletimiz koalisyon kurmaktan köşe bucak kaçan AKP’ye tek başına iktidar vizesi ve görevi vermiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi ise devlet ve iktidarın tüm imkanlarıyla mücadele ederek, dik duruşunu koruyarak, milli ve tarihi emanetlere sahip çıkarak, dahası tüm tuzakları bozarak, oy ve milletvekili sayısı itibariyle yeterli olmasa da TBMM’de temsil edilme imkanına yeniden kavuşmuştur.(...)
Milliyetçi Hareket Partisi’nin zayıflaması, kaybetmesi ve hatta baraja takılması maksadıyla siyasi tarihimize kara bir leke gibi geçecek her neviden saldırı icra edilmiştir.
Buna rağmen köklü geçmişiyle; şerefli, imanlı, milli ve tavizsiz mensuplarıyla iç içe geçen ve kenetlenen partimiz zalimlerin yazdığı hükmü yırtıp atmıştır.”
l HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise; “siyasette yeni” olmasına rağmen, o da “kaşar”lara uydu!..
Seçimlerden önce; 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek;
“HDP’nin ölüsü yüzde 13 oy alır... 1 Kasım akşamı olacakları önceden söyleyeyim: Tekrar seçime gittiğine pişman olacak, ‘Keşke ben bu seçimi tekrarlamasaydım’ diyecek. O zaman HDP yüzde 13’tü, şimdi yüzde 15 oldu. O zaman 80 vekil çıkarmıştı, şimdi 100 vekil çıkardı diyecek. 1 Kasım’da halkın iradesine saygı duymadığı için pişman olacak” diyen Selahattin Demirtaş; 1 Kasım’da, sandıktan “tam 21 milletvekilini kaybederek” çıktı ama, kameraların karşısına geçip, sonuçları “HDP’nin zaferi” olarak açıkladı ya, pes doğrusu!..
Murathan Mungan haklıymış!..
Türkiye’de, gerçekten de “her şey” olunuyormuş ama “rezil”olunmuyormuş!..
Bu ne “pişkinlik” Allah aşkına?..
Bu ne “kösele suratlı”lık?!?..
İnsan, utana-sıkıla kameraların karşısına çıkar ve der ki:
“Millet bize bir ders verdi... Ama biz; milleti nerede üzdüğümüzü, nerede hata yaptığımızı tek tek araştıracak, kendimizi affettirmeye çalışacağız!”
Bunu desinler,
Canımın içini yesinler!..
Ama bunlarda “utanma” yok!.. Yüzleri “kösele” kaplı olmalı ki, hiç kızarmıyor!..
İSTİFA ETMESİNLER, ÇÜNKÜ!
Aslında var ya;
Her üç genel başkanın parti tabanlarından ve hatta eski milletvekillerinden “istifa” çağrıları geliyor ama, ben onların istifa etmelerini istemiyorum...
Niye istemiyorum?..
Çünkü, merhum üstad Necip Fazıl Kısakürek der ki;
“Ey düşmanım;
Sen benim ifadem ve hızımsın...
Gündüz geceye muhtaç,
Bana da sen lâzımsın!”
Hele söyleyin;
Eğer, Kılıçdaroğlu, Bahçeli ve Demirtaş’ın “beceriksizlik”leri olmasaydı,AK Parti bu oy oranına ulaşabilir miydi?..
Onlar beceremedi ki,
AK Parti başarılı oldu...
RAKİPLERİ TOLGA ÇEVİK!
Demek ki, neymiş;
“Gündüz, geceye muhtaç,
Biz de muhalefete muhtacız!”
Ama, bu muhalefete!..
“Kongre”sini, “Kurultay”ını yapmış, “genel başkanlarını değiştirmiş”muhalefete değil!..
Bırakalım otursunlar yerlerinde!..
Bırakalım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a saldırıp, “Sultan” derken, kendileri; yaşadıkları “hezimet”lere rağmen “saltanat” sürmeye devam etsinler!..
Yerlerinde kalsınlar, “saltanat” görsünler, “koltukları işgal etmeye” devam etsinler ki, başka koltuklara göz koymasınlar!..
Mazallah, “koltuk”larını bir kaybederlerse, ne yapacaklar?..
Bu kadar “komiklik”ten sonra;
“Komedi Dükkânı”na el koyabilirler, Tolga Çevik’i kapı dışarı edebilirler!..
Öyle ya;
Bunlar “genel başkanlık”tan olurlarsa, bundan sonra “Komedi Dükkanı”ndan başka dükkan işletemezler!..
Bunların, AK Parti’ye “rakip” olamayacakları, bir defa daha ortaya çıktı... Bunlar, olsa olsa Tolga Çevik’e rakip olurlar!..
Gerçekten “komik”ler!..
“Çok komikler!”
Tolga Çevik, dikkat etsin kendine. “Komedi Dükkanı”nı elinden alabilirler!..
İSTİFA, YAZARLARA YAKIŞIR!
Dedim ya; yaşadıkları, “hezimet”e rağmen “istifa” etmesinler!..
Hem, “genel başkanlar”dan önce; onlara “yol gösteren” gazeteciler,“akademisyen”ler ve “köşe yazarları” istifa etmeli değil mi?..
l “AKP” lafzını bırakarak “AK Parti” demeye başlayan Zaman ve Hürriyetgazeteleri, seçim sonrasında yaptıkları yayınlarla resmen “beyaz bayrak”açtı. Hürriyet, dün birinci sayfasından bir “mektup” yayınlayarak, “Devlet içindeki her türlü illegal yapılanma ile mücadelede hükümetin yanındayız” mesajı verdi.
l HDP lideri Selahattin Demirtaş’ı CNN Türk’teki programına çıkararak“saz” çaldıran, “HDP’ye oy ver kurtul” altyazısı ile adeta propaganda yapan Ahmet Hakan ise Hürriyet’teki köşesinde Demirtaş’ın PKK’ya karşı gelemediğini ve lider olamadığını yazdı.
l Paralel Yapı’nın Today’s Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş de bundan sonra Türkçe yazı yazmayacağını, “milletin bunu hak etmediğini” söyleyerek, “rezil olamayanlar” kervanındaki yerini aldı!..
Gördünüz ya;
Kimi kıvırıyor, kimi kıvranıyor!..
Ama “istifa”yı düşünen yok!..
ÇALIŞKAN AKADEMİSYEN!
Hepsi bir yana da;
“CHP’li Akademisyen(!) Koray Çalışkan”a ne demeli?..
Adam, seçimlerden önce; “Paralel İhanet Çetesi’nin televizyon kanalı”na çıktı ve “1 Kasım’da AK Parti’nin yüzde 47 oy alacağını” tahmin eden Adil Gür’e demediğini komadı!..
“Rezil olacaksınız” dedi,
“Şarlatanlar” dedi!..
“Ben siyaset bilimciyim, ben araştırmacıyım” deyip, ekledi:
“Biz bu araştırmaların metodolojisini öğreten insanlarız... Bu adam, nereden çıkarmış yüzde 47’yi?.. AK Parti, kesinlikle yüzde 47 oy alamaz!
Yüzde 47’yi bırak, ona yaklaşamaz bile!.. Yüzde 40’ı bulsun, mutlu olsun!..
O zat, seçimden sonra bir daha araştırma yapmasın!.. Hadi çıksın benimle televizyona... Eğer haklı çıkarsa; bırakırım, ben bu akademisyenliği bırakırım!”
Peki, Koray Çalışkan adlı “CHP’li akademisyen”(!) “istifa” etti mi?..
Etmedi!..
Peki, Adil Gür için “Şarlatan!.. Rezil olacak” derken, kendisi “rezil” oldu mu?.. Ya da, asıl “şarlatanlığı” kendisinin yaptığının farkında mı?..
Hayır, farkında değil!.. “Rezil” olduğunun da farkında değil!..
Ama, Murathan Mungan demiş ya;
“Türkiye’de her şey olursunuz, bir tek rezil olamazsınız!”
Türkiye’de, Koray Çalışkan gibi “CHP’li Akademisyen” olursunuz, Bülent Keneş gibi “Paralelci gazetede Genel Yayın Yönetmeni” olursunuz, Ahmet Hakan gibi; “Aydın Doğan’a garson, Ertuğrul Özkök’e deve yularcısı, Hürriyet’e yazar” olabilirsiniz!..
Evet, her şey olursunuz;
Bir tek “rezil” olamazsınız!..
Çünkü, “rezil” olmak için,
İnsanda “yüz” olmalı!..
“Yüzsüzler”, rezil bile olamaz!.
 ***************************************************************************
2015 yılındayız ama YSK, hâlâ yayın durduruyor!
Yanılmıyorsam, “Üst Kurul”lardan en çok şikâyet eden siyasilerden biri de,Bülent Ecevit’ti!.. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “Üst Kurullar Cumhuriyeti” olduğunu söylerdi!..
Haksız da sayılmazdı...
Zira, Türkiye’de, elini sallasan “Üst Kurul”a çarpıyor!.. Yüksek Seçim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Rekabet Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Kamu İhale Kurumu!..
Say babam say... 
Her taraf Kurul!..
Kurulmuşlar “Eski Türkiye”nin başına; sürekli talimat yağdırıyorlar!..
Meselâ RTÜK, meselâ YSK!..
“1961 Anayasası Anlayışı”nı hâlâ devam ettiren bu YSK; 2015 Türkiyesi’nde, kalkmış; “Tek kanallı Türkiye yasaları”nı dayatıyor ve“Yayınlarda adil davranmadın” diyerek, “A Haber’e 17 kapatma, Kanal 24’e 2 uyarı 2 kapatma cezası” veriyor!..
Hiç düşünmüyorlar ki; 
Artık sadece TRT yok, artık “özel kanallar” var!.. 
Özel kanallar da;
İstediği partiye, istediği kadar yer verir!..
Heyy YSK’cılar!..
Artık uyanın... 
“2015 yılında”yız!..

Oslo’nun kriminalize edilmesi


MHP’nin yıllardır ağzına sakız ettiği Oslo suçlamalarına alışığız ve yadırgamıyoruz. Nihayetinde bu parti varlığını bu çizgiye borçlu.
Peki ya Çözüm Süreci’ne baştan beri destek verdiğini söyleyen, hükümeti Çözüm Süreci’ni bitirmekle suçlayan ve şişine şişine “Terör sorununu ben çözerim” diye ortaya çıkan CHP’nin MHP’yle aynı çizgiye düşmesine ne demeli? 
Seçime bir hafta kala, yeni bir keşifmiş gibi Oslo görüşmelerini gündeme getirmesi ve hükümeti bununla sıkıştırmaya kalkışması en kaba saba biçimiyle oportünizm değilse nedir? 
Eğer 7 Kasım’da AK Parti tek başına iktidar olamazsa, CHP koalisyon ortağı olmaya en yakın parti. Ve şu anda söylediği her sözün yarın öbür gün kendisini zor duruma sokup sokmayacağını iyi düşünerek söylemeliydi. 
Bu sorunun öyle üç tane komisyon kurup üç tane de rapor çıkartmakla çözülmeyeceğini başta CHP’liler olmak üzere herkes gayet iyi biliyor. 
Önümüzde 30 küsur yıllık silahlı bir örgütün tasfiye edilmesi gibi devasa bir mesele var. Benzer meseleler dünyanın her yerinde devletlerin bu örgütlerle oturup müzakere etmesiyle çözülmüş. Bizde bu görüşmeler Oslo’ya kadar başlamadıysa, askeri vesayetin çizdiği kırmızı çizgiler yüzünden başlayamadı. Ne zaman ki vesayet geriletildi, ancak o zaman siyasi irade Öcalan’ı askeri bürokrasinin kontrolünden kurtarıp bizzat iletişime geçti ve Çözüm Süreci’nin ilk aşaması olan Oslo görüşmelerini başlatabildi. 
Dolayısıyla, Oslo görüşmeleri AK Parti’nin “yumuşak karnı” değil, tam tersine gururla sahip çıkabileceği radikal bir siyasi adımıdır; bugün MHP dışında kimsenin karşı çıkmaya cesaret edemediği Çözüm Süreci’nin de başlangıcıdır. 
Bu tip görüşmelerde her şey konuşulmuş, her türlü pazarlık masaya gelmiş, bu pazarlıklar tutanak haline de getirilmiş olabilir. Önemli olan sonuçtur. Sonuçta PKK, Oslo’da ve devamında İmralı’da yürütülen pazarlıklardan istediği statüyü koparabilmiş olsaydı, herhalde yeniden silaha dönme ihtiyacı duymazdı. 
Ama şunu hepimizin içimize sindirmesi gerekir: Eğer yarın öbür gün PKK pes eder ve silahlı güçlerini Türkiye dışına çıkarmaya karar verir, Çözüm Süreci de yeniden canlanırsa, Oslo tipi görüşmeler de, İmralı türü görüşmeler de yeniden başlayacaktır ve o görüşmelerde bugün CHP ve MHP tarafından kriminalize edilerek takdim edilen birçok konu yine gündeme gelecektir. Anayasada etnisiteye atıf yapılan maddelerin çıkarılması, vatandaşlık tanımının yeniden düzenlenmesi, anadilde eğitim hakkı, eğitim hizmetlerinde yerele geniş yetkiler tanınması, Büyükşehir Yasası’yla genişletilen yerel yönetim yetkilerinin daha da genişletilmesi gibi demokratik taleplerin karşılanması elbette Meclis’in işi. Ama iş bunlarla bitmiyor. 
Çözüm Süreci'nin sonuçlanabilmesi için, silahlı yapının tasfiye edilmesi; bunun için de dağdakilerin indirilebilmesini sağlayacak hukuki düzenlemelerin yapılması, lider kadroyla ilgili bir yol haritası çizilmesi, Öcalan’ın durumunun yeniden gözden geçirilmesi gibi müzakere gerektiren birçok adım atılması gerekiyor. 
Son çıkışıyla bütün bu konuların görüşülmesini kriminal bir mesele haline getiren CHP, yarın koalisyon ortağı olursa ne yapacak? Bütün bu meselelerin müzakereler yoluyla çözülmesine karşı mı çıkacak? O zaman sorunu çözme vaadini nasıl tutacak? 
Kılıçdaroğlu bu soruların karşılığını cumartesi günü Fox TV’de verdi aslında. 
Asıl hedefinin MHP’yle koalisyon yapmak olduğunu söyledi. Böylece biz de CHP’nin ne Kürt sorununun ne de terör sorununun çözümü diye bir derdinin de projesinin de olmadığını anlamış olduk. 
CHP lideri MHP’yle programlarının birçok noktada örtüştüğünü söylerken haklıydı. En temel örtüşme alanının Kürt meselesi olduğunu Oslo çıkışıyla ortaya koydu zaten. Seçime beş kala bu gerçeğin net bir biçimde ortaya çıkması da iyi oldu.

Teröre karşı iki yüzlü muhalefet

Teröre karşı iki yüzlü muhalefet

MHP-HDP-CHP ittifakının karşı çıktığı İç Güvenlik Yasası, 6 ayda terörle mücadelede görülmemiş başarı getirdi. Yasa ile binlerce çocuk PKK’lı olmaktan, Türkiye ise bir uçurumdan kurtarıldı.


Türkiye bugün DAEŞ ve PKK saldırılarının hedefi olurken, muhalefet partileri devleti ve hükümeti terörle mücadelede yeteri kadar aktif olmamakla suçluyor.
Ama terörle mücadelede hayati bir rol oynayan İç Güvenlik Yasası’na karşı tüm muhalefet partileri ittifak yapmıştı. Hatta, varlıkları birbirlerine olan düşmanlık üzerine kurulu MHP ve HDP, TBMM’de bazen bozkurt ve zafer işaretleri eşliğinde birlikte hareket etmişti.
YASA ÖNCESİ KARANLIK
İç Güvenlik Yasası’nın 4 Nisan’da yürürlüğe girmesinin üzerinden 6 ay geçti. Peki ama 2 aylık tartışmayla kabul edilen bu yasa ile Türkiye’de terörle mücadelede ne değişti? Rakamlar, PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda 31 yıldır görülmemiş bir başarıyı işaret ediyor. Güvenlik görevlilerine göre bu yasa olmasaydı, 7 Haziran  sonrasında özerklik ilan eden terör örgütü PKK’nın beli kırılamayabilirdi. 
6-7 Ekim ve 2 Kasım 2014’te HDP Merkez Yürütme Kurulu, Kobani bahanesiyle “Sokağa çıkma” çağrısında bulundu. Şiddet olaylarında 31 kişi hayatını kaybetti, 2 polis şehit oldu ve 221 vatandaşla 139 polis yaralandı. PKK’nın son bir yıldaki saldırılarında 79 sivil hayatını kaybetti, 469 kişi yaralandı ve 2 bin iş yeri ve araç hasar gördü.
POLİS VE ASKERE YETKİ
PKK’nın 7 Haziran sonrası ‘Özerklik ilan edeceği’ ortaya çıkınca devlet, PKK’yla mücadele için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duydu ve ardından İç Güvenlik Yasası kabul edildi. Yasaya göre güvenlik güçlerine; toplu işlenen suçlarda 48 saate kadar gözaltı yetkisi, üst, eşya ve araç arama ve riskli durumlarda daha fazla silah kullanma yetkisi verildi. En önemlisi, güvenlik güçleri, arkalarında devlet desteği olduğunu gördü ve ‘yargılanma korkusu’ olmadan kararlı bir şekilde terörle mücadele etti.
GÖRÜLMEMİŞ BAŞARI
İç Güvenlik Yasası’nın verdiği yetkiler, PKK’nın özerklik planını hayata geçirmesine fırsat vermedi. Yasanın verdiği yetkiyle büyük bölümü PKK ve gençlik yapılanması üyesi 2 bin 799 kişi, eylem hazırlığında veya eylemde gözaltına alındı ve 772’si tutuklandı. Yurtiçinde 204 PKK’lı etkisiz hale getirildi, 123 terörist yakalandı. 22 Temmuz sonrasıda PKK’ya yönelik yurtiçi ve dışında gerçekleştirdiği operasyonlarla bin 480 terörist etkisiz hale getirildi. Güvenlik güçlerinin 31 yıllık mücadelesindeyse 23 bin 766 terörist etkisiz hale getirildi, bin 591 terörist yakalandı. İç Güvenlik Yasası terörle mücadelede görülmemiş başarı sağladı.
ÇOCUKLAR EVLERİNDE
Sadece Diyarbakır’dan bir örnek: Olaylara karışan bin 132 çocuğun ailelerine 232 TL ceza kesince, sadece 77’i ikinci kez olaya karıştı. 91’i de 12 yaş altı çocuklar olması ve PKK’nın son iki yılda iki bin çocuğu dağa götürerek örgüt mensubu yaptığı da düşünülürse, yasanın faydaları açısından dikkat çekici.
TERÖRÜN SORUMLUSU DEVLET’
İÇ Güvenlik Yasası’yla PKK’nın büyük darbe alacağını bilen HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Bütün toplumun bu yasaya karşı çıkması lazım. Bütün vekillere sesleniyorum. Aylarca konuşalım tek bir madde bile geçiremesinler” demişti ve bu çağrısı MHP ve CHP’de de karşılık bulmuştu. Demirtaş, Ankara’daki bombalı saldırı sonrasında ise “Nereden gelmiş olursa olsunlar siyasi sorumluluk hükümettedir. Devlet içinde IŞİD’i koruyan kollayan bir yapı var” demişti.
PKK ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISIYMIŞ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bile İç Güvenlik Yasası görüşmeleri sırasında MHP ve HDP’nin birlikte hareket etmesine şaşırmış, “İlk kez belki HDP, MHP, CHP, üçümüz de (İç Güvenlik Yasası’na) karşıyız” sözleriyle dile getirmişti. İç Güvenlik Yasası öncesi terörle mücadele için daha fazla yetki veren bu yasayı engellemek için “Biz üzerimize düşeni yaparız” diyerek MHP ile birlikte yasayı 2 ay geciktiren Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerdeyse “Gerçekçi olalım, PKK silah bırakmaz. IŞID ile çarpışıyor” ve (Dağlıca’daki PKK’nın hain pusu ardından, Hürriyet haberine inanarak PKK değil Cumhurbaşkanını  suçlayarak) “Uğruna ülkeyi kan gölüne çevirdin” demişti. Kılıçdaroğlu (Sosyalist Enternasyonel’de imza attığı sonuç bildirgesinde) “PKK’lılar Filistinliler gibi özgürlük savaşçısıdır” bile demişti.
‘İÇ GÜVENLİĞE KARŞIYIZ’
Bugün yaşanan olaylarda terör örgütleri yerine hükümeti ve devleti PKK’yla yeteri kadar mücadele edilmediği gerekçesiyle eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, altı ay önce karşı çıktıkları İç Güvenlik Yasası’nın başarısı karşısında sessizliğini koruyor. MHP’li milletvekillerinin HDP’li vekillerle hükümete karşı TBMM’de birlikte hareket ettiklerini gösteren fotoğraflar, bugün hala milliyetçi vatandaşlarda tepkiyle karşılanıyor. Ama 4 Nisan’da yürürlüğe giren yasaya karşı çıkan MHP lideri Bahçeli, buna gerekçe olarak da “Milliyetçi Hareket Partisi, İç Güvenlik Yasa tasarısının çok tehlikeli sonuçlara meydan vereceğini gördüğünden esastan itiraz etmektedir” demişti. Hükümetin teröre karşı önlemleri artırmasına karşı çıkan Bahçeli, Ankara’da 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı sonrasında “İnsanlarımız ölüyor sen hala oy hesabı yapıyorsun. Bombalar patlıyor, bu AKP’ye yarıyorsa o zaman azmettiren bellidir” demekten de geri durmamıştı.