Demirtaş'la çözüm key'fi...



Yeni bir Çözüm Süreci'nde HDP'nin muhatap alınması gerektiği, böylece Selahattin Demirtaş'ın PKK'ya karşı tavır alabileceği dillendiriliyor.
Yeniden İrlanda ve İspanya örnekleri gündeme getiriliyor.
Saflık mı desem, cehalet mi bilemiyorum. Bir defa şu konuda anlaşalım. IRA ya da BASK sorunlarının Türkiye'de yaşananlarla alakası bile yok.
Doğru, IRA'nın bir asırlık mücadelesinde öldürdüğü insanı PKK buralarda bir yılda katlediyor ama mevzu sadece büyüklük ve yaygınlıkla da alakalı değil. Yeni operasyonların başladığı bölge ilçelerine bakarak bile, sözü edilen örneklerle bizdeki mevzunun yapısal farklılıklarını görebiliriz. Bölgedeki dengeleri cesaretle dile getirirken vicdanını ve hakkaniyetini de koruyabilen Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'ndan dinleyelim: 
"PKK, Sur'daki gibi halkı rehin almasın diye Şırnak, Nusaybin ve Yüksekova'da Kürt halkı evlerini terk edip gidiyor ki devlet, PKK'yı orada da bitirsin."
Evet PKK'nın arkasında "bizim için savaş" diyen bir halk yok. Bu açığı kapatmaya çalışan aldığı oyu PKK'ya tahvil etmeye kalkan HDP.
Şimdi "PKK'nın önünde giden" HDP çözümün aktörü olacak öyle mi? Hani şu Öcalan'ın geçen marttaki "silah bırakma kongresi düzenleyin" talimatını ıslık çalarak duymazdan gelen "siyasiler" değil mi sözünü ettikleriniz?
E madem bir de Hükümet'in ne yapması gerektiğini söyleyin bari. Öcalan'ın bile adaylarını Kandil'in belirlediğini yüzlerine vurarak onursuzlukla suçladığı partinin yöneticilerine, yeniden "önderliğe" dönmeleri nasihati mi verecekler mesela?
Hele "Muhatap HDP çünkü konu demokratik haklar" diye hiç mırıldanmayın artık. Yıllardır tekrar ediyorum, devlet halkının bir kesiminin gasp edilmiş demokratik haklarının iadesini pazarlık konusu yapamaz. Öyle ya, devlet bir siyasi grupla anlaşamazsa bu ödevini yapmaktan vaz mı geçecek?
Çözüm Süreci'nde amaç silahı elinde tutanın bu yöntemden vazgeçmesini sağlamaktı. Yani muhatap doğrudan, bürokratik kanallar vasıtasıyla diyalog kurulan örgüttü.
E o da olmadı. Kandil aracı Öcalan'ı baypas etti. Bu cesur siyasi adımı Suriye'deki gelişmelere endeksledi. İlk kez bir Cumhuriyet hükümeti barış için çalışırken, onlar savaş hazırlığı yapmayı tercih etti. Bir fırsat kaçtı.
Dolayısıyla yeniden Çözüm süreci diyenler illa bir "müzakere" önereceklerse cesur olup muhatap PKK desinler. Aynı hatada ısrar etmeye kimseyi ikna edemezler belki ama hiç olmazsa tutarlı olurlar.
O halde HDP'yi siyaset kanalları içinde tutmak isteyenlerin yapmaları gereken şey yakın zamandaki özeleştirisi verilmemiş suçları, hataları onlar adına affetmek, gönüllü cilalama faaliyetine soyunmak değil. HDP'ye ısrarla, dünyanın her yerinde olduğu gibi, yasal partinin illegal kanadı yumuşatma, geriletme misyonu üstlendiği, kendilerininse tam tersi bir işlev yüklendiklerini hatırlatmak.
Tabii tüm bu sözlerim niyeti iyi olanlara ve az biraz ciddiyet sahiplerine. Çünkü konuştuğumuz şey insan canı, bir ülkenin geleceği, geyik yapmıyoruz.

Demirtaş hepimiz için ortak tehdittir!



O bir ölü seviciKandan, çatışmadan, savaştan, ölümden beslenen bir adam. Uğursuz bir adam..


Ağzından çıkan her söz, her cümle ölüm olarak geri dönüyor. Her konuştuğunda birileri ölüyor, her çağrı yaptığında sokaklar kan gölüne dönüyor. Ve o, bu kandan besleniyor.

Özgürlük kisvesi altına gizlenip, demokrasi gölgesine sığınıp her yere kurşun yağdıran bir adam. Sanki bir intihar bombacısı. Ne zaman, nerede patlayacağı belli olmayan bir serseri mayın sanki.

Terörü övüyor, daha fazla kan istiyor, iç savaş çıkarmak için her türlü kirli yöntemi kullanıyor, sözleri ve eylemleriyle bu ülkenin tamamına kurşun sıkıyor. Bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne, ortaklığına, huzuruna, güvenliğine karşı oluşturulan cephenin sözcüsü olan bu adam, maalesef bir siyasetçi kimliği, kamuflajı ile dolaşıyor.

Bir siyasi partinin eşbaşkanı olarak bu ülkenin bütün ayrıcalıklarından, imtiyazlarından yararlanıyor. Diğer eşbaşkanla birlikte terör örgütlerini yönetiyor, o örgütlerin “iç savaşı”nın siyasi dilini biçimlendiriyor.

Toplu katliam yapacak bir zihniyet

PKK Kandil'den, YPG Kobani'den saldırıyor, MLKP içeride terör saldırıları yapıyor, HDP'nin iki eş başkanı bu örgütlerin içerideki sözcülüğünü yapıyor. Kim bilir, belki onlara hedef gösteriyor, talimat veriyor ya da terör örgütünün talimatlarını belli yerlere ulaştırıyor.

Bıraktık Rusya'dan silah isteyip Türkiye'ye saldırı hazırlıklarını, bıraktık Rusya'nın Türkiye'yi işgal etmesine yönelik girişimleri, kendileri bu ülkeye karşı açık savaş yürütüyor.

Sözleriyle anılıyor ama aslında onun da elinde Kaleşnikoflar var, bombalar var, mayınlar var, zihninde bütün kirli düşünceler var. Elinden gelse Türkiye'de toplu katliam yapacak bir zihniyet var.

Hiçbir ülke bu kadar sabırlı değil

Ve o kişi Meclis çatısı altında, dokunulmazlıklar arasındayapıyor bütün bunları. Hiçbir ülke, kendine açık savaş ilan eden, bunu fiiliyata döken, terör saldırılarına arka çıkan, ülkede iç savaş çağrıları yapan, “daha fazla öldürün!” diyecek kadar aklını kaçıran bir adama dokunulmazlık sağlayamaz.

Hiçbir ülke bu kadar sabırlı olamaz. Hiçbir ülke, bu kadar gözü dönmüş bir siyasi kişiliği kaldıramaz. Hiçbir ülke, böyle bir kişiliği “siyasi kimlik” olarak hazmedemez.

Selahattin Demirtaş'tan söz ediyorum. Kobani olayları sırasında yaptığı çağrılarla elli kişinin ölümüne neden olan, terörün en iğrenç halinin gösterilmesine yol açan, insanları öldürmekle yetinmeyip yakan, hatta parçalayan bir çıldırmışlığı sokaklara salan bu adam, yine benzer çağrılar yapıyor.

Barış değil savaş istediler

Yeniden sokaklara çıkın, PKK'lı olmayanları öldürün, iç savaş çıkartın, sokakları kan gölüne çevirin… Şükür ki, dün pek kimse onu ciddiye almadı. Diyarbakır halkı onu iplemedi bile. Demirtaş'ın“Kürtler'in hakkı” çerçevesinde savurduğu tehditlerin artıkKürtlerle alakalı olmadığı, bir çokuluslu projenin parçası olduğu biliniyor.

O, coğrafyamızı hedef alan, şimdilerde Türkiye içlerine yöneltmeye çalıştıkları çokuluslu işgalin içerideki uzantılarından biridir. Bugüne kadar Demirtaş'ın sözleri kadar Kürtler'in ölümüne yol açan bir söylem olmamıştır.

HDP'lilerden ve PKK'lılardan başka kimse harekete geçmedi, sokağa inmedi. Bu delinin sözlerine uymadı. Onun sözleriyle harekete geçen çok az bir grup da, “Barış istemiyoruz, savaş istiyoruz” sloganları attı. Demirtaş'ın arzularını dillendirdiler.

Teröristten barış adamı çıkarmak..

Bu slogan herşeyi özetliyor, gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. O sloganı attıran Demirtaş'tır. Onun ekibi, örgüt arkadaşları, katiller grubudur. Onlar gerçekten savaş istiyorlar çünkü.

Böyle bir adamı, “barış adamı” olarak Türkiye'ye yutturmayaçalışanlar utanıyorlar mı acaba bugün. Onu bir proje olarak 7 Haziran seçimlerine hazırlayanlar, bugün bari o çirkin hesabıanlamışlar mıdır?

Dar iktidar hesaplarıyla terör örgütünden demokrasi çıkarma cinliği ile harekete geçenler, meselenin aslında vatan, ülke, Türkiyemeselesi olduğunu bugün görmüşler midir?

Yine de endişeliyim. O konuşup ya da çağrı yapıp da arkasındanölüm gelmeyen hiçbir örnek yoktur. Bir yerlerden başka birsinyal almış olabilir. Çünkü onun her sözünün arkasından bir terör planı, bir provokasyon planı, bir servis proje ortaya çıkmıştır.

Yeni Şafak'a saldırının arkasında da o var

7 Haziran seçimleri öncesi Yeni Şafak'ı miting meydanlarında hedef göstermişti. Ben de o zaman “Ne o Demirtaş, gazete binalarımızı mı kurşunlatmak istiyorsun, bizi terör örgütüne hedef mi gösteriyorsun” demiştim ve hedef olduk.

Gazete binamıza saldırı yapıldı. Olayla ilgili gözaltına alınanlarDemirtaş'ın ve Figen Yüksekdağ'ın adamları çıktı. Kobanibağlantılı çıktı. Biliyorum, bu yazıdan sonra bizi yine hedef gösterecek örgüt arkadaşlarına. Belki saldırı emri bile verebilir.

Böyle bir kişilikten, “siyasi kimlik”ten söz ediyorum. Bu yüzden onun bir siyasi kişilik olmadığını, elinde silahlar ve bombalarla Türkiye'ye karşı açık savaş yürüten biri olduğunu söylüyorum.

Hepimiz için bir tehdit!

Kürtlerin hakkını savunuyor görüntüsü altında Kürtlere en çok zarar veren kişidir Demirtaş. Sadece ölüme, teröre, kan akıtmaya ayarlı bir kişiliktir. Barış, kardeşlik, demokrasi, özgürlük gibi değerleri onun kadar aşındıran, sulandıran bir kişi olmamıştır.

Ölümden güç devşirenden barış, özgürlük çıkmaz. Her sözü ölüm olan birinden hayır gelmez.

Elinde silah, Türk-Kürt ayrımı yapmadan herkese kurşun yağdıran bu adam hepimiz için bir tehdittir!

Bak Şu Konuşana


Dün partisinin Batman'daki mitinginde konuşan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş oldukça sinirliydi. Demirtaş yanındaki, 29 kişinin hayatını kaybettiği Ankara katliamının failinin cenazesine katılıp yeni saldırıları azmettiren "silah arkadaşlarına" bakmadan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na "katliamcı" diye seslendi. Demirtaş'ın Ahmet Davutoğlu'na yönelik konuşmasının devamındaki eleştirileriyse daha absürttü. 
"Sen nasıl bir akılsızsın ki, sen nasıl bir aymazsın ki bugün Kürtlere savaş ilan ediyorsun? Davutoğlu, 'Masayı Demirtaş devirdi' diyor. Herhalde 'Erdoğan devirdi' diyecek cesaretin yok. Zaten sen 'Erdoğan devirdi' desen, kulağından tuttuğu gibi kapıya koyar."
Oslo sürecinden başlayarak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Kürtlere Ankara'nın yanlarında olduğunu hissettiren Çözüm Süreçlerinde masaları kimin devirdiğine dair çok fazla açıklamaya gerek yok.
7 Haziran sonrası yüzde 13 oya, Suriye'de ABD'yi arkalarına almalarına, Rusya'nın, Esad'ın ve İran'ın desteğine güvenip "nasıl olsa hükümet de kurulamadı" diyerek silaha sarılanların kim olduğunu herkes biliyor.
Seçimler sonrası KCK yöneticilerinin soluk bile almadan, PKK'nın ve dolayısıyla Demirtaş'ın partisinin resmi yayın organı Gündem'de yayımladıkları "Devrimci halk savaşı başladı" ilanları da şuracıkta duruyor.
O halde gelin biz, Çözüm Süreci'nde bu ülkenin demokratları barış için çalışırken savaşa hazırlananların sözcüsü Demirtaş'ın, Ak Parti'nin iç siyasi dinamikleriyle ilgili söyledikleri üzerinde duralım.
Bunun için de PKK'ya yakın Almanya'daki Mezopotamya Yayınevi'nin geçtiğimiz günlerde çıkardığı "Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa" isimli kitapta yer alan HDP üzerindeki Kandil vesayetinin itirafı niteliğinde bilgilere bakmakta yarar var.
HDP'nin başarısız çıktığı bir seçimin ardından partinin üst düzey yöneticileriyle Abdullah Öcalan arasında şu diyalog geçiyor.
Öcalan "Kim belirledi bu adayları?" diye soruyor. HDP'li İdris Baluken de durumu kurtarmak için "Seçim komisyonunun çalışmalarıyla belirlendi" karşılığını veriyor. Öcalan ısrarla "Kimdir bu seçim komisyonu? Kandil tarafından mı belirlendi, yoksa siz mi belirlediniz?" sorusuna cevap arıyor. Bunun üzerine görüşme heyetinde yer alan HDP'li Sırrı Süreyya Önder de "Kandil belirledi" itirafında bulunuyor. Aldığı cevaba inanamayan Öcalan "Tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon?" sorusu ile HDP'lileri köşeye sıkıştırıyor. İkinci itiraf da Pervin Buldan'dan "Hayır, Parti Meclisi'nde ya da MYK'da belirlenmedi" sözleriyle geliyor.
Toplantı Öcalan'ın "Sizde hiç mi onur yok" yakınışıyla bitiyor.
Evet, Demirtaş ve diğer HDP yöneticileri, bu ülkede parti içi demokrasi konusunda ağzını açacak son kişilerdir.
Başbakan'ın, yönettiği partinin geçtiğimiz günlerde kendisinin de ifade ettiği gibi "Efsanevi lideri" olan Cumhurbaşkanı ile ilişkisi de, siyaset pratikleri açısından son derece meşrudur.
Demirtaş seçilmiş bir siyasi aktör olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi karizmasını, etkinliğini ve yetkinliğini suçmuş gibi diline dolayıp ülkenin başbakanına "kulağından tutarlar" gibi saygısız ifadelerle saldırmadan önce dönüp kendisine ve arkadaşlarına bakmalı. 
"Kimler üç beş keçiye sözü geçmeyecek adamları kulağından tutup Kürt halkının önüne aday diye koymuşlardır" sorusu, iç muhasebeye giriş için iyi bir başlangıç olabilir.

Akıllı ol Selahattin



İktidar partisi beş aydır "başkanlık sistemi" isteğini rafa kaldırmıştı ya da buzdolabına koymuştu ama bundan vazgeçmiş değildir.
Onlar vazgeçseler, biz vazgeçmiş değiliz.
Başkanlık sistemi olsaydı, çok şükür beş ayla sınırlı kalan ve şimdi tarihe karışan "fetret devri" hiç mi hiç yaşanmayacaktı. Memleket yaz boyunca yerinde saymayacaktı. Bu parantez hiç açılmayacaktı.
AKP'nin şimdiki koltuk sayısı 317... (Bendeniz İstanbul sermayesinin yardakçıları gibi sıkıyı görünce lafı "Ak Parti'ye" çevirecek adam değilim. Fabrika ayarlarıma dönmedim çünkü Koç fabrikasının ürünü değilim, ayarım yok. Vidalarımı kimse sıkmadı.) 
Bu sayı icraat için mükemmel, anayasa için yetmez.
Anayasa için 13 kişi daha lazım. (360 gerekmiyor, çünkü anayasa 360 kişiyle de yapılsa 330 kişiyle de yapılsa, nasıl olsa referanduma sunulacaktır.)
Bu 13 kişi nereden gelebilir?
MHP ya da CHP'den değil herhalde... Bahçeli ve Kılıçdaroğlu gibi iki "siyasi zavallıdan" değil.
HDP bari bu sefer olsun akıllı davranabilse...
Haziran ayında eline nasıl tarihi bir fırsat geçmişti, nasıl... 
"Anayasa şartıyla koalisyona varım, görüşmeleri hemen başlatalım, başkanlık sistemine peki diyorum, özerkliği tartışalım" diyecek, AKP'yi köşeye sıkıştıracaktı. AKP bundan kolay kolay kaçamazdı.
Böyle yapmadı, anayasa görüşmelerini başlatacağına savaşı yeniden başlattı.
Ve de cumhurbaşkanına küfür etmeyi tercih etti, 80 kişiyle gelmişti, 59'a düşüverdi.
Gerçi içlerinde "iktidara geleceğiz" ya da "diktatör kaçacak" diye dangalak dangalak konuşanlar vardı ama meclise 80 kişi sokabilmek bile onlar için çok büyük bir başarıydı, değerlendiremediler.
Zarar yok, 59 kişiyle de bu iş biter.
Keke Selo, bu sefer akıllı olacak mısın? 
"Barış marış değil düpedüz bağımsızlık istiyor" diyenleri mahcup edecek misin?
Savaşa devam etmek isteyen ve hiç ummadığı ağır bir tokat yiyen PKK'nın akıl hocalarına bu sefer hayır diyebilecek misin?
Yoksa hırçın ve terbiyesiz tutumunu sürdürecek ve "bu adamdan lider mider değil, olsa olsa ancak belediye reisi olur" diyenleri mi haklı çıkaracaksın?
Kadronun da pek akıllı olduğu söylenemez.... Bir yandan memlekette 1 Kasım'da hiçbir şey olmamış gibi bu sefer de Siirt özerklik ilan ediyor (kodese girecekler), öbür yandan memlekette Kürtçe konuşmak yasakmış gibi Gültan Hanım "inadına Kürtçe konuştum" diyebiliyor...
Ya MHP'den ve/veya CHP'den hepi topu 13 kişi kopar da AKP bu sefer yeni anayasayı onlarla yaparsa? O zaman anlarsın Hanya'yı Konya'yı.

Teröre karşı iki yüzlü muhalefet

Teröre karşı iki yüzlü muhalefet

MHP-HDP-CHP ittifakının karşı çıktığı İç Güvenlik Yasası, 6 ayda terörle mücadelede görülmemiş başarı getirdi. Yasa ile binlerce çocuk PKK’lı olmaktan, Türkiye ise bir uçurumdan kurtarıldı.


Türkiye bugün DAEŞ ve PKK saldırılarının hedefi olurken, muhalefet partileri devleti ve hükümeti terörle mücadelede yeteri kadar aktif olmamakla suçluyor.
Ama terörle mücadelede hayati bir rol oynayan İç Güvenlik Yasası’na karşı tüm muhalefet partileri ittifak yapmıştı. Hatta, varlıkları birbirlerine olan düşmanlık üzerine kurulu MHP ve HDP, TBMM’de bazen bozkurt ve zafer işaretleri eşliğinde birlikte hareket etmişti.
YASA ÖNCESİ KARANLIK
İç Güvenlik Yasası’nın 4 Nisan’da yürürlüğe girmesinin üzerinden 6 ay geçti. Peki ama 2 aylık tartışmayla kabul edilen bu yasa ile Türkiye’de terörle mücadelede ne değişti? Rakamlar, PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda 31 yıldır görülmemiş bir başarıyı işaret ediyor. Güvenlik görevlilerine göre bu yasa olmasaydı, 7 Haziran  sonrasında özerklik ilan eden terör örgütü PKK’nın beli kırılamayabilirdi. 
6-7 Ekim ve 2 Kasım 2014’te HDP Merkez Yürütme Kurulu, Kobani bahanesiyle “Sokağa çıkma” çağrısında bulundu. Şiddet olaylarında 31 kişi hayatını kaybetti, 2 polis şehit oldu ve 221 vatandaşla 139 polis yaralandı. PKK’nın son bir yıldaki saldırılarında 79 sivil hayatını kaybetti, 469 kişi yaralandı ve 2 bin iş yeri ve araç hasar gördü.
POLİS VE ASKERE YETKİ
PKK’nın 7 Haziran sonrası ‘Özerklik ilan edeceği’ ortaya çıkınca devlet, PKK’yla mücadele için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duydu ve ardından İç Güvenlik Yasası kabul edildi. Yasaya göre güvenlik güçlerine; toplu işlenen suçlarda 48 saate kadar gözaltı yetkisi, üst, eşya ve araç arama ve riskli durumlarda daha fazla silah kullanma yetkisi verildi. En önemlisi, güvenlik güçleri, arkalarında devlet desteği olduğunu gördü ve ‘yargılanma korkusu’ olmadan kararlı bir şekilde terörle mücadele etti.
GÖRÜLMEMİŞ BAŞARI
İç Güvenlik Yasası’nın verdiği yetkiler, PKK’nın özerklik planını hayata geçirmesine fırsat vermedi. Yasanın verdiği yetkiyle büyük bölümü PKK ve gençlik yapılanması üyesi 2 bin 799 kişi, eylem hazırlığında veya eylemde gözaltına alındı ve 772’si tutuklandı. Yurtiçinde 204 PKK’lı etkisiz hale getirildi, 123 terörist yakalandı. 22 Temmuz sonrasıda PKK’ya yönelik yurtiçi ve dışında gerçekleştirdiği operasyonlarla bin 480 terörist etkisiz hale getirildi. Güvenlik güçlerinin 31 yıllık mücadelesindeyse 23 bin 766 terörist etkisiz hale getirildi, bin 591 terörist yakalandı. İç Güvenlik Yasası terörle mücadelede görülmemiş başarı sağladı.
ÇOCUKLAR EVLERİNDE
Sadece Diyarbakır’dan bir örnek: Olaylara karışan bin 132 çocuğun ailelerine 232 TL ceza kesince, sadece 77’i ikinci kez olaya karıştı. 91’i de 12 yaş altı çocuklar olması ve PKK’nın son iki yılda iki bin çocuğu dağa götürerek örgüt mensubu yaptığı da düşünülürse, yasanın faydaları açısından dikkat çekici.
TERÖRÜN SORUMLUSU DEVLET’
İÇ Güvenlik Yasası’yla PKK’nın büyük darbe alacağını bilen HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Bütün toplumun bu yasaya karşı çıkması lazım. Bütün vekillere sesleniyorum. Aylarca konuşalım tek bir madde bile geçiremesinler” demişti ve bu çağrısı MHP ve CHP’de de karşılık bulmuştu. Demirtaş, Ankara’daki bombalı saldırı sonrasında ise “Nereden gelmiş olursa olsunlar siyasi sorumluluk hükümettedir. Devlet içinde IŞİD’i koruyan kollayan bir yapı var” demişti.
PKK ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISIYMIŞ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bile İç Güvenlik Yasası görüşmeleri sırasında MHP ve HDP’nin birlikte hareket etmesine şaşırmış, “İlk kez belki HDP, MHP, CHP, üçümüz de (İç Güvenlik Yasası’na) karşıyız” sözleriyle dile getirmişti. İç Güvenlik Yasası öncesi terörle mücadele için daha fazla yetki veren bu yasayı engellemek için “Biz üzerimize düşeni yaparız” diyerek MHP ile birlikte yasayı 2 ay geciktiren Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerdeyse “Gerçekçi olalım, PKK silah bırakmaz. IŞID ile çarpışıyor” ve (Dağlıca’daki PKK’nın hain pusu ardından, Hürriyet haberine inanarak PKK değil Cumhurbaşkanını  suçlayarak) “Uğruna ülkeyi kan gölüne çevirdin” demişti. Kılıçdaroğlu (Sosyalist Enternasyonel’de imza attığı sonuç bildirgesinde) “PKK’lılar Filistinliler gibi özgürlük savaşçısıdır” bile demişti.
‘İÇ GÜVENLİĞE KARŞIYIZ’
Bugün yaşanan olaylarda terör örgütleri yerine hükümeti ve devleti PKK’yla yeteri kadar mücadele edilmediği gerekçesiyle eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, altı ay önce karşı çıktıkları İç Güvenlik Yasası’nın başarısı karşısında sessizliğini koruyor. MHP’li milletvekillerinin HDP’li vekillerle hükümete karşı TBMM’de birlikte hareket ettiklerini gösteren fotoğraflar, bugün hala milliyetçi vatandaşlarda tepkiyle karşılanıyor. Ama 4 Nisan’da yürürlüğe giren yasaya karşı çıkan MHP lideri Bahçeli, buna gerekçe olarak da “Milliyetçi Hareket Partisi, İç Güvenlik Yasa tasarısının çok tehlikeli sonuçlara meydan vereceğini gördüğünden esastan itiraz etmektedir” demişti. Hükümetin teröre karşı önlemleri artırmasına karşı çıkan Bahçeli, Ankara’da 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı sonrasında “İnsanlarımız ölüyor sen hala oy hesabı yapıyorsun. Bombalar patlıyor, bu AKP’ye yarıyorsa o zaman azmettiren bellidir” demekten de geri durmamıştı. 

Eş-bomba



HERKES Ankara'daki patlamayı konuşuyor. "Kim ya da kimler yaptı?", "Neden yaptı?", "Ne amaç güdüldü?" gibi sorulara cevap arıyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu olduğu kesin! Bu emri verenler ve bombayı patlatanlar niçin böylesine büyük bir KATLİAM istedi?
Neden korkuyorlardı? Kimi korkutmak istiyorlardı?
Birlikte yürüyelim. Hem hatırlayalım hem hedefe kilitlenelim...
2007 yılında Ankara'daki Anafartalar Çarşısı önünde bir CANLI BOMBA kendini patlattı. 22 Mayıs günü Türkiye bu haberle çalkalandı. Patlamada 8'i Türk 1'i Pakistanlı olmak üzere 9 kişi can verdi. Bombacı Sivaslı, 1979 doğumlu ve sabıkalıydı. Afiş asmak ve polise mukavemet gibi suçlardan iki yıl ceza alan biriydi. Patlamadan sonraki günlerde özenle seçilen BOMBACININ aslında BOMBA TAŞIDIĞINI bilmediği söylendi. BİR KARGO'yu(bilgisayar) alıp istenen yere götürdüğü iddia edildi. Tıpkı Irak'ta her gün patlayanKAMYONLAR gibi. Araçtan atlamayı düşünen hiç şoför görmüyorduk! Hepsi bilerek ölüme gidiyordu. Gerçekte ise araçları kullananlar başka bir yük taşıdığını sanıyordu. UZAKTAN KUMANDA ile patlama gerçekleşiyordu. Tıpkı Anafartalar'daki gibi... Ankara'dakiKATLİAMDA da aynı yöntem kullanıldı mı? Olabilir. Toplananlar ne hikmetse ÖLÜ BİR BÖLGEDE bir araya geliyor ve patlama orada oluyordu. Düşünün bir kez! "Hangimiz bir adım atarken MOBESE var mı?" diye düşünürüz.
Ve bunun cevabını bilebiliriz! Demek ki bombacı ya da bombacıyı oraya gönderenler,MOBESE'ye odaklanmışlar ve kendilerince doğru noktayı seçmişler...
Bir intihar bombacısı için kamera kaydının hiçbir önemi olamaz. Ölecek olan biri "Görüntü verdim mi; vermedim mi?" diye düşünmez patlatır. Ama Ankara'daki olay ÖLÜ BÖLGEDE!
Neden? 
Daha geçenlerde Urfa'da çok benzer bir operasyon yapılmak istendi. Urfa Emniyeti'ne gelen asılsız ihbar sonucu bir ekip güvenlikli araçlarla OLAY YERİNE hareket etti. Telefon kumpastı! Polislerin güzergahına BOMBA konulmuştu ve patlatılacaktı. Allah yardım etti, bir saniye ile intikal eden polisler kurtuldu. Telefon üzerindeki araştırmalar sonucu şehirdeki bir parkta operasyona hazırlanan bir EKİP ELE GEÇİRİLDİ. Hepsi PKK'lıydı. Çatışma oldu. Yakalandılar ve tutuklandılar. Yakalananlar bir gün sonra HDP'nin miting yapacağı alana bomba yerleştirmişti... Emniyet'in dikkati ve azmi faciayı önledi... Şimdilerde herkes her şeyi "DEVLET YAPTI, YAPTIRDI!" diyor ya! Paylaşayım istedim...Burada devreye MEDYA giriyor. ALGI bu çağda her şeydir.
Bunu olağanüstü kullanan DEVLETLER var. Gazete ve televizyonlarla DOĞRUYU kendiDOĞRULARI haline getiriyorlar. Aynısı şimdi Türkiye'de yapılmak isteniyor. Karşımızda koca bir medya ağı var. İçerisi, dışarısı el ele... "DEVLET KATİL!" diyorlar... Bir bakıyorsunuz bunu dillendirenler, aslında PKK ile "PKK'ya terörist!" diyemeyenleri AKLIYOR veGÜÇLENDİRİYOR. Haberlere ve köşelere bir bakın! Askere, polise kurşun sıkanları savunanlar, BÜYÜK ve ÖNEMLİ İNSAN, devletini milletini korumaya çalışanlar ise HEDEFve SUÇLU! MEDYA elinizde değilse ve iyi kullanamıyorsanız büyük YARA alırsınız!
Tıpkı şimdi olduğu gibi... Devam... Ankara'daki patlamanın, DİYARBAKIR'daki ile benzerliği büyüktü. Orada da PARK, STADYUM ve GAR vardı. Birileri bu denkleme dikkat ediyordu. Bombalar patlamadan önce belli ki bu ÜÇGENE giriliyordu!
Ancak seçilen yerlerin yanı sıra, saldırıların KOD'u başka yerdeydi. Ama kimse buna bakmıyordu. Diyarbakır ve Ankara'daki hain saldırılar ile DAĞLICA'da askerimize düzenlenen BOMBALI KUMPAS'ta da benzerlik vardı. Canımızı çok yakan saldırıların ortak noktası, EŞ-BOMBA kullanılmasıydı. Hem Diyarbakır'da, hem Ankara'da hem de Dağlıca'daİKİ BOMBA yani peş peşe patlayan EŞ BOMBALAR kullanılmıştı...
Bunu kim yapıyordu! Bilmiyoruz!
Ama bu kimse HDP üzerinden mesaj veriyordu. Galiba HDP'de, HDP'liler bilmese deEŞBAŞKANLIĞI getirenler, EŞBOMBA ile İÇERİYİ KARIŞTIRIYORDU! Öyle ya niçin 3-4-5 ya da tek bomba kullanmıyorlardı! İKİ'nin anlamı neydi!
Niçin EŞ'li geliyorlardı!
Ne demek istiyorlardı! Ne dersiniz! Bombalar konuşulmaya devam edecek. Seçime kadar ne görürüz bilmiyoruz. Karşılaştığım bir dostum "İstanbul için aynı şeyi bekliyoruz. Bu nedenle uyumadan ayaktayız!" dedi.
Ancak bombalarla ilgili küçük de olsa başka bir benzerlik daha vardı!
Hatırlayın! Konya'daki Milli maçı...
Türkiye, Hollanda'yı 3-0 
gibi bir sonuçla geçiyor, ama zaferin kazanıldığı an DAĞLICA'dabombalar patlıyor ve askerlerimiz şehit düşüyordu. Başbakan Ahmet Davutoğlu da karşılaşmayı yarıda bırakarak Ankara'ya dönüyordu. Tesadüf bu ya Ankara'da son patlayan bomba da MİLLİ MAÇ gününü seçiyordu.
ÇEK Cumhuriyeti'ni yendiğimiz gün 97 canımız toprağa gidiyordu. Yüreğimiz yanıyor, ülke YAS'a bürünüyor kimse milli zafere sevinemiyordu.
Sevinç bize çok görülüyordu. Şimdi de İZLANDA maçı var!" Allah korusun! 7 Haziran'da gördük ki KÜRESEL ANLAMDA "KOALİSYON" isteyenlerin dediği oldu. İçeride ve dışarıdaMİSYON sahibi olanlar "Türkiye için BÜYÜK KOALİSYON HAYIRLIDIR" dedi. Bunu söyleyenler bazen aba altından sopa da gösterdi. "Kurmazsanız karışmayız haa!" mesajı da verdi. Koalisyon kurulmadı.
Ortalık karıştı. Erken seçim belli ki birilerini fena halde rahatsız etti. Bu süreçte elbette bir bildiği vardı ama MHP ve Devlet Bey herkese uzak durdu.
Herkese uzak kalmaya özen gösterirken "AK Parti ile CHP kursun işte" dediği de oldu. Dolaylı olarak BÜYÜK KOALİSYONU o da istedi. Bilerek ya da bilmeyerek. Devlet Bey hala aynı noktada. Bombalardan sonra Başbakan Davutoğlu ile CHP lideri Kemal Bey bir araya gelirken Devlet Bey yine yoktu! 7 Haziran için yazılan senaryo yürürlükte... KOALİSYONisteyenler burada ve gitmeye niyeti yok. AK Parti'nin yanına CHP ve bir de HDP'yi katıncaya kadar da gitmeyecekler... Ne olur olanlara buradan bakın... Operasyonun adıTÜRKİYE'ye FORMAT! Hem de herkesin gözü önünde...
Son NOT... Bir siyasi isim... Açık açık yazmam.
Yazamam... Gerek yok. Son bir aylık görüntü ve fotoğraflarına bakın... VÜCUT DİLİNİ analiz edebilen bir arkadaşım dikkatimi çekti. Bu işleri çok iyi bilirdi... ".... çok garip davranıyor. Son bir aylık görüntülerini tek tek inceledim.
Patlamaya kadar çok gergin ve sıkıntılıydı.
Acı haberden sonra o sıkıntılı halinden eser kalmadı. Üzüntülüydü ama asla gergin değildi..." dedi... "Yahu sen nelerle uğraşıyorsun. Aklını mı kaybettin. Bırak artık bu işleri" cevabını verdim... "Benim işim uçmak!" diyerek noktayı koydu! Gülümsüyordu!
Gerçekten uçmuş yani...
Haa unutmadan bir şey daha...
17-25 Aralık'ta DIŞARIDAN gelen rüzgara siper olan ne kadar DEVLET GÖREVLİSİ varsa Ankara'daki bu saldırıdan sonra hedef haline geldi. O zaman estiremedikleri rüzgarı, şimdi estirerek BEŞTEPE'yi yalnızlaştırmak istiyorlar. 97 CAN üzerinden... İsimlere girmiyorum ama üzerine hesap yapılanlar büyük mücadele veren isimlerdi. Şimdi tartışılıyorlar... Kim ve neden?
Bilemedim!

Pop-stardan savaş çağrısı



Bir terör örgütü ne kadar büyük, ne kadar kanlı bir saldırı gerçekleştirirse gerçekleştirsin kendi başına bir iç savaşı başlatamaz. Ama 6 milyon oy almış bir siyasi partinin başkanı halkı silahlanmaya çağırırsa bütün ülkeyi saracak büyük bir savaş yangınını tutuşturabilir. Suruç'taki büyük katliamın ardından HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın yaptığı da bu oldu. Kürtleri silahlanmaya ve kendi güvenliklerini sağlamaya çağırdı. Demirtaş'ın bu sözleri kuşkusuz büyük bir sorumsuzluk örneğidir; sağduyudan yoksun, sorumsuz açıklamalardır; fakat keşke bunlar sadece tepki ve öfkeyle sarf edilmiş sözler olsaydı; Demirtaş'ın sözleri, iç savaş çağrısı yapmak anlamına geliyor ki, bir yandan IŞİD markası altında geliştirilen terör saldırılarıyla, diğer yandan PKK ve HDP'nin silahlı ve siyasi zorbalığıyla Türkiye adım adım Irak ve Suriyelileşmeye doğru sürükleniyor.

'GÜLER YÜZLÜ' ŞİDDET

Ne tuhaftır; eline saz verip güzellemeler yapılan, "genç", "temiz yüzlü", "zeki" bir pop-star olarak sunulan Demirtaş, siyasi tarihimizin en kanlı çağrılarını yapan siyasi aktör oldu. Güler yüzle, esprilerle milletin önemli bir kesiminin gönlünü kazanan bu lider, her fırsatta bu milletin canına, birliğine, huzuruna, beraberliğine kast ediyor.

Güç çevrelerinin Türk siyasetine kazandırdığı Demirtaş, 6-7 Ekim'de halkı sokağa döküp 50'den fazla vatandaşı öldürttü, Suruç katliamının ardından da 50 bin insanın ölümüne yol açacak iç savaş kışkırtıcılığı yapıyor. Bu toprakları ateşe vermek elbette tek başına  Demirtaş'ın şahsına indirgenemez; Demirtaş, Türkiye'ye operasyon yapan devasa gücün vitrine yerleştirdiği aldatıcı bir yüz.

EN KÖTÜ SENARYO

Devlet ise maalesef terör ve onun siyasi alandaki aktörlerini çaresizce izlemekle yetiniyor. Devletin kurumları ne kadar birlik içinde? Devlet dediğimiz mekanizma gerçekten ayakta mı? Türkiye bu işe el koyamazsa Türkiye'ye el konulacak. Türkiye, sistemli bir şekilde kaosa sürükleniyor. Adım adım gidiyor bu süreç; önce bir IŞİD markası yaratıldı, ardından bu terör grubunun AK Parti ve Türk İslamcılarıyla bağı kuruldu ve sonra da bombalar patlamaya başladı. Bundan sonra iç savaş, çatışma ve Türkiye'nin yeniden şekillendirilme süreci devreye girecek. Terörle tanzim edilecek Türkiye'de ise AK Parti'ye yaşam şansı tanınmayacak; İttihatçılar gibi sürek avına uğrayacak, bu topraklardan silinmeye çalışılacaklar. Gelen büyük terör dalgası ve arkasındaki siyasi hedefler analiz edilmezse sonuçları Türkiye için çok ağır olacak. Gezi ve 17 Aralık'tan bu yana Türkiye bir Fetret dönemi yaşıyor. Bunu sona erdirme zamanı geldi de geçiyor. Mevcut siyasi kadro ya devlet olacak ya kurban. İkisinin arasında bir çıkış formülü yok. Türk İslamcılarına önerilen "Büyük uzlaşma", "ılımlılık" aslında devletin birliğini bozmak ve cepheyi dağıtmak için kullanılan bir kandırmacadan ibaret. Bu toprakların çocukları ya devlet olmayı başaracak ya da siyaset sahnesinden silinecek.

Pop-star from a call to War!



A terrorist organization, how big, what a bloody Civil War of its own cannot attack it can be to perform. But the Chairman of a political party which received 6 million votes of the people that surround calls to arm themselves if the entire country can ignite the fires of a bigger war. Great in suruç after the massacre, HDP Co-Chair selahattin demirtaş was done by. Arming the Kurds and called to provide their own security. Demirtas is an example of the irresponsibility of these words undoubtedly great; lacks common sense, irresponsible statements; but I wish they only react and has been consumed with anger were the words; in the words of ironstone, which means to call a civil war, on the one hand, under the Brand Name developed with the terrorist attacks of ISID, on the other hand, the PKK and the armed and political tyranny of HDP Turkey with step-by-step, following the Iraqi and Syrian drifts towards its ratification.

'FRIENDLY' VIOLENCE

How strange; they made prayers, and to give into the hands of reed, "young", "fresh-faced" smart" pop-star Demirtaş as presented in our political history has become a political actor who makes the most bloody calls. With a smile, humor, with a significant part of this leader who won the hearts of the nation, at every opportunity the life of this nation, unity, peace, solidarity is referring to.

Of the circles of power in Turkish politics gained Demirtaş, had killed more than 50 people and citizens poured into the streets on October 6-7, Suruç of the massacre that will then lead to the deaths of a civil war makes whipping up 50 thousand people. To set fire to this land, of course, irreducible personal ironstone alone; Demirtas, Turkey engaged in operations placed a deceptive showcasing the power of gigantic face.

THE WORST-CASE SCENARIO

The state, unfortunately, terrorism and political actors in his field, watching helplessly. How the institutions of the state in unity? We call the mechanism the government really standing? If Turkey can put their hands on it, will be held in Turkey. Turkey, systematic is falling into chaos. Step-by-step process that goes; ISID brand was created first, then the AK Party and the Turkish Islamists established ties with this terrorist group, and then the bombs started to explode. After that, civil war, conflict and initiate a process of reshaping of Turkey. Terror of the AK Party in Turkey, which will be drawn on the chances life, it will be recognized; the hunt will be like unionists, and they are trying to erase you from this land. Major terror behind it a wave and analyze the political objectives, the results for Turkey will be too heavy. We live in the era of decadence sightseeing and Turkey since 17 December. It's time to put an end to it. Current political position or the State or a victim. Between the two there is not an output formula. Turkish Islamists have proposed the "great compromise", "moderation" is actually the front that is used to deploy and disrupt the unity of the state is a deception. The children of this land, or the State, or will it be from the political scene will be deleted.