Home »
Posts filed under aydın doğan

Dediler ki, barajı aşamazsak iç savaş çıkar; ne oldu peki, bu korkunç tehdidin ne manaya geldiği adamakıllı tartışıldı mı?
Ne gezer.
Aydın Doğan'ın hiçbir adamı bu garabete zaten ağzını açmadı. Sayın Cumhurbaşkanının canlı yayında söylemediği söz üzerinden algı operasyonu yaptılar ama mahut savaş tehdidini görmezlikten geldiler.
Bağlama çaldırdılar, cilaladılar, parlattılar ve nihayetinde barajı aştırdılar. Sizin anlayacağınız, görevlerini bihakkın yerine getirdiler.
Görevin ne olduğunu 7 Haziran seçimleri ardından “dış basında” çıkan yazılara bakarak rahatlıkla anlayabilirsiniz. Geçelim…
Barajı aştılar, 80 milletvekili çıkardılar. Haliyle herkes en azından “iç savaş” tehdidinin tarih olacağına inandı.
Ama bambaşka bir şey oldu!
“Askeri baraj” gibi sudan bahanelerle “barış sürecine” son verdiler. Hülasa, dört dörtlük bir “vekalet savaşı” başlattılar.
Hendekler kazıldı, mevziler alındı; çocuklar mayınlarda, askerler pusularda, polisler uykusunda katledildi…
Barış ve demokrasi diye diye Türkiye'yi, paralelcilerin Süleyman abisinin taa 26 Ekim 2013'te haber verdiği üzre “çatışmalı ortamın” içine soktular.
O kadar ki, içlerinde “İç savaşı Cizre'den başlattık” diyenler bile oldu.
Sayın Bağlamacı da mahcup olacağına, Aydın Doğan'ın ve mülâanecilerin kanalında şakımayı sürdürdü: Enva-i çeşit tevillerin yanı sıra “başbakan askerin cenazesine gidiyor da PKK'lının niye gitmiyor” şeklinde acayip yorumlar yaptı.
Kesmedi, işi “Saray Gladyosu”na bağladı.
Enteresandı…
Her şeyiyle karaya vuran ve savcılığın FETÖ olarak nitelendirdiği “gladyoyu” gündüz gözüyle inkâr ederken, “Saray Gladyosu” gibi müstekreh bir yalanı rahatlıkla terennüm edebildi.
Yahu 80 milletvekili çıkartmışsın, 100 tane de belediyen var, bir de “Türkiyelileşmek” iddiasındasın, “barış ve kardeşlik” lakırdıları da maşallah ağzından düşmüyor, dönüp bir kez olsun Kandil'e desene: “Ne istiyorsunuz bu ülkeden, barajından, köprüsünden, yolundan, okulundan? Bu ülkenin dağlarında elde silah neden dolaşıyorsunuz? Tonlarca patlayıcıları neden şehirlere yerleştirdiniz? Bu ülkenin askerini, polisini, yoldan geçen çoluğunu çocuğunu neden öldürüyorsunuz? Bu halktan oy istedik aldık, 80 milletvekiliyle Türkiye'nin en yüce makamında temsil elde ettik! Bırakın, savaş verilecekse, demokratik savaşımızı hukuk içinde biz verelim…”
Demiyor!..
Belki de bunları ne yüzle söyleyeceğim diye düşünüyor. Öyle ya, fakir fukaraya yardım dağıtırken linç edilen 16 yaşındaki Yasin Börü dahil, 53 vatandaşımızın öldürülmesine neden olan o menfur çağrıyı bizzat kendisi yapmıştı.
Hülasa, PKK'ya “hukuk ve demokrasi mücadelemize taş koymayın” diyeceklerine, “İç savaşı tartışabiliriz” diyebiliyorlar.
Evet, bir siyasi parti (HDP) bunu diyebildi. (PKK'nın siyasi kanadı olmak belki de bunu gerektiriyor, bilemiyorum.)
Onlar böyle dedikçe, PKK Eşbaşkanı Cemil Bayık da“Mücadelemize destek olun, HDP'ye oy verin, çünkü verdiğiniz emek artık meyvelerini veriyor…” dedi.
Meyveleri “terör” oldu maalesef.
Terörün ülkesi vatanı coğrafyası ırkı mezhebi meşrebi olmaz.
Terör terördür...
Teröre amasız mamasız karşı çıkmayanların, terörle aralarına mesafe koymayanların, hele hele “iç savaşı tartışabiliriz” diyebilenlerinAnkara'daki terör katliamına karşı çıkmalarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
NOT 1: Muhafazakar demokrat medyaya minik bir itirazım var: Sayın Cumhurbaşkanımıza saygısızlık yapan, edepsizce hakaret eden bir şebelek buldunuz mu anında gündem yapıyorsunuz? İyi de erenler, “muhalif” denilen kesimde hakkaniyetli çıkışlar yapan hiç mi yok? Lütfen biraz da onları bulun, onları öne çıkartın. Çirkinliklerden yorulduk, biraz da güzellikleri duyalım. Hem “Kürt açılımı”na “hain açılımlar” diyen hem de HDP'ye oy isteyen Kemalist bir faşistin nesini gündem ediyorsunuz? Bırakın düştüğü çamurda istediği kadar ağnansın.
NOT 2: Kimi zaman hastanede sabahlamak zorunda kaldığım için yazılarımda aksama oluyor. Babam için dualarınızı bekliyorum.

Siyasete ayar vermek, daha da ileri gidip siyaseti dizayn etmek bazılarının vazgeçmekte zorlandığı çok kötü bir alışkanlık. Onlar hala, on yıl önceki gibi, yirmi yıl önceki gibi, demokrasi kamuflajı altında iktidar biçimlendireceklerini sanıyorlar. Israrla, bıkmadan bu gücü ellerinde tutmaya, bu alışkanlığı devam ettirmeye çalışıyorlar.
Hükümet kurup hükümet indirmek, kabine şekillendirmek, bazılarını öne çıkarıp bazı siyasileri harcamak, devletin siyasi ve ekonomik iktidarını dar bir alanda bölüştürmek gibi bir tekel gücünün hala ellerinde olduğunu sanıyorlar.
Dışarıdan demokrasi, içeriden Baas oligarşisi
Türkiye'nin siyasi tarihi aslında bir biçimde bu “iktidar kurucuları”nın tarihidir. “Dışarıdan demokrasi, içeriden Baas yönetimi”nin gerçek aktörleri hiçbir zaman millet olmadı. Olmayı denediği zamanlarda da askeri darbe ve idamlarla süreç engellendi. Hangi siyasi çevreden olursa olsun, demokratik yöntemlerle gelmelerine rağmen, devlet iktidarından pay istediği anda milleti cezalandıran bir siyasi geleneğimiz var bizim.
Çünkü iktidar dediğimiz güç, bir “oligark ekibi”ne ihale edilmişti. Öyle ki, siyasi partilerimiz bile bunların kontrolünde, yönlendirmesi altındaydı. Onlar varken siyasetin, millet iktidarının bir şeyleri yönetmesi, değiştirmesi, dönüştürmesi mümkün değildi. Şimdi bu iktidar alanı yer değiştiriyor, Türkiye için “iç eksen kayması” yaşanıyor. On yıldır içeride verilen bütün kavgaların tek bir sebebi var, o da bu değişim.
Karşı Devrim'in sembol ismi Aydın Doğan
Siyasete ayar verme geleneğinin sembol ismi her zaman Aydın Doğan olmuştur. Tek güç hiçbir zaman o değildi ama bütün yaptırımlar, yönlendirmeler, hizaya sokmalar onun üzerinden, onun medyası üzerinden yönetildi. Gezi isyanı, 17 Aralık darbe girişimi ve son HDP/PKK üzerinden başlatılan “karşı devrim”in sözcüsü de yine o oldu.
Aydın Doğan, sanki bir intihar bombacısı gibi öne çıkarıldı, onun üzerinden son kurşun atılmaya çalışıldı. Bir sermaye gücünün, bir medya gücünün böyle bir kavganın merkezinde yer alması, hatta ana karargahlarından biri olması, özellikle böyle bir dönemde cesaret işidir.
Çünkü bu güç, girdiği büyük kavgadan yenilerek çıkabileceğini de öngörmek zorundadır. İçerideki iktidar alanı ile dışarıdaki organik bağlantılarının desteği de, bu sefer ona zafer kazandırmaya yetmeyebilir.
A. Doğan, çokuluslu bir kavganın sözcüsü
Şimdiye kadar hep kazandığı için, özgüven körlüğü ile yürüttüğü bu savaş, ilk kez siyasi kavga boyutlarının çok ötesine taşmıştır. Bu sefer devletiyle, milletiyle, geçmişi ve geleceğiyle tehditlerle yüzleşen ülkesine karşı, terörle anılacak derecede savrulmuştur. Türkiye için “yakın tehdit” olan çevrelerle iş tutmuş, onlar üzerinden ülkeyi ve devleti dövmeye kalkışmış, bir anlamda Türkiye'ye şantaj yapmıştır.
Oysa Türkiye değişti, iktidar aygıtları değişti, ülkenin de milletin de ilgi alanları değişti, devlet felsefesi değişti. Bundan sonra değişim bu yönde seyredecektir çünkü coğrafi bir değişim söz konusudur. Daha da ileri gidelim küresel güç haritası değişmekte ve iktidar alanları alabildiğine çeşitlenmektedir. Böyle bir dönemde, eski alışkanlıklarla devlete kafa tutup, kendi iktidar imkanlarıyla milleti zehirlemenin faturası oldukça ağır olabilir.
Artık o dar oligark yapı, Türkiye'yi de, coğrafyayı da denetleme gücüne sahip değildir. Türkiye öyle ağır imtihanlardan geçmektedir ki, ya parçalanıp dağılacak ya da eskisinden çok güçlü bir devlet olarak kendini yeniden kuracaktır. Kavganın boyutu burada ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Aydın Doğan'ın merkezinde yer aldığı kavga çokuluslu bir kavgadır.
Artık merkezde yer alamazlar..
28 Şubat'taki darbe mimarlıklarını hatırlatmaya gerek yok. Bu ülkenin muhafazakarlarına çektirdikleri eziyetleri sıralamaya gerek yok. Ama son savaşın bütün merhalelerinde yer almaları, Gezi isyanı ile terör üzerinden hükümet devirmeye destek vermeleri, 17 Aralık'çılarla Türkiye'yi Mısır'a çevirme projesinde işbirliği yapmaları, son olarak da HDP üzerinden kurdukları oyunu PKK saldırılarını pazarlama noktasına kadar getirmeleri, A. Doğan için dramatik bir dosya haline gelmiştir.
Yıllardır “merkez medya” olarak övünen medya grubu, Kürt milliyetçiliğine bel bağlamış, HDP'yi desteklemek bir tarafa, PKK ve diğer terör örgütlerine sempati pazarlayan marjinal yapılar haline gelmiştir. Artık hiçbir şekilde “merkez”de yer almaları mümkün olmayacaktır. Terörle, örgütlerle, Türkiye'nin bölünmesiyle, ideolojik çevrelerle anılacaklardır. Böyle bir duruş ve perspektif belirleyenlerin, Türkiye'nin omurgasına yabancılaşmasının bedeli çok geçmeden kendini hissettirecektir.
“Hükümeti ben devirdim” itirafı
Bütün bunları dile getirince, abartılı bir alınganlıkla kamuoyu açıklamaları yayınlayan A. Doğan, hala özgüvenin verdiği stratejik körlükten kurtulabilmiş değil. Gezi başarılı olamadı, 17 Aralık operasyonları başarılı olamadı, son olarak PKK da başarılı olamadı. Peki şimdi ne yapacaklar? Hangi yöntemi deneyecekler? Geriye çok da fazla seçenek kalmamış görünüyor? O ağlak ifadeler bu büyük günahı affettirebilir mi? Milletin hafızasından silebilir mi? Hiç sanmıyorum.
A. Doğan'ın Cumartesi günü Hürriyet gazetesinde yayınladığı açıklama öncekilerden farklıydı. Sedat Simavi'nin Turgut Özal' yazdığı o mektubu hatırlatır türdendi. Cumhurbaşkanı'nı yalanlarken “Ben de Kelkitliyim” ifadesiyle bir tür meydan okumaydı. Hükümet kurup hükümet devirme iddialarını, Cumhurbaşkanı ile aralarında geçen konuşmayı yalanlamasının ne anlamı kaldı, o cümlelerin ne tesiri kaldı, bilemem ama A. Doğan'ın özellikle 28 Şubat ve Mesut Yılmaz dosyası varken bu sözlerle kendini aklaması pek mümkün görünmüyor.
Bugün Yeni Şafak'ta, gazetemizin sahiplerinden Ahmet Albayrak ve Nuri Albayrak ile Aydın Doğan arasında geçen konuşmayı mutlaka okuyun. Refah-Yol'u nasıl devirdiğini anlatıyor Aydın Doğan. Öyle söylenti değil. Görüşme tarihi belli, yeri belli, katılanlar belli, şahitler belli.
Buna ne diyecek bakalım. “Baktım ki bizi bitirmeye çalışıyorlar, biz de Refah-Yol'u yıktık” cümlelerini söyleyen adam, aynı şeyi son üç beş yıldır defalarca denedi. Olmadı, olamadı, bu sefer başaramadı. Bütün ortaklıklara ittifaklara rağmen başaramadı. Tehditler, gözdağı karşısında bu sefer kimse diz çökmedi. Böyle olunca da PKK kurşunları devreye girdi. Bu sefer en ağır cürüm işlendi. PKK kurşunlarıyla hükümet devirmek.. Türkiye artık bunu sorguluyor.
Türkiyelilik ekseni, güçlenen kimlikler
Türkiyeli olmayanın kaybedeceği bir dönem bu. Siyasi hesaplarınızı, ekonomik hesaplarınızı, kişisel ilişkilerinizi “Türkiyelilik ekseni”nde belirlemezseniz kaybedersiniz.
Aydın Doğan, Paralel'le ilişkilerini kesme görüntüsü vermek için çabalıyor. Zaman Gazetesinin yöneticilerinin Hürriyet'e manşet attırdığı, haber sipariş ettiği günler geçmişte mi kaldı?
Doğan grubu yayınları azalınca Selahattin Demirtaş ve HDP sus pus oldu. HDP sessizleştikçe, HDP'nin aslında PKK'nın savaş stratejisinin bir parçası olduğu kanaati yaygınlaştıkça A. Doğan da aynı karede görünmenin telaşı başladı. İktidarı şekillendirmede son girişimi yaptılar. Oysa oligarşik müdahalelerin sonu gelmişti. Bunu ölçemediler.
HDP milliyetçiliğine fazla güvenme Aydın Bey. Bölgenin ve dünyanın eğilimlerine bak. Güçlenen kimliklere bak. Özellikle bu bölgede, milliyetçilik üzerinden iş yapma dönemi kapandı. HDP milliyetçiliğinin PKK terörü ile iç içe olduğunu, bu durumun seni de o karmaşa içine çektiğini artık görmen lazım.
Öyle dışarıdaki iktidar odaklarına da fazla güvenme. Dikkat et, o odaklar bir süredir Türkiye'nin iç dinamiklerini belirlemede hep aciz kaldı. İçeriden diz çöktürme, terör şantajı, iç savaşa varan senaryolar Türkiye'de dar bir kesim dışında alıcısı kalmadı artık.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby'nin; “YPG dostumuz, ortağımızdır” açıklamasına, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in “Türkiye hava operasyonlarını durdursun” dediği yönünde iddiaları da eklersek, “Nasıl bir tehditle karşı karşıyayız, içerideki iktidar operasyonuyla dışarıdaki çevreleme operasyonu arasında nasıl bir bağlantı var” sorusu çok daha ölümcül bir hal alır.
17 Haziran'da “Türkiye'yi imha planı: Askeri müdahale şart” başlığı altında vahim bir tablo çizmiş, duyarlılık çağrısı yapmıştım.Birileri Türkiye'yi uyutuyor, içerideki kavgalarla meşgul ediyor ve güneyimizde yepyeni bir harita çiziyordu. “Kuzey Suriye Koridoru” kimsenin umurunda değildi ve kimse de nasıl bir senaryonun uygulandığına bakacak durumda değildi.
Türkiye'yi çevreleme ve Kuzey Koridoru…
Şunları söylemiştim:
Sınırlarımızın sıfır noktasına yığılan, tel örgüleri zorlayan, Türkiye'ye sığınmaya çalışan Türkmen ve Arap insan seli, sadece insani bir dramın göstergesi değildir. Bu sel, yarın Halep'ten bu tarafa, belkiyüzbinleri Türkiye sınırlarına akıtacaktır. Korkunç bir insan seli, trajedisi Türkiye kamuoyunu sarsacak noktalara ulaşacaktır.
Çok önceden öngördüğümüz ve dikkat çektiğimiz bu gerçeği belki o zaman bile idrakten yoksun tavırlar içine gireceğiz. İnsanlık trajedisi olarak işleyecek, arasındaki senaryoyu, derin demografik ve jeopolitik hesabı anlamamakta direneceğiz.
Daha Irak işgal edilirken, ABD ordularının Türkiye'yi kullanmasısırasında tartıştığımız gerçekler bugün yine önümüzde. Binlerce kişilik ABD birlikleri, Kuzey Irak-Akdeniz koridoru üzerine yerleştirilecekti. O zaman Suriye tarafına değil, Türkiye tarafınakonuşlanacaklardı. Planlama, K.Irak-Akdeniz arasında Türkiye topraklarında bir kuşak oluşturma esasına dayanıyordu. Hesap ortadaydı. 2003 yılından beri de önümüzde duruyor.
Bugün Suriye'nin hali malum. Son derece elverişli bir ortam var. Neredeyse bütün örgütler, bir yerler adına savaş veriyor. Proje bu sefer PKK'nın Suriye kanadı üzerinden servis ediliyor. Ne zaman? Daha seçimler yapılmadan, bazı çevrelerin Türkiye'nin koalisyona gireceğini anladığı anda Kuzey Suriye'de Türkiye'yi etkisizleştirecek, Güney'le bütün bağınıkoparacak, K.Irak-Akdeniz koridorunu açacak operasyon hızlandırılıyor. Müthiş bir demografik planlama başlatılıyor, Türkmenler ve Araplara karşı bir tehcir, etnik temizlik başlatılıyor.
İki çok tehlikeli plan var Devam edelim…
Bu, aynı zamanda Türkiye'yi çevreleme, on yıldır açıldığı bütün ülkelerde, bölgelerde sıfırlama, onu tekrar Anadolu'ya hapsetme stratejisinin belki de son safhası.
K. Irak-Akdeniz koridorunda, hemen güneyimizde bir tampon kuşakoluşturulduktan sonra Türkiye'nin eli Akçakale'den öteye uzanamayacaktır. Ortadoğu'nun hiçbir yerinde olamayacaktır. Arap dünyası ile bütün bağlantıları kesilecektir. Hesap budur.
Ancak ondan sonrası çok daha vahim. Bu kuşak, Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya, yeniden iç çatışmalara sürüklemeye, parçalamaya dönük son adım olacaktır. Türkiye, mezhep savaşlarından kaçarken yeniden etnik savaşın içine sürüklenecektir.
İşte bu kuşak projesi başarıldığında, Suriye sınırı boyunca uzanan Türkiye karşıtı bir cephe inşa edilmiş olacaktır. Bunun bir adım sonrası, bu cephe üzerinden Türkiye içlerine saldırmak olacaktır. Çevreleme harekatının son safhası budur. Bu aşamadan sonra içeride, kendi geleceğimizi kurtarıp kurtaramayacağımızı tartışacağız.
Eğer içerideki yeni hükümet şekli de bu senaryoya ayarlı olursa, vah Türkiye'nin haline! Türkiye derhal tampon bölge planlarına müdahale etmeli. Gerekirse askeri müdahalede bulunmalı ve kendini korumalı. Çünkü doğrudan Türkiye'yi hedef alan bir cephe kuruluyor. Yarın çok geç olacaktır.
Asker ve polisimizi kimler şehit ediyor
Bu yazıya olağanüstü tepkiler geldi. Tepki gelen yerler değil, tepkinin kaynağı önemliydi. Nereden ses geldiğine dikkat edince, paylaştığımız endişenin ne kadar yerinde olduğunu da farkediyorduk.
Türkiye geç de olsa uyandı. Bölgeye müdahil oldu, Koridor bir yerde kesildi. Bu müdahalenin hemen ardından çok yoğunPKK/YPG saldırıları başladı. Artık Kobani'den Türkiye'ye geçip şehir savaşları veriyorlardı!
Biz içeride PKK ile, YPG ile savaşırken müttefiklerimiz Kuzey Suriye'de bu grupları eğitip Türkiye içlerine salıyorlardı. Bu kirli işbirliği, bu ortaklık hala devam ediyor. Bugün PKK saldırıları diye gördüğünüz şey aslında bir tür müttefik saldırıları. Arkasında Türkiye'nin dostları var. IŞİD'le ortak mücadele verdiği ülkeler var.Bombalı araç eğitimleri, mayınlı tuzak eğitimleri orada bu ülkeler tarafından veriliyor. Askerlerimiz, polislerimiz işte bu eğitimler sonrasında şehit ediliyor.
Bu savaşın adını koyalım?
Peki kim kiminle savaşıyor? Bu savaşın adını nasıl koyacağız?
Doğan Grubu üzerinden servis edilen, PR'ı yaptırılan bu savaşta kimler vatansever, kimler ihanet içinde? Doğan Grubu ile terörün eşleştirilmesi boşuna mı sanıyorsunuz?
Türkiye PKK kadar “YPG'ye de müdahale etmeli” derken, “Türkiye o ölümcül koridoru boşa çıkarmalı” derken, işte bu ortaklığa dikkat çekmeye, dışarıdan çevreleme ile paralel biçimde içeriden yürütülen “iç işgal” girişimine dikkat çekmeye çalışıyorduk.
Hala konunun yeterince anlaşılabildiğini sanmıyorum.
Saldırı o zaman Kuzey Suriye'den geliyordu, aynı saldırı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya yönlendirildi. Bir süre sonra yeniden Suriye topraklarından saldırı başlayacak.
Türkiye'ye karşı bir “Büyük Oyun” sahneleniyor. Siyasi aklımızın, stratejik vizyonumuzun, ülke bütünlüğümüzün hatırı için gözlerinizi açın.
Çokuluslu bir müdahale bu. Müdahalenin tek cephesi PKK değil. YPG de var, müttefiklerimiz de var, içeriden işgali ürüten eskinin iktidar belirleyicileri var.
Önümüzdeki günlerde bu konular Türkiye'nin en esaslı tartışma konuları haline gelecek. İşte o zaman, bu çokuluslu müdahalede kimler nerede hep birlikte göreceğiz. İşte asıl hesaplaşma o zaman olacak.
PKK'ya yönelik ağır saldırılar kimleri ürküttü çok dikkat edin. Kimlerin defterinin dürüleceğini de göreceğiz…
Aydın Doğan'ın şebelek medyası ve mülâaneci takımı, asker ve polisimizi kahpe pusularla şehid eden terör örgütününpropagandasını yapmaya devam ediyor hâlâ.Hem de en aşağılık, en sinsi yöntemlerle.Mesela, akıl almaz şekilde karartma yapıyorlar.İç savaş hazırlığı için kazılan hendekleri, tahrip edilen köprüleri, yakılan iş makinalarını ve HDP'li bir milletvekilinin PKK'ya erzak taşıyan otomobilde yakalanmasını görmezlikten geliyorlar, ila ahir.İşlerine gelmeyeni de duymuyorlar tabii.Daha geçen gün İngiliz medyasına konuşan adı lazım değil bir belediye başkanının, “Cizre'de Türkiye'ye karşı iç savaş yürütüyoruz” sözünü duymazdan geldiler.“Türkiye Türklerindir” sofrasında türkü çığıran HDP'li Eşbaşkanın,Berlin'de, “PKK yenilmeyecek, TSK yenilecek” demeye getirdiğini duymadıkları, duyurmadıkları gibi.Ama şehitler, şehitlerimiz, al bayrağa sarılı kınalı kuzularımızı, “karartmaya” güçleri elbette yetmedi.Yetmeyince de, PKK'ye yönelen öfke selini boğuntuya getirmeye, hedef saptırmaya çalışıyorlar.Bunun için de en iyi bildikleri yöntem, çarpıtmak!Aydın Doğan'ın Hürriyet'inin, Sayın Cumhurbaşkanımızın canlı yayında milyonların önünde söylediği bir sözü çarpıtması bunlardan sadece biri.İşin tuhafı…Anlı şanlı “kültür- fizik” insanı Murat Belge de tıpkı “paralel”in“Sözcü”sü gibi hiç utanmadan bu yalana tenezzül edebiliyor.Üstelik, Hürriyet gazetesinin sitesinde yayınlanan bu haber (tepkiler üzerine) kısa bir süre sonra yayından kaldırıldığı halde.Peki o yaşta ve o müktesebatta bir insan nasıl olur da böyle pespaye bir yalana tenezzül eder?Tek bir izahı var bunun:O kadar dar bir alana “dûçar” oldu ki başka şansı kalmadı, naçar yalana sarılıyor.Murat Belge'den küçücük bir müfteri üreten bu dar alana “mabet” de diyebilirsiniz; Erdoğan düşmanlığını din edinenlerin mabedi…Bu mabetten konuştuklarında, Emin Çölaşan'la Murat Belge'yi ayırt etmek imkânsız hale geliyor.Bir farkla ki, Murat Belge bu mabedi kimlerin inşa ettiğinin gayet iyi farkında!Dünkü söz konusu yazısında bakınız ne diyor: “Tayyip Erdoğan 'Kemalist müesses nizam'ın muhalefetiyle karşılaşacağını bilerek geldi ve karşılaştı. Ancak, o 'müesses nizam', çok önemli bir araçtan, 'dış destek'ten yoksundu. Bu nedenle kolu kanadı kırıktı, alışılmış eylemlerini yapamadı. Gezi direnişiyle birlikte Erdoğan, işin başında hesaplayamadığı bir dirençle karşılaşmaya başladı…”Muhterem bu kadar da açık sözlü işte!O kadar ki, “Gezi gericiliğinin de paralel örgütün de PKK'nın da arkasında dış destek var, biz de bu desteğin nüfuz casuslarıyız, bizi yenemezsin” demediği kalmış.“Dış destek” mi?“Paralel devletin” kapatma aydınlarıyla birlikte imza attığı o beş para etmez bildirideki “Nazi Almanya'sı” vurgulamasıyla işte bu “dış desteğe” kuyruk sallamışlardı.Murat Belge açık sözlü dedim ama hiçbir zaman Sevgili Çandarkadar olamaz.Sevgili Çandar'da bu yetenek, nasıl desem, “boşboğazlık” düzeyinde.Bir defasında, Edelman ve Wolfowitz'in hazırladığı raporu referans göstererek, “iktidara gelmeyi ve iktidarda kalmayı sadece Türkiye'deki sandık zannetmeyin” diyerek, Erdoğan'a, “Neocon vesayeti” adına adeta racon kesmişti.Uzun lafın kısası, “Sandıklar Türkiye'de kurulsa da iktidarı ABD belirler” demeye getirmişti.Türkiye'deki kavga, en nihayetinde, iktidar içerden mi dışardan (dış destekle) mı belirlensin kavgasıdır.Her daim iktidarı seçmen belirlemiyor, ne sanıyorsunuz. Hatırladınız mı bir süre önce (27 Haziran 2015) bu sütunda, HDP'nin barajı aşması bile alınan bir kararın sonucudur, demiştim.Dahasını isterseniz, “yerli” bir darbemiz bile yoktur. Türkiye'de 10 yılda bir ABD darbe yapmıştır.ABD sadece taşeron değiştirmiş, 2002'de iktidara gelen Erdoğan veAK Parti'ye 2012'de (MİT krizi) “paralel örgüt” marifetiyle darbe yapmak istemiş ama başaramamıştır. 28 Mayıs 2013'te başlayan Gezi kalkışması ve 17 Aralık 2013 “mülâaneci” darbe girişiminden de sonuç alamayınca PKK'yı devreye sokmuştur.Olan bitenin özeti bundan ibarettir.1 Kasım seçimleri mahut “darbe mekaniğinden” çıkış seçimleridir. Seçim olmasın diye PKK taşeronuyla ellerinden geleni yapacaklardır.Sayın Erdoğan, “bu ülke Ankara'dan yönetilsin, ecnebilerin malum merkezlerinden değil (ve söz bu milletin olsun)” şeklinde özetleyeceğimiz tavrını almakla en büyük “hatasını” yapmıştır.Murat Belge'nin “dış destek” ifadesiyle kastettiği “dinamiğin” olanca öfkesini üzerine çekmesinin nedeni de budur.Budur tiranların, nemrutların, firavunların, yezidlerin, müstekbirlerin Erdoğan'dan nefret etmesinin sebebi.Asıl nefretleri de Türkiye Cumhuriyetinin Seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın şahsında, bu millettin bizzat kendisinedir.Zira bu millet dün de “hangi ülkenin müstemlekesi olalım” diye tartışan eşhasa inat, “Ya istiklal ya ölüm” diyerek, ay yıldızlı bayrağın altında Kurtuluş Savaşı vermişti.“Müstemleke olalım” diyen müstağribler de Kurtuluş Savaşı'nı “hata” mütalaa ediyorlardı.Ne oldu?Bizi bu “hatalar” var etmedi mi?
Dağlıca'da on altı askerimiz şehit oldu. Iğdır'da on üç polisimiz şehit oldu. Ne demişti o “ölü sevici”; “Asker de polis de yenilecek, PKK kazanacak.” İşte o sözlerden bir gün sonra Dağlıca'da askerlerimiz, iki gün sonra Iğdır'da polislerimiz şehit edildi.
Tam da söylediği gibi..“Türkiye saldırı altında” derken, “bu terör değil, bir işgal girişimi” derken, birilerinin “Evet, vakit geldi. Türkiye cephesini açın” talimatı verdiğini söylerken medyadaki dile, siyasetteki dile ve terör saldırıları arasındaki ilişkiye dikkat çekerken bunları kastediyordum.“Dar anlamda terör yok, topyekün saldırı var” derken bunu kastediyordum. Bu “ölü sevici”, bu kandan beslenen adamın her sözünün PKK'ya verilen talimat olduğunu, dağdaki kardeşiüzerinden verdiği mesaj olduğunu, her konuştuğunda Türkiye'nin kan gölüne döndüğünü bu yüzden söylüyordum.KANDİL'DEN O MEDYA MERKEZİNE ŞER EKSENİAçın gözlerinizi. Mesele sadece terör olmadığı gibi sadece PKK da değildir. Kandil'deki adamlardan HDP karargahlarına, İstanbul'daki medya merkezlerine kadar bir şer ekseni kurulmuştur. Bu şer ekseni, siyasi muhalefet adı altında meşru muhalefeti de yönlendirmekte, terör örgütlerini tek çatı altındatoplamaktadır. Bu şer ekseni, bir iç işgal denemekte, PKK'yı silahlı güç olarak kullanmaktadır.Türkiye, Doğu'da PKK ve HDP, Batı'da o kirli ortaklıktarafından vurulmaktadır. PKK tanımlanmış bir tehdittir.Tanımlanamayan tehditlere dikkat edin. Bu yüzden özellikle bu tehdide dikkat çekiyorum. İç işgalcilere, entelektüel teröre ve siyasi iktidarsızlara vurgu yapıyorum. Topyekün saldırıya karşı önce bu cepheyi çözmek farzdır.O ölü sevici Selahattin Demirtaş'ı pazarlayan adama iyi bakın. Medya organları üzerinden terörü aklayana, teröristleri koruyana, Türkiye acıya boğulurken ülkeyi başka meselelerle meşgul edip teröre kamuflaj sağlayana dikkat edin. PKK Doğu'dan saldırırken, işgal girişimini Doğu'dan başlatırken Aydın Doğan medyasının Batı'dan vurmasına, işgali Batı'dan başlatmasına dikkat edin.Ellerine Kaleşnikof verdiğin adamlar..Evet, bu yüzden Aydın Doğan bir ulusal güvenlik sorunudur. Açıktan PKK'ya destek vermiştir. 7 Haziran seçimleri öncesi Demirtaş projesinin mimarıdır. 7 Haziran sonrası geçilen “ikinci aşama”nın destekçisidir. Siyaset ve çözüm üzerinden şehirlere silah yığanların cesaretlendiricisidir.Bu ülkeye kasteden herkese sahip çıkmış, destek vermiş örtülü darbe girişimleri içinde yer almıştır. Terör üzerinden kaos oluşturup Türkiye'yi hareket edemez hale getirip, iktidar biçimlendirmeyeyeltenmiştir.Evet, Aydın Doğan pijamayla talimat yağdıracağı, istediği zaman devirebileceği iktidarlar istemektedir. Türkiye'yi, siyaseti önünde diz çöktürmeye zorlamaktadır. Bu olmayınca da intihar saldırılarına savrulmuştur.Bir cam kırılmış, ortalığı ayağa kaldırıyor. Senin camın kırıldığı gün 16 şehidin acısı bütün ülkeye yayıldı. Onların acısı, bu kayıplar, ülkenin içinde bulunduğu psikolojik durum senin umurunda bile olmadı.Sen ne yaptın? Yayın organların üzerinden bu şehitleri unutturan yalanlarla Türkiye'yi meşgul ettin. Kiralık kalemlerin, elinde kalem yerine Kalaşnikof tutuşturduğun adamların üzerinden psikolojik operasyona giriştin. Memleket şehitleri unuttu senin camının derdine düştü.SOKAK TERÖRÜ ÜZERİNDEN BAŞBAKAN DEVİRECEKTİNSen ve adamların, sokak terörü üzerinden hükümet düşürmeyekalktığınızda, o vandallık günlerinde terörü ve şiddeti baş tacı ettiniz. Binalar yakılırken, medya araçları yakılırken, Başbakanlık saldırıya uğrarken sen ve adamların onları alkışlıyor, ekranlarından ve sayfalarından onlara övgüler düzüyordunuz.
Sokak terörü üzerinden Başbakan devirecek, belki onu darağacına gönderilmesini sağlayacaktın.Sen o terör sırasında örgütlerle işbirliği yaptın. Onları medya organların üzerinden akladın. Onları millete pazarladın.O zaman şiddet yoktu defterinizde. Çünkü o zaman siz şiddetten besleniyordunuz. Şiddet üzerinden iktidar hesabıyla meşguldünüz. Bu yüzden DHKP-C'nin avukatlığını yapıyordunuz.Şimdi yine terör örgütleri üzerinden iş yürütüyorsun.PKK ile ne tür pazarlıklar yaptın?HDP projesinin arkasında hangi petrol hesapları, anlaşmaları vardı. Kuzey Irak'tan Lübnan'a, İran'a hangi örtülü enerji operasyonları içindesin? O yalanlama açıklaman, işin doğruluğunu ortaya koydu. Türkiye ilk kez senin o taraftaki hesaplarından haberdar oldu. Daha neler çıkacak, göreceksin.
Sen, 28 Şubat'ın arkasındaki güçtün. Binlerce insanın fişlenmesinin arkasındaki isimlerden biriydin. Koca Türkiye'nin İsrail'e peşkeş çekilmesinin pazarlamacısıydın.Sen hükümet kurup hükümet yıkıyordun. Bakanlar atıyor, bakanlar fırçalıyordun.
Demirtaş projesi üzerinden hesabın AK Parti'yi tek başına iktidar olmaktan uzaklaştırmaktı. Şimdi daha ileri gittin. Şehit kanları üzerinden, terör saldırıları üzerinden intikam almaya devam ediyorsun. Daha kötüsünü, çirkinini tezgahlıyorsun.Tetiği çeken sensinSen Aydın Doğan, demokrasi dışı bütün unsurları bu savaşa davet ediyor, onlar üzerinden darbe senaryoları uyguluyorsun.Bu ülkenin otuz yılında senin kirli hesapların var. Otuz yılında senin örtülü operasyonların var. Seni bir intihar bombacısı gibi ortaya salan, ön cepheye yerleştirenlerin seni kurban da verebileceğini hiç aklından çıkarma.Bir olağanüstü hal peşindesin. Bu yüzden Demirtaş gibi bir “ölü sevici”yi besledin, büyüttün. Talimat verircesine, her sözünden sonra, bu sözlere uygun saldırılar yapıyorlar. Bu talimatlardan senin de haberin var mı Aydın Doğan? Nedir bu, sen Demirtaş'a, Demirtaş da PKK'ya mı mesaj yolluyorsunuz.Evet, Aydın Doğan, sen bir iç savaş peşindesin. Milleti birbirine kırdırma peşindesin. Türkiye'yi Suriyeleştirme peşindesin. Alevi-Sünni çatışması, Türk-Kürt çatışması peşindesin. Bu senaryolar her kiminse, sen bu senaryoların pazarlamacısısın. Ön cephedesin, tetiği çeken sensin. Nasıl bir ihale aldıysan, o ihale ile birlikte yok olup gidebilirsin, unutma.Her saldırıda seni anacağızPKK'nın her saldırısında seni anacağız, bu ülkenin her şehidine ağıt yakarken seni düşüneceğiz, bunu hiç aklından çıkarma.AK Parti devrilebilir, siyasetten gidebilir, çekilebilir. Ama memleket senin de başına çöker, unutma. Senin de saltanatın biter, karargahın yerle bir olur, unutma.Bu ülke çökerse coğrafya biter. Bu ülke çökerse hiç birimiz için gelecek kalmaz. Bu ülke çökerse bedeli ilk ödeyenlerden biri sen olursun, unutma.Teröre karşı tek cümle edemedin. Gazetelerin tek cümle yazamadı, televizyonların gerçeği haykıramadı, tavır almadı. Tam tersine övgüler düzmeye devam ediyorsunuz. Askerlerimiz, polislerimiz şehit olurken sen bir kırık camla bütün ülkeyi meşgul ediyorsun. Millet ağıt yakarken sen bir yalan haberle ülkeyi meşgul etmeye devam ediyorsun. Bir yalanla saldırılara tepkiyi önledin, PKK'yı korudun, dikkatleri saldırılardan başka yöne çektin.Terör etiketinden kurtulamayacaksınSen bu halinle PKK gibi cinayetler işledin. Biz şehit olurken, biz bedel öderken sen saz çal Aydın Doğan. Katillerle el ele ver memleketi iğfal et, kıs kıs gül…Bu etiket senin üzerine yapıştı. Her PKK saldırısında, şehirlerdeki her patlamada senin adın da anılacak. İnsanlar söylemeseler de bunu zihinlerinden hiç çıkarmayacak Aydın Doğan…Ne kadar “1 Kasım'ı yaptırmayacağız” desen de bu seçimler yapılacak, Türkiye'nin meşru kanalları işleyecek, istediğiniz felç hali mümkün olmayacak Aydın Doğan.
Günahlarınla kalakalacaksın ortada. Ardından yine ağlakaçıklamalar yayınlayıp, vatan millet edebiyatı yapıp kapı kapı dolaşacak, yalvar yakar olacaksın Aydın Doğan.Senin karargahların iç işgal karargahlarıdır. PKK doğudan vurur sen için için sevinirsin. Ellerini ovuşturur “işler yolunda gidiyor” dersin.İşgal Doğu›da başlatıldı Aydın Doğan, sen bu işgali Batı'dan yürütüyorsun.İşgalin “Batı Cephesi” komutanıUnutma, teröre karşı da, senin işgal hesaplarına karşı da, “acımasız direniş” devam edecek. Hem PKK terörüne, hem onun arkasındaki bölgesel harita çizenlere hem de işgalin Batı Cephesi komutanı Aydın Doğan'a karşı acımasız direniş olacaktır bu.Senin adam; “hükümet şiddetle arasına mesafe koysun” diyor. Akıl alır gibi değil. Savcının başına silah dayayan o terör örgütünü sen pazarlamadın mı? O fotoğrafı yayınlayarak gazetenin DHKP-C'nin emrine vermedin mi? Gezi olaylarında örgütlerin sözcülüğünü yapmadın mı, o örgütlerin cinayetlerinisavunmadın mı? En marjinal gazetede bile bu kadarı yapılamazdı..Siyasi hesaplarını PKK'ya ihale etmişMesele sadece PKK değil. Türkiye'nin bir iç işgal sorunu var. Doğan grubu bütün gücüyle bu işgal girişiminin içinde. Savruldukları en uç noktada terörle birlikte hareket ediyorlar. PKK ile, HDP ile birlikte hareket ediyorlar. Artık bu saatten sonra, bu kamuoyu baskısından sonra önceki kadar rahat cümle kuramayacaklar. Çark etmiş görünecekler. Teröre göstermelik lanetler yağdıracaklar. Ama en kritik zamanda yine vuracaklar.Aydın Doğan, siyasi hesaplarını terör örgütlerine, son safhada da PKK'ya ihale etmiş durumda. Ortada bir hesap, bir pazarlık, bir ortaklık var. Türkiye bu gerçeği görmeli. Terörü lanetlerken arkasındaki bu gizli ittifakı anlamalı.Milletin yanında dimdik duranlar, dağlarda, şehirlerde ülke müdafaası verenler, Türkiye'ye karşı yeni bir cephe açıldığınıbilmeli ve bu cephenin arkasındaki ortaklığa meydan okumalı.Evet, Aydın Doğan bir ulusal güvenlik meselesidir ve durduğu yer terör üzerinden darbe girişimidir. Evet, Türkiye saldırı altındadır ve tetiği çekenler bellidir!