Müslümanların Birliği Ütopya mı?


Dünya gündemini meşgul eden mevzuların en başında terör ve mülteciler meselesi geliyor. Ve bu iki konu direkt olarak İslam ülkelerini ilgilendiriyor. Dünya nüfusunun %23’ünü, 1.6 milyar ile Müslümanlar oluşturuyor. İslam’ın yayılış hızı bu şekilde devam ederse, 2070’de Müslüman nüfusun, şu anda 2.2 milyar olan Hıristiyan nüfusu dahi geride bırakacağı öngörülüyor. Böylesine geniş potansiyele sahip bir dünyadan söz ediyoruz. Fakat ne yazık ki, Müslümanların adının dünya genelinde yan yana geldiği konu terör. Bir avuç radikal ve şiddet yanlısı grup, 1.6 milyar Müslümanın dünyadaki algısını belirliyor. Terör ve İslamofobi dışında İslam ya da Müslüman kelimesinin bu derece sıhrıyet kurduğu başka bir kavram yok.

İslam ülkelerinin çoğu, geri kalmışlıklar, antidemokratik uygulamalar ve baskıcı rejimlerle kuşatılmış durumda. Önemli bir kısmı kadim medeniyet havzaları ve zengin yeraltı kaynakları üzerinde bulunmasına rağmen, bunları temsil etme ve yönetme kabiliyetinden yoksun. Çoğu, fikren ve fiilen Batı’ya teslim olmuş durumda.
Yöneticilerinin bir bölümü, halkla mesafeli elitler olarak saltanatlarını sürdürüyor. Çoğu küresel güçlere bağımlı liderler. Ülkelerini adeta sömürgeci bir mantıkla yönetmeye devam ediyorlar.
Böyle bir ortamda, Müslümanlar arasındaki dayanışma ve işbirliği de minimum düzeyde. Intra-faith, yani inanç içi dayanışma konusundaki çaba yeterli değil. Dinlerarası diyalog çalışmalarının yaygın olduğu bir dünyada aynı dinin mensupları arasında sağlam bir diyalogun, işbirliğinin olmaması, bu yönüyle bir akıde problemine de işaret ediyor. Zira “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin (Hucurat/10)” şeklinde bir buyruğun muhatabı Müslümanlar. 1.6 milyar insan, “Mü’minin mü’mine karşı durumu yekpare bir binayı meydana getiren, perçinlenmiş kayaların birbirlerine karşı durumu gibidir” diyen ve dayanışmayı öğütleyen bir Peygamber’in takipçisiyken, sorunlara çözüm üreten, etkin bir mekanizma yok.
İslam dünyasını ilgilendiren sorunlar karşısında bir araya gelebilen en büyük kuruluş, 1969 yılında ihdas edilmiş olan İslam İşbirliği Teşkilatı. Dünyada Birleşmiş Milletler’den sonra en fazla üyeye sahip olan topluluk. Teşkilatın resmi amacı ‘İslam dünyasının hak ve çıkarlarını korumak, üye devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek’. 57 üyesi olan kuruluş, Arap, Asya ve Afrika coğrafyalarında dönüşümlü olarak üç yılda bir devlet ve hükümet başkanları düzeyinde toplanıyor.
Bu yıl da 14-15 Nisan tarihlerinde İstanbul’da toplanacak. Böylece İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı iki yıl boyunca Türkiye’ye geçecek. Türkiye’nin dünya Müslümanlarının sorunları karşısındaki proaktif tutumunun, teşkilatın önümüzdeki iki yıllık faaliyetlerini de etkilemesi bekleniyor. İslamofobi başta olmak üzere pek çok konuda yeni yaklaşımlar, yeni çözüm önerileri gerekiyor. Türkiye mevcut yapıyı iyi çalıştırır, etkili bir vizyon ortaya koyarsa bu büyük bir imkan. Ki, zaten Türkiye’den de bu bekleniyor.
Müslümanlar her namazlarında İslam ümmetinin birlik ve beraberliği için dua ediyorlar. Camiler bu niyazlarla inliyor. Fakat bu kavli duanın fiili duayla desteklenmesi asıl önemli olan. Müslümanların birliği ancak İslam ülkelerinin güçlü bir irade koymasıyla mümkün olur. Aksi halde bir ütopya… Elbette bu birkaç nesli kapsayan uzun vadeli bir hedef. Fakat ilk adımın atılması ve özellikle gençliğin bu hedefe kilitlenmesi önemli. Türkiye’nin dönem başkanlığı, tüm bu grupları harekete geçirmek bakımından bir şans.

H. HÜMEYRA ŞAHİNhttp://akademikperspektif.com/2016/04/13/muslumanlarin-birligi-utopya-mi/

Yorum Gönder