Kudüs düşmesin diye 25 bin şehit verdik...



2003 yılında Irak işgal edilmiş, Birleşik Batı Ordusu Mezopotamya'nın kalbine yerleşmiş, Müslüman dünyayı çevrelemeye ve kontrol etmeye dönük yeni bir proje, yüz yıl sonra devreye sokulmuştu. Batı ordularının geçtiği, işgal ettiği, çatıştığı, katliam yaptığı her şehir, her kasaba, her köy hafızamızın parçasıydı. Haber bültenlerinde geçen yer isimlerini okuyunca derin bir hüzün duyuyorduk.

Mesela Bağdat alev alev yanarken bizler ateşler içindekıvranıyorduk. O günlerde, “neden kimse Kut-ul Amare zaferini hatırlamaz” diye yazılar yazdığımı hatırlıyorum. Doksan yıl önce yaşanan çok büyük bir zaferin hafızalarımızda hiçbir yeri yoktu. Kimse yazmıyor, hatırlatmıyordu. Sanki beş yüz yıl önceki bir tarihtensöz ediyorduk. Irak'ın işgal edilmesi, “Kut” isminin haber bültenlerinde geçmesi bile bizi uyandırmıyordu.

Çanakkale bile kitaplardan çıkarıldı

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Paşa olmasaydı, belki Çanakkale zaferini de hafızalarımızdan sileceklerdi. Yıllarca Anzak haberleriyle üstü örtülen bu büyük zaferin gerçek mahiyetini bile yeni yeni kavrıyoruz. Kut-ul Amarezaferi hafızalarımızdan silinmişti ama Çanakkale'yi bir şekilde bugünlere taşıyabilmiştik.

29 Nisan 1916'dan tam yüz yıl sonra, Kut-ul Amare zaferi üzerine yapılan yayınlar işte bu yüzden çok güçlü hafıza tazelemesidir. Böyle güçlü vurgularla gündeme getirilmesinin özel bir anlamıvardır. Son yirmi yılda, son on yılda, aslında yapmaya çalıştığımız her şey, giriştiğimiz her mücadele, yüzleştiğimiz her kriz bu özel anlamla bağlantılıdır.

Hepsi Türkiye'yi durdurma çabası

Bir meydan okuma, bir hafıza tazeleme, kendini yeniden kurma,bağımsız güç olma hesaplarımız söz konusudur. Yaşananların yüz yıllık istiklal savaşının son aşaması olarak nitelememiz bundandır. “Son Kurtuluş Savaşı” dememiz bu yüzdendir. Türkiye'nin devlet aklının, siyasi aklının, gücünün ve perspektifininhedef alınması, milletimizin hayallerinin yok edilmesi girişimleri de bu yüzdendir.

On üç yılda sayısız darbe girişimlerinin servis edilmesi, Gezi isyanı ile terör üzerinden Türkiye'ye diz çöktürme çabaları, 17 Aralık istihbarat operasyonuyla Türkiye'ye teslim alma projesi hep bu yüzdendir. Bugün öyle bir tarihi kırılmaya tanık oluyoruz ki, bu kritik dönemi atlattığımız anda belki yüzlerce yıl bir daha bu günlere dönmeyeceğiz. Bu yüzden mücadele çok büyüktür ve her alanda devam etmektedir. Bu yüzden ardı ardına saldırılar, müdahaleler, senaryolar devreye sokulmaktadır.

Dördüncü “şok”a izin vermeyeceğiz

Terör üzerinden işgal girişimlerine “müttefiklerimizin” açıktan destek vermesi de bu yüzdendir. Biz Türkiye'yi yeniden kurmaya,vesayetten kurtarmaya çalışırken onlar Türkiye'yi durdurmak için saldırılarını daha da güçlendirmektedir. Aslında yüz yıl önce, Kut'ta, Çanakkale'de verdiğimiz savaşlarda, karşımızda duran ittifak kadar yaygın bir ittifak söz konusudur.

Bin yıllık tarihimizde yaşadığımız üç büyük 'şok'tan sonra dördüncü şok dalgası bizi sarmadan, sarsmadan, tasfiye etmeden bu mücadeleyi kazanmak zorundayız. Coğrafyamızı, tarihimizi, kendimizi, ortaklarımızı, benliğimizi keşfetmek buna göre kendimizi ve ülkemizi yeniden kurmak zorundayız. Bu büyük mücadele verilirken, çok uluslu müdahalelere direnmeye çalışılırken,içeride üç beş parazitin çıkar hesapları, onlarca yıldır vesayetin içerideki uzantıları bize engel olmamalı.

Kudüs için 25 bin şehit verdik

Coğrafyada harita taslakları elden ele dolaşırken, dışarıdan gelen tehditleri savuştururken içeriden vurulmak çok büyük talihsizlik olacak. Bu yüzden de içeriden saldırıların her geçen gün daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Bu saldırılarda görev alan, onu normalleştiren herkes bu ülke için tehdittir, tehlikelidir, bu büyük mücadelenin karşısındadır. Onlar açıktan bir dış tehdit olarak değerlendirilmelidir.

2016 Kut zaferi üzerinden bir hafıza tazelemeyse önümüzdeki yılı da Gazze Savaşları'nın yüzüncü yıl dönümüdür. Bu tarihi de, o savaşları da, büyük çoğunluğumuz hatırlamayacaktır. 99 yıl önceki bu mücadele bize yüzlerce yıl önce olmuş gibi gelecektir. AmaKudüs için verdiğimiz 25 bin şehidin torunları olarak oralarda neler yaşandığını gün gün hatırlamak boynumuzun borcudur. Çünkü sadece Kudüs'ün savunmasında 25 bin şehit verdik.

Bandırmalı Ömer, Ödemişli Kazım..

“Saat altıya çeyrek kala Yüzniye üzerinden geçen bir düşman tayyaresinden Ahmet Çavuş komutasındaki topa tam bir isabet söz konusu oldu. Kozandağlı Mehmet, Bandırmalı Ömer, Ödemişli Kazım, Lüleburgazlı Halil şehit oldukları gibi, Marangoz Abdullah, Kilisli Mustafa ağır yaralı olarak tahliye arabalarına nakledildi ve Meske'deki bölüğe ulaştırıldı. İşte bugünün sabahı sekiz arslan neferin elimden alınmasıyla başladı. Şimdi her tarafta bir musalib harb var. Bakalım… İstikbal… (Piyade Topçu çavuş Mehmet Hüseyin. Saat 06: 50.”

1917 Gazze Savaşları'ndan bir not bu. Böyle yüzlercesi var. Şarkı sözleri, ağıtlar, şiirler, askeri değerlendirmeler, siyasi analizler ve daha bir çok şey. Anadolu çocuklarının binlerce hatırası var. Bu tarih de bu hafıza da bizim. Gazze'den Kudüs'e nasıl gidildiği, köy köy, tepe tepe ne tür çatışmaların yaşandığına dair her şey. Ne kadarını biliyoruz?

İngilizlerin cephe notları

15 Eylül 1917: Tabur Bombay'dan “Keşmir” adlı savaş gemisiyle yola çıktı. 27 Eylül'de Süveyş Kanalı'na ulaşıp karaya çıktık. Aynı geceKantara'ya ulaştık. 27 Ekim: Bila'dan 10 mil mesafedeki Mes'un Vadi'ye yürüyoruz. Düşman hendekleri bizden bin beş yüz yarda uzaklıkta, onun önünde de Türklerin keskin nişancılarıbulunuyordu.

28 Ekim: Sabah 3-4 civarında düşman hendeklerine ağır bombardıman başladı. Aslında o mevzileri ve Gazze'yi bir haftadır bombalıyorduk. 6 Kasım: Gece 11'de Gazze'ye saldırmak üzere hendeklerimizin önünde mevzi aldık. Hill'deki üç kampı ele geçirdik.

9 Nisan 1918: Tümenler şafak vakti hattın ortasındaki düşman mevzilerine saldırdı. Rafet, El Kefr ve Barukin köyleri hedef alındı.Ciddi mukavemetle karşılaştık. Barukin köyünü üç kez alıp kaybettik. Hücumun ilk safhasını sabah 8'de tamamlamalıydık ama ağır çarpışmalar öğleden sonra 3'e kadar devam etti. Topçularımızın hedefleri tepelerdeki düşman (Türkler) makineli tüfekleriydi. İlerleme sağlayamadık. Başarısızlığımızın iki sebebi: Topçu desteğimizin yeterli olmaması. Düşman mukavemetinin çok güçlü olması…

“10 Mayıs 1918: Türkler tarafından çok ağır bombardımana tutulduk. 22 Mayıs: Türkler yine ön mevzilerimizin ağır bombardımana tuttu. 13 Temmuz: Türklerin yoğun bombardımanı bir buçuk saat sürdü. Ardından hücuma uğradık. Türkler Almanlarla birlikte Rafet'te 3 bin batarya ateşledi….”

Bunlar da İngiliz subaylarının cepheden tuttuğu notlardan çok az bölümler.

Yeni bir 20. yüzyıl yaşamayacağız!

1917 Gazze Savaşları, Kanal muharebesi, ardından Kudüs'ün düşmesiVe tarih değişiyor. Neler yaşandı, bu savaşlar dünyayı nasıl değiştirdi? Anadolu'nun işgaline kadar varan bu süreç sonrasında 20. yüzyıl boyunca kendimizi korumayı başardık.

O yüzyıl bitti. Biz bunu farkettiğimiz anda topyekun saldırılar yeniden başladı. Şimdi, yeniden yükselişin, yeniden varoluşun, coğrafyaya bir şeyler söylemenin, tarihin akışını değiştirmenin tartışıldığı bir dönemdeyiz. Bir yirminci yüz yıl daha yaşamayacağız, yaşamamalıyız.

Bir daha asla…

Bugün bölgemizde, ülke içinde verilen mücadele budur. Hafızamız yoksa siz de olmayacaksınız. Kut-ul Amare ile başlayıp, Anadolu çocuklarının bütün coğrafyada neyin mücadelesini verdiğini keşfetmek, hatırlamak zorundayız.

İşte bu yüzden, kimin nerede durduğuna dikkat edin! Dışarıdaki saldırılar kadar içerideki zaaf alanlarına, zayıflatma girişimlerine dikkat edin. Mısır senaryosuna, Ukraynasenaryosuna, Suriyeleştirme çabalarına dikkat edin.

Bir daha asla bu hezimeti yaşamamak için ülkenize, onurunuza, tarihinize, geleceğinize ve bugünkü büyük mücadeleye destek verin.


İbrahim Karagül

Osmanlı ruhu



2 Kasım 1994... Paris'te tören yapılıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand, karşısındaki yazara "Simone de Beauvoir Ödülü" veriyor. Yazarı bu ödüle götüren, İslam dinine yaptığı hakaretler ve saldırılar oluyor. 104 yıl önce ise Paris'te bir başka tören... Büyükelçimiz Esad Paşa elindeki Osmanlı Devlet Nişanını, Fransa Cumhurbaşkanı Carnot'a takıyor. Paris'te Peygamber Efendimize (SAV) ve eşi Hz. Hatice validemize hakaret eden bir piyes sahneye konmak üzere...
Osmanlı Cihan Padişahı Sultan Abdülhamid Han "Kaldırın bu piyesi" diyor. Fransa Cumhurbaşkanı Carnot, derhal kaldırıyor.
Tüm dünya Müslümanlar'ı, coşkuyla İstanbul'a tebrik yağdırıyor. Avrupa'dan Asya'ya her yerde Osmanlı İmparatorluğu'na teşekkür mitingleri yapılıyor. İngiliz idaresindeki Hindistan Müslümanlar'ı dahi meydanlara çıkıyor, İstanbul'a bağlılık mesajları yağıyor.
O dönemde Osmanlı tüm dünyadaki Müslümanlar'ın HAMİSİ... Onun için Asya'dan, Afrika'ya her yerden insanlar oluk oluk Çanakkale'ye şehadet şerbeti içmeye koşuyor. O zamanların süper gücü ve en büyük sömürücüsü İngiltere, Osmanlı'yı yıkmak için varını yoğunu ortaya koydu.
Dünya Müslümanlarının İstanbul'a olan bağlılığını yıkmak için harekete geçti. İslam coğrafyasında fitneleri ve çatışmaları zirveye çıkararak işe başladı. Bugün Afganistan'dan, Ortadoğu'ya kadar ne oluyorsa, 100 yıl önce de aynısı yaşanıyordu. Fitne tohumları ile Müslümanlar, Müslümanlar'a saldırtılıyordu.
Bugün dünya medyasına baktığımızda hergün bıkmadan usanmadan Türkiye'ye saldırıyorlar. Ankara'sız birgün dahi yok sayfalarında. Çünkü Yeni Türkiye rahatsız ediyor onları. Suriye'yi yangın yerine çevirip, Türkiye'nin müdahalesi karşısında öfkeleniyor, teröristlerle bile ittifaklar kuracak noktaya geliyorlar. Ateşkesten bahsediyorlar ama bunu sadece Türkiye'nin teröristlere yaptığı topçu atışını durdurmasını isteyen bir tabloya dönüştürüyorlar. Zulümleri ve döktükleri kan o kadar arttı ki, tüm bölge halkları Osmanlı'nın adaletini ve gücünü hasretle bekler oldu. Bugün bölgede şer gibi gözüken olaylar, hiç merak etmeyin en kısa zamanda "HAYRA" dönüşecek.
34 ülke Ankara'nın "Tek bir ordu" projesine bu yüzden hemen "Evet" dedi.
Osmanlı Ordusu da 34 ülkeden gelenlerden kuruluydu. Rusya düşen uçağına karşılık, Suriye'ye geçecek Türk uçaklarını vurmak için fırsat kolluyor. Oraya bizim dışımızdaki 33 ülkenin uçakları ile girip caydırıcı olursak ne yapabilir? Ve dahası 33 ülkenin uçaklarını Türk pilotları kullanırsa ne olur? Moskova ve Washington'da şimdi bu soruya cevap aranıyor. Tüm zulümler bölgeyi daha hızlı bir şekilde Ankara'ya bağlıyor. Çünkü sadece Ankara, tüm İslam coğrafyasında zulüm çeken, öldürülen, yakılan, aç bırakılan herkesin yanına koşuyor. Sevgili dostum Sadık Albayrak'ın "Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar" adlı kitabında 100 yıl önce Türkiye'ye yapılan yadım çağrılarını belgelerle gündeme getiriyor. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Bolşevik Devrimi sonrasında çok zor durumda kalan Rusya'daki Müslümanlar'a bile nasıl "UN" gönderdiğimizi anlatıyor. Bugün gazımızı kesen Rusya'daki Müslümanlara "UN" gönderen Türkiye, milyonlarca mülteciden tutun Arakan'da yakılarak öldürülen ve can havliyle dağlara kaçan Müslümanlara bile "EKMEK" taşıyor. Arakan'da katillerden kaçan 677 müslüman bir gemiyle Tayland açıklarına gelmiş ancak içeri alınmamıştı.
Tam iki ay Tayland açıklarında gemide su ile beslenerek açlıkla mücadele eden 677 kişi Türkiye'nin girişimiyle ölümden kurtarılmıştı.
677 Müslüman'a "Gemide ölün" diyen Tayland'ın prensesi Maha Chakri Shindhorn hakkkında önceki gün çıkan haber ilginçti.
Arakanlı Müslümanlar'ı gemiye hapseden Tayland Prensesi'nin Kamboçya'ya ziyareti öncesi 19 günlük bir çalışma yapıldı. Tam 40 bin dolarlık Prensese özel 8 metrekarelik tuvalet yapıldı. Çanakkale Savaşı'nda İngilizler'e Boğazı dar ettiğimizde ağlayan ve "Yazık ne güzel İngiliz medeniyeti kapımıza kadar gelmişti" diye yazan Türk görünümlü yazarlar vardı bu ülkede. O İngiliz medeniyeti Hindistan'a gitti ve yönetiyor şimdi. Geçtiğimiz günlerde bir rapor yayınlandı. İngiliz medeniyeti ile yoğrulan 1 MİLYAR 253 MİLYON nüfusa sahip Hindistan'ın yüzde 33'ü tuvalet nedir bilmiyor.
Bugünde içimizde Batı medeniyetleri diye yanan ve Ankara'ya saldıranlar var. Ne yaparlarsa yapsınlar, kime taşeron olurlarsa olsunlar, bölge Osmanlı ruhunu çağırıyor.
Zalimlerin zulmü, o ruhu getirecek.


Bekir Hazar