Bu Ayıpları Ancak Aydınlar İşler


Japonya ile münasebetlerimiz, II. Abdülhamid Han’dan beri iyidir. Atom bombası, tarihte ilk defa II. Cihan Harbi’nde Japonya’ya karşı kullanıldı. Perişan oldular. Mağrur batı, II. Dünya Harbinde farkında olmadan bu harbin iki ayrı uçtaki mağlubu Japonya ve Almanya’ya büyük bir iyilik yaptılar. Bir karar alarak adı geçen iki devletin silahlı kuvvetler barındırmasını yasakladılar. Bilindiği gibi hazinelerin ciddi bir bölümü savunma masraflarına harcanır. 10 yıl evveline kadar bizde savunma masrafları, eğitim harcamalarının önündeydi. Ordudan mahrum kalmak elbette ve asla tercih edilecek bir seçim değildir. Ama böyle bir “şer”, Almanya ve Japonya’ya “hayr” olarak geri döndü. Elde kalan para ve millî hırs, onları ekonomiye, ticarete, keşfe, otomotive, elektroniğe sevk etti.

Bu iki devletle münasebetlerimiz en az 125 yıllıktır. Bu zaman zarfında çok hadiseler yaşandı. Abdülhamid Han’ın muhalifi çoktu, bazıları -hatta- zâlim denecek kadar gaddardı.. O’na “kızıl sultan”, “müstebit” gibi ağır iftiralar atılıyordu. Ancak devrin münevverlerinden kimse kalkıp Japon veya Alman imparatoruna veya oralardaki bir müesseseye Türkiye imparatoru aleyhine mektup yazmıyordu. Onlar, bütün hamakatlerine rağmen bunu vatana ihanet sayacak kadar sorumluluk sahipleriydi.II. Abdülhamid’in temasta bulunduğu yalnızca Japonya değildi. Aynı temaslar, eş zamanlı olarak Almanya ile de yapılmıştır. Bir anlamda o teşebbüslerin devamını yaşıyoruz. Yıldız Sarayı’nda bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Almanya şansölyesini ağırlarken dün de Sultan Abdülhamid Han, Alman kayzeri II. Friedrich Wilhelm’i ağırlıyordu.
Devlet reisimiz aleyhine yabancı devlet adamlarıyla kurumlara mektup yazma ayıbını şimdilerde yaşıyoruz. Bugünün çeyrek aydını istikbale eser değil, yarınlara yüz kızartıcı nameler bırakmakta. “Bu kadar cehalet ancak tahsille kazanılır!” sözünü doğrulayan şaşkınlıklara şahit olmaktayız. Gündem, seçim ve terör başta olmak üzere çok yüklü olduğundan sebeplerin sebebi hükmündeki asıl ciddi mes’eleler gözden kaçmakta.
Sn Cumhurbaşkanı, iki hafta evvel Japonya’yı ziyaret etti. Programda Waseda Üniversitesi’nin Tayyip Erdoğan’a fahri doktora beratı takdim etmesi de vardı. Bunu haber alan ismi lazım olmayan bir öğretim üyeleri derneği, kalkıp buralardan apar-topar o üniversite idaresine bir mektup yazarak ülkelerinin cumhurbaşkanına o beratı vermemelerini istediler. Tabii Japonlar, mektubu gönderenin burada saksağanlar derneği kadar bile bir ağırlığı olmadığını bilemezlerdi. Böyle bir hafiflikle karşılaşınca herhalde şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenmişlerdir. Mektubun bir ayıp vesikası olmaktan öte hükmü olmadı ama Türkiye akademik hayatı için yüz kızartıcı oldu.
O mektubun mürekkebi henüz kurumamıştı ki Angela Merkel’in Türkiye’ye gelmesi haberi alındı. Bu defa başka veya belki de aynı akademisyenler zihniyet isbatına kalkıştılar. Değişik üniversitelerden bir miktar imza toplayarak Alman başbakanına mektup yolladılar. Halbuki onların bazılarının mensubu oldukları üniversiteyi, şikâyet ettikleri o insan kurmuştu. Mektupta “ziyaretiniz, Tayyip Erdoğan’la Ahmet Davutoğlu’na destek olacağından Türkiye’ye gelmeyin!” deniyordu. Şüphesiz ki Angela Merkel ve Alman bürokratlar da bu münasebetsizliği okuyunca hem hayret etmiş ve hem de ayıplamışlardır. Mektup sahipleri, sözde tahsil yapmış ve güya akademik unvanlar da almışlardı ama onları mülteciler, AB, vize, terör gibi yurdumuz için yüksek önemdeki bahisler alakadar etmiyordu.
İyiler bir tarafa, bizde çok prof, kitap hamalıdır.
Sırtlarında kitap taşır fakat anlamazlar.
İşte onulmaz derdimiz aydın sancısı.
Aydın yabancılaşması.
İlim, irfan fukaralığı.
Mankurtluk.

Yorum Gönder