Referandum: Vesayetçi İktidardan Halk Egemenliğine




Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki safahatı sona ererek teklif kabul edilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanının 15 günlük yasal süresi içerisinde teklifi onaylaması ve Resmî Gazete’de yayımlanması sonrasında (60. günü takip eden ilk pazar günü) siyasi tarihimizin yedinci halk oylaması veya referandumu ülke gündemine gelecektir.

Demokratik yönetim sistemlerinde halk egemenliğinin kullanılma biçimi açısından üç yöntemin varlığı söz konusudur. Bunlar; Doğrudan Demokrasi; Temsili Demokrasi; ve Yarı-Doğrudan Demokrasi yöntemlerinden oluşmaktadır. Yarı-doğrudan demokrasi yönteminde egemenliğin kullanılmasına halkın katılımı; halk vetosu, halk teşebbüsü ve halk oylaması yoluyla gerçekleşmektedir. J. J. Rousseau’nun, ‘egemenliğin devredilmezliği’ ilkesinden ilham ile halk oylaması/referandum, Fransız ihtilali sonrasında uygulanmış olan bir doğrudan egemenlik kullanım ve siyasal katılım aracı olmuştur. Temsili demokrasinin kısıtlarını da gidermek adına burada halkın iradesinin doğrudan ve aracısız biçimde belirlenmesi durumu söz konusudur. Hukuki açıdan referandum, egemenlik hakkını temsilciler aracılığıyla kullanan halkın demokratik özne olarak yasama sürecine etkin katılımını ifade etmektedir. Siyaset bilimi açısından ise referandum, demokratik sistemin proaktif bir aracı olarak katılımcı siyaset kültürünü besleyecek bir araç olarak değerlendirilebilir.
Siyasi tarihimizde ilk kez, 1961 Anayasasının kabulüne ilişkin bir halk oylaması gerçekleştirilmiştir. Yeni bir anayasal düzen öngörüsünü halk iradesine sunan söz konusu kurucu/anayasal referandum, %60,04 oranında kabul oyu ile sonuçlanmıştır. Benzer nitelikte bir değişimi (yeni Anayasa) içeren 1982 yılında gerçekleşen halk oylamasından %91,37 evet oyu çıkmıştır. Siyasi yasakların kaldırılmasının halk oylamasına sunulduğu 1987 referandumu, %50,2 oranında kabul oyu ile sonuçlanmıştır. 1988’de yerel seçimlerin bir yıl erkene alınmasını içeren teklif ise, %35 evet, %65 hayır oyu ile nihayetlenmiştir. Cari anayasal düzenimizde kısmi değişiklikler içeren 2007 yılındaki referandumda, %68,95’lik oy oranıyla anayasa değişikliği kabul edilmiştir. 2010’da yapılan 26 maddelik anayasa değişiklik referandumu ise, %57,88’lik bir oy oranıyla halk iradesinin onayını almıştır.
Referandum kampanyası sürecinde siyasi partilerin (iktidar ve muhalefet) üretecekleri söylem ve argümanlar ile kampanya stratejileri büyük önem arz etmektedir. Öngörülen hükûmet sistemi reformunun, demokratik siyasal sistemimizde ne türden bir dönüşüm gerçekleştireceği ve gelişim potansiyeli üreteceği net bir dille ve argümanlarla kamuoyuna aktarılmalıdır. Bu süreçte konvansiyonel medya, kamuoyunu aydınlatma yükümlülüğünü etkin biçimde yerine getirmek adına işlevini icra etmelidir. Demokratik toplum yapısının vazgeçilmez unsurunu oluşturan sivil toplum örgütleri de bu kampanya sürecinde demokratik toplumun katılımcı pratiği adına etkin olmalıdır.
Çok partili yaşama geçtiğimiz günden bugüne, parlamenter hükûmet sisteminin, iktidar ve muhalefetiyle siyasi partiler üzerinden politik meşruiyetlerine mütenasip siyaset üretme iradeleri farklı vesayet aygıtları ile sistematik biçimde ipotek altına alınmıştır. Demokratik siyasetin hukuksal/anayasal zeminini veya imkânını oluşturabilmenin mücadelesinin verildiği son 15 yıllık dönemde bile, meşru politik iktidara karşı, parti kapatma davası, e-muhtıra ve darbe kalkışması yoluyla, apolitik hegemonya varlığını devam ettirmiştir. Parlamenter hükûmet sisteminin siyasal alanı doldurmasını ve bürokratik vesayet karşısında muktedir olabilmesini imkânsız kılan vesayetçi güç öbeklenmeleri sürekli biçimde kriz üretim potansiyelini sürdürmüşlerdir.
Öyle ki, 15 yıllık Ak Parti iktidarı, istikrarı temin eden sosyo-ekonomik politikaları, temel hak ve özgürlük politikaları, toplumsal refah ve kalkınma hedefleri açısından ortaya koymuş olduğu görece başarılı siyaset pratiğine rağmen, vesayetçi güç odakları karşısında parlamenter sistemin kırılgan yapısını tam anlamı ile tahkim edememiştir. Bu noktada ilgili odaklar, parlamenter sistemin üretmiş olduğu meşru siyasal iktidarı ontolojik anlamda değersizleştirme ve işlevsizleştirme adına geniş blokaj hatları inşa etmiştir. O yüzden bu reform, parlamenter sistemin çift-başlılık, istikrarsızlık gibi ürettiği mekanik arızların onarımının ötesinde bir anlam taşımaktadır.
O anlam şudur: Vesayetçi iktidarın sonlandırılması; ve halk egemenliğinin sürdürülebilir biçimde tesis edilmesi.


Yorum Gönder